10 Aralık 2009 Perşembe

“ŞEHREMANETİ”; ŞEHRİ KİME EMANET ETMELİ ?



Ülkemizde Şehremaneti (Belediye) Teşkilatı 18. Yüzyıl ortalarından bu yana işlevini sürdürüyor. Şehremini de; “şehrin emanet edildiği kişi”, yani günümüzdeki Belediye Başkanı.

Belediyelerimizin, yani “Yerel Yönetim”lerin, 1930’dan bu yana çok az değişikliklerle gelen ve halen yürürlükte olan 1580 Sayılı Belediye Kanunu ile görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanmış..

3030 Sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimine Dair Kanun ile (1984), Metropoliten kentlerde oluşturulan Büyükşehir ve İlçe Belediyelerinin yaptıkları uygulamalar; yarı çağdaş, yarı demokratik genellikle de oligarşik yönetimler olarak tanımlanmakta ve varlıklarını sürdürmekteler.

Ankara’da da, Büyükşehir Belediyesi ile 5 İlçe Belediyesi 1984 yılında oluştuğunda seçimle gelen Mehmet Altınsoy görev yapmaktaydı. Daha önce, “Atom Karınca” ünvanlı Süleyman Önder, 1980 ara döneminin atanmış Belediye başkanı olarak kısa bir süre görev yapmıştı.

1980 öncesi anarşik dönemde, biz ODTÜ’de Şehir ve Bölge Planlama Bölümünde okurken Ali Dinçer, daha öncesinde de Vedat Dalokay gibi Başkanlar kısıtlı ekonomik kaynaklar, bürokrasi ve teknik yetersizliklerle boğuştular.


Fotoğraf kaynak : http://www.cagankara.com/2008/12/


1970’lerin Mehmet Barlas’ını da unutmamak gerekli. 1980 sonrası, özellikle 3030 sonrasında Belediyelere hem imar planı hazırlama ve onama yetkisi verildi, hem de genel bütçeden pay ayrıldı. Emlak, temizlik vergisi gibi parasal kaynaklar da Belediyelere aktarıldı. Ayrıca, uluslararası kredi mekanizmaları da Belediyelere önemli destek verdiler... Hatta enflasyonun azmasına bir neden de bu oldu!..

Böylece, Mehmet Altınsoy (1982-86), Murat Karayalçın (1986-91) ve Melih Gökçek (1992-devam ediyor) doğalgaz, metro, Ankaray, içme suyu, kanalizasyon sistemleri, alt-üst geçitler vb çok masraflı ama hayati projeleri başlattılar, sürdürdüler ve kısmen de sonuçlandırabildiler.


Fotoğraf kaynak :http://www.turkyurdu.com.tr/resim/r0307-6.gif


http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=1418

Benden Ankara Belediye Başkanlarının kente kazandırdıkları (ya da kaybettirdikleri) konusunda bir değerlendirme yapmam istendiğinde bunun çok zor olduğunu düşündüm.. Kişilere yönelik değil de genel bir değerlendirme yapmaya karar verdim.
İmara ilişkin yetkilerin Belediyelerde bulunmadığı, bugünkü gibi parasal ve teknik kaynaklara sahip olmayan 1980 öncesi Ankara Belediyelerinin, özellikle Barlas, Dalokay ve Dinçer zamanında, günümüzde sonuçlarını gördüğümüz bazı çalışmaları başlattıkları ve kısmen de hayata geçirdiklerini söylemek mümkün :

Bunlardan bazıları ;
• 1990 Metropoliten Alan Nazım Plan çalışmaları,
• Raylı Toplu Taşın sistemlerine ilişkin birimlerin kurulması ve projelendirmelerin yapılması,
• Batı koridorunda (İstanbul yolu) Batıkent, Eryaman yeni yerleşim alanlarının kamulaştırılması ve planlanması, Kent-Koop’un kurulması, Ostim’in geliştirilmesi,
• Çeşitli ulaşım, katlı kavşak, meydan ve altyapı projeleri, kent içi trafiğin rahatlatılması,
• Kızılayda yaya bölgeleri oluşturulması,
• Kentsel ölçekte yeşil alan sistemlerinin planlanması,

Bu çalışmaları sürdürmek, planlama ve projelendirmeleri
tamamlayarak, finansman kaynaklarını bulmak ve uygulamaya geçmek için son 20 yıldır çalışmalar yapılıyor. Bu arada, benim de Belediyede çalıştığım dönemlerde (Altınsoy/Karayalçın) Ankaray, Metro, Ulus Projesi (Hacıbayram ve Kaleiçi), Altınpark, Dikmen Vadisi gibi projelere başlanmış, AŞTİ, çevre yolları, katlı kavşaklardan bazıları (Keçiören, Meclis vb) inşa edilmişti.
Bu dönem İlçe Belediyelerinin de kuruluş ve ilk planlama deneyimi yıllarıdır. Bu nedenle Türk Belediyeciliğinin önemli yılları olarak araştırılmalıdır diye düşünüyorum...

Ayrıca, bu dönemde doğal gazın gelişi ile hava kirliliğinden büyük oranda kurtulduk..
1986 sonrasında Karayalçın ve 92 sonrasında Gökçek’in Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemlerinde bu kısıtlı yazıya sığdıramayacağım kadar çok sayıda planlama ve projelendirme yapıldı. Bunlardan en önemlileri; Ankaray, Batıkent Metrosu, köprülü kavşaklar (Mamak köprüsü dahil), Dikmen Vadisi, Portakal Çiçeği Vadisi, yaya bölgeleri projeleri (Ulus ve Kızılay’da), Hacıbayram Projesi hazırlandı ve kısmen uygulandı. Bu arada istenmeyen ama pek de önemsenmeyen gelişmeler de oldu, Gölbaşı çevresi yapılaşmaya açıldı, kaçak kömür kullanımı ile son yıllarda yeniden havamız bozuldu, olurolmaz yerlere kavşakların yapımı özellikle araç sahiplerine eziyet çektirdi.

Havuzlar, çirkin kent mobilyaları, sürekli yenilenen kaldırımlar, arabesk mimari uygulamalar, çağdışı amblem tartışmaları ile en önemlisi son yıllarda Nazım Plan düşüncesinden iyice uzaklaşıldı. Kent, Batı Koridoru fikrinden saparak çevre yollarına kadar yağ lekesi gibi akılalmaz bir büyüklükte gelişti. Islah ediyoruz diye tüm yeşil alanlarını yok ederek gecekondu bölgeleri taşlaştırıldı vb..
Son 15-20 yılda yapılanlarla, kentin doğal ve tarihsel/kültürel çevresinde de geri dönüşü olanaksız tahribatlar oluştu. Ancak, yeşil kuşak oluşturulması, kent içi ağaçlandırma konularında başarılı çalışmalar yapıldı..



Eski Ankara’nın korunması konusunda bir iki projeden öteye geçilemedi (Bu sözüm 2013 yılında Hamamönü ve Hacıbayram'da yapılan restorasyon ve yeniden yapım çalışmaları ile geride kalmıştır), Dikmen Vadisi taşlaştı ama kente kazandırıldı, şimdi aynı tehlike İmrahor Vadisinde..
Belediyelere yetki verilmesi, parasal kaynak aktarılması iyi de bunun planlı, kent politikalarına önem veren bir tarzda yapılması gerekli.. Ayrıca, Belediye Başkanlarına verilen yetkiler ve bunları kullanım şekli de ayrı bir tartışma konusu.. Denetim, makro planlama, kentsel/çevresel öncelikler, akılcılık belediye yönetimlerine hakim olması gerekli en önemli konular bence..
Tabi bu köşenin kısıtlı olanakları içinde tüm bunları sizlere aktarmam de olanaksız.. Ayrıca, 1970 öncesi Belediye yönetimlerini incelemek de başka bir yazının konusu olacak herhalde..

Sağlıcakla kalınız..

1 yorum:

  1. Hangi partiden olursa olsun seçilen belediye başkanları, dönemlerinde kalıcı olmak şartıyla yeni bir şeyler yapmak isterler. Kendi partisinin hükümet döneminde para muslukları açılır, fazlasını bile yaparlar.Hayatı Ankara'da geçtiğinden ve ilçe belediye başkanlığı tecrübesi olduğundan, ister sevin, ister sevmeyin bu şans Melih Gökçek Beye nasip olmuştur.
    Rahmetli Vedat Dalokay,hatırladığım kadarıyla mimar olduğundan yollara ve kavşaklara önem vermiş, hatta meclisten Kuğulu parka kadar olan yolu genişletmek istemiş, toprak bütünlüğünden dolayı yol kenarında bulunan elçiliklerden izin alamadığından genişletememiştir.
    Mehmet Barlas döneminde, hatırladığım kadarıyla ağaçlandırma çalışmalarına önem vermişti.
    Mehmet Altınsoy, dönemi ANAP hükümeti zamanıdır. Para bol olunca ne yapacaklarını şaşırdılar. Yandaş iş adamlarını zengin etmekle işe başladılar. O güzelim Ankara Taşından olan kaldırım taşlarını söküp, çimentosu az olan taşlarla döşediler. Onlarda bir iki senede hava şartlarından eridi gitti. Avrupa başkentlerinden Paris'e bakın bakalım kaldırım taşları betondan mı? Adamlar kültürlerini nasıl koruyorlar...
    Murat Karayalçın döneminde, belediyede particilik başladığından Ankara için rutin şeyler yapıldı. Metro çalışmaları başladı. Maddiyattan zamanında bitirilemedi. Nasip melih Gökçek'e oldu.
    1980 sonrası, Süleyman Önder asker kökenli olduğundan kışla yönetimi gibi yönetildik. Normal rutin şeylerdi. İz bırakacak bir şey olsaydı aklımda kalır anlatırdım. Bakın şimdi hatırladım. Hayal meyal bir odun yolsuzluğu vardı. Millî eğitimle ilgili...
    Şöyle bir örnekle açıklayayım, Murat Karayalçın döneminde Kıbrısçık Köyü Halkı Selamet Partisine oy verdiklerinden, belediye hizmetleri zamanında gitmedi. Çöpleri zamanında toplanmadı, otobüs seferleri kısıtlandı.
    Son olarak şunu söylemek isterim, yerel yönetimlere particilik girince başkent bile olsa hükümetin partisinden olmayınca avuçlarını yalıyorlar şehirde yaşayan insanlara oluyor.
    İsmet Yücel

    YanıtlaSil

1957 Ankara Seli ve Ankara'nın Dereleri : Mehmet Tunçer Sunumu (18.10.2024)

  "1957 Ankara Seli ve Ankara'nın Dereleri" ‼️ 11 Eylül 1957 tarihinde Hatip Çayı (Bent Deresi) taşkınının yol açtığı sel, Ank...