3 Aralık 2009 Perşembe

PLANLI BAŞKENT ANKARA’DA, PLANSIZ GELİŞMELER



Cumhuriyet ve Başkent ilanı sonrasında, 1928’de açılan uluslararası planlama yarışmasını ünlü Alman şehirci/mimar Prof. Hermann Jansen kazandı. Ankara’nın uluslararası bir ünü de, ilk planlı Başkentlerden biri olması idi. Canberra ve Brasilia ile hep kıyaslanır ve Türklerin yeni Başkenti’nin güzelliği ve ihtişamından söz edilirdi, o yıllarda..

Çünkü, Jansen binlerce yıllık tarih ve kültürün izlerini yok etmemiş, Eskişehir’in üstüne değil, onu koruyarak hemen yanına bir “Yenişehir” kurulmasını planlamıştı.

Ve de, Onun planı, Ankara’yı bir “Bahçeşehir” olarak geliştirmek, yaya ağırlıklı, düşük yoğunluklu bir Başşehir oluşturmak idealini hedeflemişti. Nitekim, 1960’lardan sonra, tek tek yıkılarak çok katlı yenilenen ve bahçeleri sadece adında kalan, “Bahçelievler” bu şekilde oluştu.

1950’lere gelindiğinde, Saraçoğlu, Yenimahalle, Mebusevleri, Aydınlıkevler, Güvenevler vd. kooperatif eliyle gelişen toplu konutlar da gene bu Bahçeşehir idealini sürdürdüler.

Ancak yeni bir plan gerekti, hızlı büyüme ve barakalaşma karşısında (Gecekondu!). 1957 Planı, Yücel – Uybadin Planı olarak bilinir ve 750 000 nüfusu hedefler.

İşte o yıllarda çok katlı yapılarda bağımsız mülkiyete konu olan birimlere tapu verebilmek için “Kat Mülkiyeti Kanunu” icat edildi ve böylece mertlik bozuldu! Bahçeşehir ideallerine son verildi! Zaten, konut açığı vardı, kooperatif eliyle bu işler zordu ve yapılaşmış yerlerdeki altyapıyı zorlayacak yık-yap-sat süreci başladı kentte.

Rant hırsı ile güzelim Yenişehir’i tam 3 kez yıkıp yeni baştan yaptık, 2-3 kattan, önce 4-5 kata daha sonra 7-10 katlara çıkıldı ve bir otopark bile düşünülmeden tüm bahçeler yok edildi.

Rant uğruna, Kızılay’a adını veren yapı bile yıkıldı, Bulvar Palas koruma altında idi ama onun da kolayı vardı, altına, üstüne içine ekleyerek bir iş merkezi oluşturuluverdi, adı kaldı….

Sıhhiye - Çankaya arasında anılarımızda yer alan, kentsel imaj noktaları, erken Cumhuriyet dönemi birçok yapı; sinemalar, lokantalar, pastahaneler (Ankara Sineması, Piknik, Karadeniz, Milka vb) gitti, yok edildi.

Koruma altına alınan And Evi gibi bazı yapıları saymaz isek, Atatürk bulvarı üzerindeki anılarımız, anne ve babalarımızın anıları, değerleri, kentsel kimlikler yok edildi, yerine ucube rant kuleleri dikildi.
Kavaklıdere’ye adını veren bağlar doğal sit olmaktan çıkarıldı, yerinde Hilton, Sheraton ve Karum yükseliyor şimdi. Diğer bağlar; Keçiören, Etlik, Kavaklıdere, Dikmen’den geriye pek de bir şey kalmadı, hele ıslah planları sonrasında hepsi 5-7 katlı olarak ıslah ediliverdiler..

Daha sonra gene plan dışı, parçacı uygulamalarla dev iş/eğlence/alışveriş merkezleri kuruldu, çağdaşlık adına, Başkentimizde. Sırasıyla hemen tüketilen, modası geçiveren; Karum, Atakule, Bilkent Center (!), Ankuva, Migros, Real, Metro, Carrefoure, Armada, Condominium, Arcadium (doğru mu yazdım, nedir bu isimler?) …

Halbuki, 1990 Planı ile Ulus-Kazıkiçi kesiminde 2015 Merkezi oluşturulacaktı ve burası için de bir yarışma düzenlenmişti. Yanında bir de “Uluslararası Ticaret Merkezi” planlanmıştı. Bu ve benzeri otel, çarşı, iş merkezi, kültürel tesis vb. buralarda yapılmalıydı diye düşünüyorum, eğer gerçekten yeni ve çağdaş bir merkez oluşturmak istiyorsaydık!

Batıkent’in de halen boş duran büyük bir merkezi var. Neden bu tür yapıların bazıları oralarda yapılmadı da, ana yollar üzerinde ve de zaten kilitlenen trafiği daha da kilitlemek üzere oluşturuldu, ilginç kavşak çözümleri üretilerek, gidip bir bakınız lütfen. Buralara ulaşabilmek ne kadar zordur.

Halbuki bu tür “Süper, Hiper, Gross Market ve Center ‘ler” icad edildikleri ana yurtlarında otomobil, ya da toplu taşın ile doğrudan ve kolayca ulaşılmak, ve de ana merkezlerin yükünü hafifletmek amacıyla oluşturuldular. Uydu kentlerin alt merkezleri de bu amaçla tasarlandı ve uygulandı oralarda.

Bizim alt merkezlerin haline bakınız. Batıkent, Çayyolu, Eryaman, Sincan.. Planlı olmalarına rağmen bir türlü gelişemeyen, çevreleri yapılaşmasına rağmen bir türlü içi doldurulamayan alt merkezler, parça parça da konutlara verilerek yok edilme tehdidi altındalar.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, turizmi teşvik adıyla, 5-7 katlı imarı olan yerlere 10-15-20 katlı önce otel, sonra iş merkezleri dikildi. Vadiler yoğun yapılaşmaya açıldı.

Trafikmiş, otoparkmış, rüzgar koridoru imiş, görüntü kirliliği imiş kim takar, varsa yoksa çok m2, bir parselde en çok rantı kazanmak hırsı kenti kemirdi, kemiriyor.

Nerede çağdaş, planlı ve örnek Başkent!

Doğal olarak diğer kentler de Ankara’da yapılanlardan örnek aldılar kendi çaplarında “Modernleşme”, “Çağdaşlaşma” ve “Taşlaşma” hamlelerine giriştiler.
Hele, 1980 sonrası yetki verilen belediyelerde yapılanlar binlerce yıllık tarih ve kültürel değerlerimizi, doğal varlıklarımızı silip süpürdü...

Planlı gelişim için Ankara’da 1970’ler sonunda Nazım Plan bürosu kuruldu, 1990 Nazım Planı oluşturuldu. Daha sonra da 2015 ve 2020 yıllarını hedefleyen makro planlar yapıldı. Ama plan dışı gelişmeler, parçacı planlar, plansız otoyollar ve çevre yolları tüm bu planların canına okudu.

Ankara son 20-25 yıldır hemen her yönde denetimsiz olarak büyüyor, arsa spekülasyonu ve rantçıların istekleri doğrultusunda. Göller, akarsu havzaları, orman kalıntıları, verimli topraklar, deprem riski vb düşünülmeden ahtapotun kolları gibi gelişiyor.

Bu gelişmelere ne Belediye hizmeti götürülebilir, ne de alt yapı!

Bu kısıtlı yazıda, tüm bu sorunlara çözüm bulunamaz ama, ben birkaç öneride bulunmak istiyorum. Ankara’nın bir türlü oluşturulamayan, onaylanamayan Makro Planları, yakın çevredeki etki alanları da dikkate alınarak bir an önce tamamlanmalı, doğal ve tarihsel/kültürel çevre korunması ve geliştirilmesi makro hedefi doğrultusunda, tüm İlçelerin nazım ve uygulama planları yeniden ele alınmalıdır.

Merkez sorunsalına özel önem verilmeli, akla gelen ve rantı arttırılan her yerde büyük iş/alışveriş merkezleri yapılmasından vaz geçilmeli. Bu tür yatırımlar yeni “Merkezi İş Alanı” na ve “Alt Merkezlere” yönlendirilmelidir.

Spekülasyona yol açan yatay ve dikey rantları kontrol mekanizmaları geliştirilmeli, Belediyelerin başıboş plan yapmalarına engel olunarak, makro plan disiplini altına alınmaları sağlanmalıdır.

Belki de, yeniden merkezi yönetim önderliğinde, özerk Nazım Plan Büroları kurularak, bu tür görevler bu bürolara verilmelidir.

2023 yılına kadar bunları yapabilirsek, Cumhuriyetimizin 100. Yılında tekrar Atatürk döneminin “Çağdaş Başkent Ankara” idealinden söz edebilmemiz belki mümkün olacaktır.


Ankara Magazine Dergisi, “Kent ve Çevre Köşesi”, Aralık 2003, SAYI 26, s.82-83'de yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

1957 Ankara Seli ve Ankara'nın Dereleri : Mehmet Tunçer Sunumu (18.10.2024)

  "1957 Ankara Seli ve Ankara'nın Dereleri" ‼️ 11 Eylül 1957 tarihinde Hatip Çayı (Bent Deresi) taşkınının yol açtığı sel, Ank...