Bu sitedeki yazılar, Ankara üzerine akademik çalışmalarımdan oluşmaktadır. Yazılar bilimsel şehircilik, koruma ilkeleri ve gözlemlerimin sentezi ile oluşturulmuştur. Hiçbir politik amacı bulunmamaktadır. Tamamen Başkent Ankara'nın daha çağdaş, daha yaşanabilir bir şehir olması hedefine adanmıştır.
5 Aralık 2009 Cumartesi
“Ankara’nın Yolları Taştan”
Geçtiğimiz ay hayati bir konu olan su sorununa değinmiştik, yaşadığımız kentte su sorunu yanı sıra, yüzyıllardır değişmeyen ulaşım ve yollarla bağlantılı toz, toprak ve çamur sorunu var.. Bozkır kenti olduğunu hep söyleriz Ankara’nın.. Ama bu bozkırı güzelleştirme olanağı da var aslında.. Ayaklarımız nedense toz, toprak ve çamurdan kurtulmuyor..Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılanları düşünürsek, bugünlerde olan bitene bakarak acaba neden planlı Başkent olmaktan vazgeçtik diye düşünmemek elde değil doğrusu..
Çayyolu-Sincan-Keçiören Metrosu yapıladursun, umarım hızla yapılır…Uzun yıllardır yolların sürekli kazıldığı, genişletildiği ve bilmem kaç yerde kavşak çalışmalarının yapıldığı bir Başkentte yaşıyoruz.. Bu kadar kavşak niye yapılır, amaç ulaşımı çözmek mi?? Acaba heryerde alt üst geçide gerek var mı?? Artık inşa halinde bir kavşak görünce hızla uzaklaşıyorum, içim kaldırmıyor doğrusu..Hem harcanan paralara, hem inşa esnasında kentliye, hem de yazın sıcağında kışın soğuğunda çalışanlara acıyorum..geçen gün çalışanlardan birine kolay gelsin dedim Kuğulu Kavşağında, öyle şaşırdı ki, “sağol amca” dedi! Ben onun amcası olacak yaşta değildim o da neredeyse benim yaşlarımdaydı ama!
Bu satırları yazarken birden ortaokul günlerime geri dönüp, 70’li yıllarda yaşadığımız Bahçelievler’de de yolların ne kadar sık kazıldığını hatırladım.. Sonradan adı nedense Taşkent Caddesi olan, ama bizim için adı hiç değişmeyen 1. Cadde ve 11. Sokak’ta ne kadar çok kazı ve kaldırım kaplama çalışması yaşadığımız gözlerimin önüne geldi..Sanırım müteahhitler kaldırım çalışmalarının bıktırdığını anlayıp daha kazançlı yol genişletme, köprülü kavşak vb işlere yöneldi aradan geçen sürede..
O yıllarda da Bahçelievler Deneme Lisesi’nin yollarında gördüklerimiz arkeolojik bir kazıdan farksız idi! Çamurlar içinde, hoplaya zıplaya okul yollarında giderken “Ankara’nın Yolları Taştan, Sen Çıkardın Beni Baştan” türküsünü söylediğimi anımsıyorum..
O dönemde apartmanımızda sanırım bir tek Mahinur hanımların arabası vardı..Bir de Ahmet beyler almıştı galiba..Daha sonra 1974’de nar çiçeği renkli bir harika bir vosvos ile biz de katıldık bu kervana..
Sokağımızın her iki yanında bahçeli evler duruyordu ve sonra birden teker teker yıkılmaya başladı ….
Gitti şair Enis Behiç Koryürek’in güzelim evi ve bahçesi.. Yaşlı eşi bizi kovalardı ama kirazlarının tadı hala damağımda.. Ev yıkılırken güzelim antika pirinç kornişler de bize hediye edilmişti..
Gitti komşu kızının penceresinden baktığı güzelim iki katlı bahçeli bir başka ev..
Zaman zaman komşumuz Kutlu Payaslı’nın bahçesine geçer otururduk.. Daha sonra, araba sahipliliği arttı ve belki de nüfus yoğunluğu 20 misli, araba yoğunluğu daha fazla arttı..
Yollarımız kazılmadan geçen belki de bir yıl bile yoktu..Misket oynadığımız kaldırımlar kazılıyor, ama biz de topraklarda oynuyorduk..Giderek, bu olgunun Ankara’nın pek çok yerinde aynı anda yaşanmakta olduğunu anladım..
Öncelikle yık-yap-sat süreci içindeki kentimizde, en önemli gelir kapısı olan eski bahçeli evlerin yıkılarak, aynı arsaya 5 katlı apartman dikilmesi bu olgunun başlıca nedeni idi..
Bahçeli çağdaş bir yaşam tarzından ne olduğu pek de bilinmeyen bir apartman yaşamı kültürüne doğru geçiyorduk! Evimizin bir parsel doğusundan Anıtkabir’in önünden geçen kokulu dere – adını burada veremeyeceğim- üstü kapatılarak ana cadde haline getirildi..Ahşap köprünün dinamitlendiğini izledik..Kurbağa avına, kuş avına çıktığımız ağaçlı dere yok edildi ve ağaçlar kökünden söküldü..İçim acımıştı ve hala hatırlarım o günü..Daha sonra ağaçların sürekli sökülüp sağa sola taşındığını izledik Ankara’da.. En son geçenlerde Cinnah’taki çınarlara gidip sarıldık kökleri kesiliyordu testerelerle..
1930’lu yıllarda Prof. Hermann Jansen’in İdeali : BAHÇELİEVLER
Apartman yaşantısı : Balkonda yıllarca tavuk – horoz besleyen komşularımız da oldu, halılarını aşağıya biteviye silkeleyen, her bulduğunu aşağıya atan komşularımızla kavgalarımız.. Kapıcılı, yöneticili ve zaman zaman hiç tanışmadığımız komşularımızla bir arada yaşamanın zorluklarını yaşadık 4 çocuklu bir mutlu aile olarak..
Allahtan arka bahçemiz vardı ve zemin katta yaşıyorduk.... Arka bahçede babamın özenle diktiği ağaçlar, oluşturduğu platform üstünde mangal sefası bile yapılıyordu..
Bir ailenin yaşadığı yerde 16-20 aile yaşamaya başladığında; yetmeyen kanalizasyon boruları değişti.. Yetmeyen su boruları büyütüldü..Yetmeyen elektrik hatları değişti, telefon hatları yerin altına alındı… Doğalgaz geldiğinde sanırım hepsini alt üst ederek yeniden kazıldı yollar ve sokaklar.. İşte neden kalkınamadığımızın en güzel göstergesi..Çok pahalı bir kentleşme yaşanıyor çünkü..
EBENEZER HOWARD, BAHÇE KENT İDEALİ (L'idea della città giardino),
pp. 9-27, Bologna, EDIZIONI CALDERINI, 1962
İngiltere’de 50-70-100 yıl önce inşa edilmiş Bahçe-Kentleri’ni (Garden Cities) gezip, hepsinin apartmanlaşmadan günümüze kadar gelebildiğini gördükten sonra, kentliye neden bu kadar eziyet çektirildiğini sorguluyor insan doğal olarak..
Tabii bunu yıllar sonra gecekonduların muhteşem bir şekilde 5-10-12 katlı olarak ıslah edilmesi izledi.. Bu bölgelerde altyapının bu “ıslahı” kaldırmayacak olması nedeni ile yeniden ve yeniden biteviye yapılması izledi..
Günümüzde “Kentsel Dönüşüm” ya da “Gecekondu’dan Çağdaş Yaşama” denilen bu olgu; aslında işini gayet iyi bilen yükleniciler (müteahhit) ile hazine arsalarının zamanında yağmalamış olan babalarından kalan gecekonduları dönüştürmeye çalışan mirasyediler arasında bitip tükenmeyen bir yıkım, yenileme ve dönüşüm idi..
LETCHWORTH BAHÇE KENTİ PLANI
Yıllar sonra Şehir Plancısı olup da “Gecekondulu-Dolmuşlu-İşportalı Şehirlerimizin” neden böyle olduğunu anlamaya çalışırken, bunun başlıca sebebinin bilinçli bir “Plansızlık” ve bilinçli bir “kent arsaları yağması”, “göz yumma”, “oy avcılığı”, “imar afları” olduğunu gördüm...
Yıllar geçiyor ama kentlerimizin çevresindeki gecekondu kuşağı hiç azalmıyordu..
Yenileme, dönüşüm ya da ıslah olarak bizlere yutturulan olgu ise, kent merkezine yakın çeperlerdeki gecekonduların yıkılarak, birbirlerine 3 metre mesafeli 5-7-10 katlı beton bloklara, kopya apartmanlara dönüşmesiydi..
Müteahhitler ve arsa sahipleri ile bunlara göz yumanlar kazanıyor ama hepimiz, biz kentliler kaybediyorduk..Belediyeye de altyapıyı sürgit yenilemek düşüyordu..
Kent merkezindeki yoğunluklar, sıkışıklık, otopark sorunu, gürültü, hava ve çevre kirliliği vb sorunları ise yeni ve çağdaş bir çevre ümidi ile oluşturduğumuz uydu-ruk kentlere taşıyorduk.. İşte, Batıkent, işte Eryaman, işte Çayyolu..
Aynı yüksek yoğunluklar, aynı trafik sıkışıklığı, otopark sorunları, kaldırımların eksikliği yada yaz-boz yeniden yapılması, gürültü ve görüntü çirkinlikleri.. Toz, çamur, çukur…
Bu defa işbilir yükleniciler, kent merkezinden kaçıp 25 -30 km uzağa kaçıp bir bahçeli ev edinmiş olanların çevresini beton bloklar ile sarıyor ve boğmaya çalışıyor..
Yani kent merkezini daha az yoğun hale getirmemiz gerekir iken bunun tam tersini yapıyoruz, yaya mekanlarını yaygınlaştırmamız gerekirken araçları kentte baş tacı yapıyoruz ve sürekli araç trafiğini hızlandırıyoruz..
Biz bunu hep yapıyoruz. Plan da neymiş.. hele yerleşik siteler içindeki yeşil alanların birer birer işmerkezine, idare binasına dönüştürülmesi insanın aklının alamayacağı vahşilikte..
Bir kent parçasını yaşanabilir, sağlıklı, temiz ve sürdürülebilir kılacak kadar gelişkin olacağımız günleri görebilecek miyiz acaba..Tabi burada kentliye de büyük görevler düşüyor, sivil toplum örgütleri de daha güçlü olmalı en azından plan değişikliklerine anında tepki koyabilmeli..
Tabii öncelikle yerel yöneticileri seçerken dikkatli olmalı, demokrasiye inanan, planlı kentleşmeye inanan ve bunu uygulamaya koyabilecek kişiler olmalı yerel yöneticiler diye düşünüyorum..
Çukurlara, kavşaklara, kaygan zemine dikkat ediniz, sağlıcakla kalınız..
• Ankara Magazine Dergisi, “Kent ve Çevre Köşesi”, Şubat 2007, SAYI 61, s.86-87'de yayınlanmıştır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1957 Ankara Seli ve Ankara'nın Dereleri : Mehmet Tunçer Sunumu (18.10.2024)
"1957 Ankara Seli ve Ankara'nın Dereleri" ‼️ 11 Eylül 1957 tarihinde Hatip Çayı (Bent Deresi) taşkınının yol açtığı sel, Ank...
-
Ankara’da Vakıf Mülkiyetindeki Bedesten ve Hanların Gelişimi ve Şehir Ekonomisinin Dönüşüm Süreci (15-20.YY) Bu Bildiri 5 Mayıs 2014 t...
-
H. Cengiz TÜRKSOY Şehir Yüksek Plancısı (ODTÜ) GİRİŞ: Başkent oluşundan bu yana Ankara'da yaşanan gelişme ve değişme süreci, Türkiye Cum...
-
VANDALİZMDEN ZOR KURTULAN ROMA TİYATROSU “ARKEOPARK” OLACAK (Ağustos 2020) (1. Bölüm) Prof. Dr. Mehmet Tunçer Çankaya Üniversite...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder