27 Aralık 2009 Pazar

ANKARA (ANGORA) ŞEHRİ MERKEZ GELİŞİMİ (14.- 20.YY) (3.Bölüm)



Mehmet Tunçer, ANKARA (ANGORA) ŞEHRİ MERKEZ GELİŞİMİ (14.-20. YY), Kültür Bakanlığı Yayınları / 2603, 2001, Kültür Eserleri Dizisi No : 292.


BÖLÜM V.

EKONOMİK GERİLEME VE ANKARA ŞEHİR MERKEZİNE ETKİLERİ:
18. ve 19. YÜZYILLARDA ANKARA TİCARET MERKEZİ


V.I. ŞEHRİN YERLEŞME YAPISI VE NÜFUS

18. - 19. yüzyıllarda Ankara; Ayaş, Murtazaabad, Haymanateyn (Büyük ve Küçük Haymana), Şorba, Çubukabad, Yabanabad ve Yörügan Kazaları ile Ufla ve Bala Nahiyelerinden oluşan Bölgenin Sancak Merkezidir.

Ankara Şehir Merkezinde, 59'u Müslüman, 17'si Müslüman olmayan (Hisar içi hariç), 15 'i de karışık olmak üzere toplam 91 mahalle bulunmaktadır (ÇADIRCI, M., 1968, S. 109-132. Hisar içinin bir bütün olarak sayımı yapıldığı için, burada kaç mahalle olduğu kesin olarak saptanamamıştır).

Ankara Şehri’nin bu devirdeki nüfusu hakkında, çeşitli seyahatname ve şehir tarihi gelişimi ile ilgili eserlerde verilen bilgiler tam olarak birbirini tutmamakla birlikte, nüfusun 25 - 30 bin kişi civarında olduğu genel bir yaklaşımdır(GALANTI, A., 1950, 1848 Tarihinde şehir nüfusunun 23.470 kişiyi bulduğunu belirtmektedir). 1830 tarihinde yapılan ilk resmi nüfus sayım sonuçlarına göre, toplam erkek nüfusu 11 460 olarak bulunmuştur. Bu sayıya bir o kadar da kadın nüfus eklenirse, nüfusun bu tarihte 23 000 civarında olduğu söylenebilir (ÇADIRCI, M., 1968, S.112. Ankara Şer’iye Sicillerinden 231 No’lu Defterin, 1830 tarihinde Ankara Sancağında yapılan sayımın kaydedildiği defter olduğunu belirtmektedir).

Bu sayımın bir özelliği de, kişilerin hangi işlerle (zanaat) uğraştıklarının saptanmış olmasıdır. Şehir merkezinde oturanların ne gibi işlerde çalıştıkları, sayım memurunun yaptığı kısa açıklamalara dayanılarak belirlenmiştir. Buna göre, şehir merkezinde oturan halkın büyük çoğunluğunu küçük esnaf oluşturmaktadır. Önemli bir sof ve dericilik merkezi olan Ankara’da sofçuluk ve dericiliğin, bu yıllarda önceki yüzyıllara göre önemli ölçüde gerilemiş olduğu görülmektedir.

Şehrin en büyük mahallesi olarak, Sulu Han ve Tahtakale (Taht'el Kal'a) Çarşısını da içine alan Hacı Doğan Mahallesi, 132 Müslüman ve 335 Müslüman olmayan ile toplam 467 erkek nüfusa sahiptir.

Ankara’da bu yüzyılda, sanayide olduğu gibi, eğitim ve öğretim ile sağlık servislerinde de geri kalmışlık açıkça belirgindir. Şehirde, biri Müslüman sadece 3 hekim bulunmaktadır. Doğum oranının yüksekliğinin yanı sıra, ölümlerin de genç yaşlarda çok fazla olduğu dikkat çekicidir (x) . Şehir merkezinde oturup tarımla uğraşanların çokluğu, bu devirde Ankara'nın daha çok bir kasaba niteliğinde olduğunu göstermektedir.

(x) Bugünün anlayışı ile yüksek öğretim çağında bulunan (15-29 yaş grubu), 750 ye yakın genç için ancak 4 müderris bulunmaktadır. İlk ve orta eğitim için de durum aynıdır. Nüfusu 25 bine varan Ankara’da ancak 7 mekteb hocası bulunmaktadır.

V.2. ŞEHRİN EKONOMİK YAPISI, SOF ÜRETİMİNDE BOZULMA VE AZALMA

16. yüzyılda, iç ve dış piyasada büyük rağbet kazanan ve ihraç mallarının başında gelen Ankara soflarının, kalite ve özelliklerinin bozulmaması için büyük gayret gösterildiği belgelerden anlaşılmaktadır. Tiftiğin içine yapağı karıştırıldığı ve böylece kalitenin bozulduğu görüldüğünden, bu işlem önlenerek “sof” kalitesinin bozulması önlenmeye çalışılmıştır (ONGAN, H., 1954 ve 1955, S. 29). Ayrıca, tezgahtan çıkan sofların yıkanması, cenderelenmesi, boyanması ve perdahlanması aşamalarında, bu sanatla uğraşan kişilerin güvenilir ve işinin ehli olmalarını sağlamak amacıyla bu kişiler “kefalete” bağlanmışlardır (“Kefalete” bağlanan kişiler belirli nizamlara bağlı olarak iş görürler ve sof üretimi bu düzen içerisinde yapılırdı).

Ancak, 17. yüzyılın sonlarına doğru, Osmanlı Maliyesinde ekonomik sıkıntıların artışı ve “akça” değerinin değişkenliği nedeni ile, sanatkarların ücretleri de sabit kalmamış, sürekli değişmiştir. Bunun sonucu olarak, sof kalitesi de sürekli bozulmuş ve üretim kısmen azalmıştır. “Sof” ların renklerinin bozulması ve eski parlaklığını, çekiciliğini kaybetmesinin bir başka nedeni de, Ankara’da Bendderesi kenarında yerleşmiş bulunan dabakların dükkanlarında lağımlar açılması ve pisliklerin buraya atılarak suyun kirletilmesi ile soflarda kimyasal ve teknik bozulmaların oluşmasıdır (ONGAN, H., 1954 ve 1955, S. 29).

Sof üretiminde bozulma, azalma ve çöküşün en önemli nedeni ise; Ankara keçisinin, Osmanlı İmparatorluğu dışına canlı olarak ihraç edilmesi, buralarda aynı kalitede üretilmesi ve geliştirilen endüstriyel dokuma tezgahlarının rekabeti olmuştur. 17. Yüzyılda ilk olarak Fransızlar Ankara keçisinin bu yöre dışında yetiştirilmesine girişimlerde bulunmuşlar, ancak başarılı olamamışlardır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 1970. Evliya Çelebi Seyahatname’de “Cenab-ı Hakka hamd-ü sena, bunlar çabuk bozuldular” diyerek bu başarısızlığı memnunlukla karşıladığını belirtmektedir.

1830 ve 1854 tarihlerinde bu girişim tekrarlanmış, ancak gene başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu konuda ilk darbe İngiltere'den gelmiş, Afrika'nın güneyinde yetiştirmeyi başardıkları kaliteli tiftik ile piyasada en güçlü rakip haline
gelmişlerdir (BATU, S., 1941). İngilizler, 1839 tarihinde ülkelerinde kurdukları fabrikalarla da Ankara’daki el tezgahlarına rakip olmuşlar ve gelişen teknoloji ile daha hızlı ve ucuz üretimde bulunarak piyasayı ellerine geçirmişlerdir.

Bütün bu gelişmelerin sonucunda, 16. - 17. yüzyıllarda Ankara’da bulunan 4-5 bin dolaylarındaki dokuma tezgah sayısı 19. yüzyılın sonlarına doğru giderek azalmış ve birkaç tezgah dışında “sof” üretimi yok olmuştur.

V.3. 18. VE 19. YÜZYILLARDA ANKARA'NIN SANAT VE TİCARET ALANLARI

17. ve 18. yüzyıllarda, Ankara'nın fiziki ve sosyal yapısında önemli değişmeler olmadığı, diğer Osmanlı Şehirleri gibi, şehrin durağan yapısını koruduğu görülmektedir. 18. yüzyıl sonlarına doğru ve 19. yüzyılın başlarında daha önceki devirlerde de görülen şehir merkezinin ikili yapısı daha da belirginleşmiştir. Ancak, bu gelişimin yanı sıra, daha önceki bölümde bahsedildiği gibi "sof" üretimindeki gerileme ve bozulmanın neden olduğu, ekonomik yapıda bir "çöküş" ten söz edilebilir.

Atpazarı, Bedesten ve çevresinde yer seçen “Hanlar Bölgesi” bu yüzyıllarda da esas şehir merkezi işlevini sürdürmektedir. Ancak, şehirdeki üretimin şekil değiştirmesi, sof üretimin yok denecek kadar azalması ve şehrin tarımsal üretimde bulunacak şekilde yeniden örgütlenmesi ile bu ana merkezin başlıca ticari fonksiyonları azalmış bulunmaktadır.

Şehir ovaya doğru gelişmeye başlamış, 19. yüzyıl sonlarında demiryolunun şehre bağlanması bu gelişmeyi desteklemiştir. Tahtakale ve Karaoğlan Çarşıları da büyük ölçüde tarımsal satışın ve gündelik tüketim malları ticaretinin yapıldığı yöreler halinde gelişmişlerdir. Şehir Hali'nin bir sonraki yüzyılda Sulu Han karşısına kurulmasından önce, buranın gene benzer kullanımlar taşıdığı, sebze pazarı ve balık halinin burada bulunduğu bilinmektedir.

Karaoğlan Çarşısı, demiryoluna ve yeni oluşturulan idari merkeze yakınlığı nedeniyle en fazla gelişme gösteren ticaret kesimi olmuştur. 20. Yüzyıl başlarında burada konaklamaya yönelik hanlar (Taşhan gibi), büyük mağazalar ve bankaların idari yapıları yer seçmeye başlamışlardır.

Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında, Cumhuriyet' in ilk yıllarında ise, yönetsel ve ticari başlıca fonksiyonları yüklenerek Ulus Merkezi’nin çekirdeğini oluşturmuştur.



Harita 6 . VON VINCKE’ NİN 1839 TARİHLİ ANKARA HARİTASI

V.3.1. ATPAZARI VE ÇEVRESİ / HANLAR BÖLGESİ TİCARET MERKEZİ

Ankara Etnografya Müzesi arşivinin özel envanterinde ve 228 Numarada kayıtlı Ankara Şer'iye Sicili (ONGAN, H., 1957, S. 56. Ankara Şer’iye Sicili No: 288 Belge No:82 11 Rabi ül evvel 1243 (2 Ekim 1827) Tarihli Belge), ihtisap vergisi (İhtisap Vergisi, polis ve belediye zabıta memurluğu görevini yapan başlıca görevi esnafı kontrol etmek olan kişilere Muhtesip veya İhtisap Ağaları denilmekteydi. Bu kişiler, Şer’iye Mahkemelerinin başında bulunan Kadı veya Naipler için önemli yardımcılardı. Bunların aldığı vergilere İhtisap Vergisi denmektedir (Rüsum-ı İhtisap). nedeniyle gününde işlenmiş olup, o tarihteki Ankara'nın esnaf sayısı ile mevcut olan hamam, han ve kervansaraylar ve alınan ihtisap vergisi hakkında bize değerli bilgiler vermektedir.

Bu belgeye göre, Ankara'da 1827 tarihinde 72 işkolunda toplam olarak 2381 işgücü çalışmaktadır. Han ve hamamlarda çalışanlar bu toplama dahil değildir.

TABLO 1 : ANKARA’DA 1827 TARİHLİ İŞGÜCÜNÜN İŞKOLLARINA DAĞILIMI ve İŞGÜCÜ BAŞINA ALINAN İHTİSAP VERGİSİ (Para)

İŞKOLU SANATKAR SAYISI İHTİSAP VERGİSİ
ŞALCI 546 -
DİKİCİ 239 2
BEZZAZ 193 6
TERZİ 187 3
BOSTANCI 91 4
TEKNECİ 82 3
DUHANCI 76 5
DÜLGER 72 4
KUYUMCU 63 4
ATTAR 58 5
BERBER 56 2
BAKKAL 46 5
NALBEND 44 3
BEZ BOYACISI 42 5
KALAYCI 40 4
DEBBAĞ 40 4
HAFFAF 30 5
SEBZECİ 30 1
SEMERCİ 30 4
TAŞÇI 29 4
HAMMAL 28 2
ÇUBUKÇU 27 2
KEÇECİ 25 3
TİMURCU 25 3
BÖREKÇİ 14 5
EKMEKÇİ 14 8
TERAZİCİ 13 -
IĞCI 13 1
KASSAB 13 12
GAZZAZ 12 7
BAKIRCI 12 8
NAL’ÇECİ 12 2
DEĞİRMENCİ 12 10
KAZILCI 11 2
LEBLEBİCİ 11 5
HALLAÇ 11 2
MUYTAB 11 5
TÜFENKÇİ 10 3
GÖNCU 9 4
TİFTİKÇİ 9 4
KILIÇCI 8 3
ÇIKRIKÇI 8 2
TAKYECİ 8 2
ABACI 7 5
TAHMİSAN 7 2
DESTİCİ 7 6
ÇİLİNGİR 7 3
KALPAKÇI 6 4

Kaynak: ONGAN, H., 1957, S. 56. Ankara Şer’iye Sicili No: 288 Belge No:82 11 Rebi ül evvel 1243 (2 Ekim 1827) Tarihli Belge.

TABLO 2 : ANKARA 1827 TARİHİNDE İŞGÜCÜNÜN İŞKOLLARINA DAĞILIMI VE KİŞİ BAŞINA ALINAN İHTİSAP VERGİSİ (Para)

İŞKOLU SANATKAR SAYISI İHTİSAP VERGİSİ
PALASCI 22 1
SARRAÇ 21 4
DELLAL 21 2
ÇULHACI 19 2
HELVACI 18 4
PASTIRMACI 18 3
KÜRKÇÜ 18 3
KAHVEHANE 16 4
DÖKMECİ 3 4
BALIKÇI VE
ZEYTUNCU 14 4
SIVACI 14 4
KURŞUNCU 1 5
MUMCU 5 6
KİRİŞÇİ 5 4
PİRİNÇCİ 4 2
TİFTİK BOYACI 4 4
HINACI 4 2
ÇARKÇI 4 1
YORGANCI 4 3
SAÇAKÇI 4 4
ENFİYECİ 1 3
BEZİRCİ 3 5
HASIRCI 3 1
KİRİÇCİ 2 6

Kaynak: ONGAN, H., S. Ankara Şer’iye Sicili, No: 288, Belge No:82 Rebi ül evvel 1243(2 Ekim 1827) Tarihli Belge


Tablo 2’de verilen işgücü sayısı, aynı zamanda Ankara'da 19. Yüzyıl başlarındaki yaklaşık işyeri sayısının saptanmasına da yardımcı olmaktadır. Belirli bir sabit işyerine gereksinim göstermeyen işkolları (boyacılar, badanacılar, çerçiler vb) bu sayının dışında tutulursa, şehirde bu tarihte 1584 adet işyeri olduğu hesaplanabilir (AKTÜRE, S., 1978, S. 122).

Sanat ve ticaret erbabının üretim ve ticaretini yaptıkları metalara göre aldıkları isimler ve günümüzdeki karşılıkları EK II’ de verilmektedir.
Bazı mesleklerin günümüzde önemi kalmamış ya da yok olmuş, bazıları ise halen geleneksel karakterini sürdürmektedir. Bazı meslek dalları yok olmasına rağmen, şehrin bazı kesimlerini hala tanımlamaktadırlar (Çıkrıkçılar Yokuşu gibi).
Ankara'da 19. yüzyıl başlarında (1827), yukarıda hesaplanan 1500 civarındaki işyerinin yanı sıra, dördü büyük olmak üzere yirmiden fazla ticari Han bulunmaktadır. Ek IV'de Ankara Hanlarının adları, yapıldıkları yer ve konumları verilmiştir (ONGAN, H., 1957).

Hanların sayısı ve meslek gruplarının çeşitliliği, 16. ve 17. yüzyıllarla karşılaştırıldığında, şehirdeki sanat ve ticaretin uzmanlaşmaya doğru yöneldiği gözlenmektedir.

"Sof" üretiminin azalmasına rağmen, daha önce 43 civarında olan meslek sayısının 72' ye yükseldiği ve bu yüzyıllarda da bazı hanların inşa edildiği görülmektedir. Ancak, bu hanlar, klasik dönem hanları gibi büyük programlı ve sağlam malzeme ile yapılmamışlar ve bir kısmı günümüze ulaşmadan, yangın, yol açma vb nedenlerle yok olmuşlardır.

18. ve 19. YÜZYIL DÖNEMİ HANLARI :

1. PİRİNÇ HANI

18. yüzyılda yapılmış, ancak günümüze kadar ulaşamamış hanlardandır. Atpazarı'nda, Çengel Han'ın güneyinde, Safran Han'ın güney doğusunda Pirinç Hanı Sokağında bulunmaktaydı. 1935’lerde Belediye tarafından kamulaştırılarak yıkılmış ve yerine ilkokul yapılmıştır. Konyalı; Pirinç Hanı’nın içinde bir mescid bulunduğunu ve bunun da Han ile birlikte yıkıldığını söylemektedir (KONYALI, İ.H., 1944).

2. BALA HANI

Günümüzde de halen otel olarak kullanılmakta olan 19. Yüzyıl sonu yapılarındandır. İki katlı karkas yapı tipolojisine sahip Bala Hanı, Atpazarı’nda, Pirinç Hanı Sokağının Atpazarı Yokuşu ile kesiştiği köşede bulunmaktadır.

3. HAN

Yapım tarihi bilinmeyen bu yapı kayıtlarda belirgin bir isme sahip değildir. Pirinç Hanı Sokağında, Bala Hanı'nın batısında ve ona bitişik iki katlı, avlulu, ahşap karkas bir yapıydı. 1930 yıllarında yıkılmıştır (BAKIRER, Ö., MADRAN, E., 1981, S.116).

4. KIRMIZIOĞLU HANI

Yapım tarihi bilinmeyen Kırmızıoğlu Hanı, Atpazarı Meydanı’nda, 1929 kadastral haritasında Dede Bey Yokuşu olarak okunan yolun kuzey kenarında, Kesikbaş Türbesinin kuzey-batısında bulunmaktaydı. Madran ve Bakırer, yapının iki katlı ve ahşap karkas bir yapı olduğunu söylemektedirler (BAKIRER, Ö., MADRAN, E., 1981, S.116).

5. HAYRET HANI

Kesikbaş Türbesinin doğusunda bulunan Hayret Hanı’nın da yapım tarihi bilinmemektedir. Bu alandaki mezarlığın kaldırılması esnasında 1940 yıllarında yıkılmış, yerine Belediye Dükkanları yapılmıştır (BAKIRER, Ö., MADRAN, E., 1981, S.116).

6. KIBRISLI HANI

Günümüze kadar ulaşamamış, küçük boyutlu hanlardandır. Atpazarı Meydanı'nda, Dede Bey Yokuşunda, Kırmızıoğlu Hanı’nın karşısında bulunmaktaydı.

7. YILDIZ HAN

Atpazarında, Pilavoğlu Hanı'nın doğusunda halen kullanılmakta olan 19. Yüzyıl sonu hanlarındandır.

8. YENİ SARAY HANI

19. Yüzyıl Yapısı olan bu han, Atpazarı, Hanlar Sokağında, Rençber ve Yıldız Hanlarının arasında bulunmaktadır.

9. RENÇBER HANI

Günümüzde kullanılan ve mimari bakımdan önemsiz bir yapı olan Rençber Hanı, Atpazarı, Hanlar Sokağında (Ser Sokak) Yeni Saray Hanı’nın güneyinde bulunmaktadır.

10. AĞAZADE HANI (AĞA HANI)

Ulucanlar Caddesi ile Koyunpazarı Meydanı'nın kesiştiği köşede bulunmaktaydı. Vakfiyesine göre, 1746 tarihinde inşa edilmiştir. İki katlı, avlulu büyükçe bir yapıydı. Mescidinin var olduğunu Konyalı belirtmektedir (KONYALI, İ.H., 1944). Ağazade Hanı, 1940 yıllarında yıkılarak yerine şimdiki Güven Çarşısı inşa edilmiştir.

11. ALLEM KALLEM HANI

Ağazade Hanı'nın güneyinde, Ulucanlar Caddesi'nin Koyunpazarı Meydanı'na bağlandığı yerde bulunan Allem Kallem Hanı da 1930 larda yıkılmıştır .

12. MUSLU HAN (MUSLI PAŞA HANI)

18. Yüzyıl Hanlarındandır. Vakfedildiği tarih 1172 Hicri (1758)’dir. Günümüze kadar ulaşamamış hanlardandır.

V.3.2. TAHTAKALE (TAHTA’L - KAL’A) ve KARAOĞLAN ÇARŞILARI

Tahtakale Çarşısı, 18. ve 19. yüzyıllarda gelişmesine devam etmiş ve Karaoğlan Çarşısı ile birleşerek, Ankara'nın daha modern han ve dükkanlarının yerleştiği bir ticaret bölgesi konumuna gelmiştir.

Sof ve buna bağlı üretimin azalması, deri üretiminin gerilemesi, Bedesten ve çevresinin ticari öneminin azalmasına yol açmış, tarımsal diğer ürünlerin üretimi ve pazarlanması ile şehir içine dönük bir ticaret hayatı başlamıştır.

Şehrin en yoğun mahallelerinin merkezinde bulunan Sulu Han ve çevresi, Tahtakale Çarşısı; günlük tüketim, gıda ve diğer bazı zorunlu gereksinimlerin karşılandığı bir ticaret kesimi olarak gelişmiştir.

Bu döneme ait bazı Şer’iye Sicillerindeki kayıtlar bu kanıyı güçlendirmektedir :

• 2 Rebiülevvel 1207 (18 Ekim 1792) tarihli bir sicilde; Sulu Han’ın batısında bir “Attar Çarşısı” bulunduğu, ayrıca kalaycıların da buralarda yerleştiği belirtilmektedir (Ankara Şer’iye Sicili, Defter No: 184, Belge No: 67). Attar Çarşılarında, güzel kokulu bitki ve eczalar, iğne, iplik, düğme, boya, boncuk gibi günümüzde tuhafiyeci ve eczanelerin sattıkları mallar satılmaktaydı.

• 8 Rebiülevvel 1208 (14 Ekim 1793) tarihli bir başka kayıtta ise, Ankaravi Külliyesi’nden olan Sulu Han’da, İzmir İpliği ve kahve satıldığı anlaşılmaktadır (Ankara Şer’iye Sicili, Defter No: 185, Belge No: 227). Han içerisinde aynı zamanda attarlık da yapılmaktadır (“Hacı Doğan Mahallesinden olup, Sulu Han’da attarlık yaparken ölen...” , Ankara Şer’iye Sicili, 27 Zilkade 1217 (18 Şubat 1803) Defter No: 198, Belge No: 194).

• Tahta'l Kal'a Hanı'nın yaptırılışı ile ilgili bir sicilde, Hanın Toygar-Zade Mehmed Efendi tarafından 1232 Hicri (1816) tarihinde yaptırıldığı kayıtlıdır (Ankara Şer’iye Sicili, Defter No:217, Belge No: 41).

Bu belgelere de dayanılarak, 19. yüzyıl başlarında, şehirdeki ekonomik gerilemeye rağmen, Sulu Han’ın içinde yer aldığı Tahtakale Çarşısı’nın gelişmekte olduğu söylenebilir

V.4. 19. YÜZYILDAKİ KITLIK VE BÜYÜK YANGINLARIN EKONOMİK YAPI VE ŞEHİR MERKEZİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Ankara Şehri, 19. yüzyıl ortalarına doğru günden güne fakirleşmekte ve ekonomisi çökmektedir. Ticaretin azalmasına başlıca neden, şehir içindeki yerli sanayinin önemini yitirmesidir.

Bu çöküntüyü, 1873-1875 yılları arasında, sadece Ankara çevresinde 18 000 kişinin ölümüne yol açan kıtlık felaketi ile, 1881 ve 1916 tarihli büyük yangınlar daha da arttırmışlardır.

V.4.1. 1873-1875 TARİHLERİ ARASINDAKİ BÜYÜK KITLIK

1873 Kasımında yağan şiddetli yağmurlar ve arkasından 1874 Ocak ayında başlayan kar yağışının çok uzun sürmesi, köy ve kasabaların çevre ile bağlantılarını kesmiştir (EYİCE, S., 1972, S.86. İngiliz Seyyahı F. Burnaby’in “On Horseback Through Asia Minor” London, 1877 eserinde de bu kıtlık anlatılmaktadır).
Köylünün tohumluk buğdayını ekmek yapımında kullanmak zorunda kalması ve buna soğuk, açlık ve yemsizlikten çift hayvanlarındaki kayıpların eklenmesi kıtlığa yol açmıştır. Ankara ve çevresi, 1874-75 kışını da aynı güç şartlar içinde geçirmiş ve ancak 1875 yılı baharına doğru durum düzelmiştir.

Bu iki yıl süren kıtlık ve açlık, beraberinde salgın hastalıklar ve fakirlik getirmiş, şehir nüfusunun azalması ve ekonomisinin çökmesinde büyük rol oynamıştır (ORTAYLI, İ., 1981, S.211. Kıtlık ve göçlerle ilgili olarak ayrıca Bkz. “The Famine in Asia Minor: It’s History Complied From the Pages of the “Levant Herald”, İstanbul, 1875).
Örnek olarak, Keskin Kazası’nın 42 köyünde 1873 tarihinde 16 990 olan nüfus, 1875’de 9261’e inmiştir. Bu arada, Ankara'nın tiftik keçisi sayısı % 60 oranında, tiftik üretim ve ihracı ise % 50 oranında azalmıştır (YAVUZ, E., 1981, S.207).

V.4.2. 1881 VE 1916 BÜYÜK YANGINLARI

Şehrin sosyal ve ekonomik yapısına büyük zarar veren bir başka etmen de yangınlardır. Büyük çapta tahribat yapmasına rağmen, şehrin mekansal dönüşümünü hızlandırıcı bir etken olan bu yangınlar, yeni yapılan yapıların sağlam malzemeden (kagir) inşa edilmesini özendirerek daha kalıcı bir şehir dokusunun oluşmasına yol açmıştır (TEKELİ, İ., 1982, S.37).

İstanbul ve birçok diğer Anadolu Şehirlerinde olduğu gibi, Ankara'da da organik ve sıkışık yerleşme düzeni, ahşabın yaygın kullanılışı zaman zaman büyük yangınlara yol açmıştır.

Ankara'da, 1881 yılında çıkan büyük yangında Mahmut Paşa Bedesteni'nin tamamen harap olduğu ve ticari hayatının tamamen son bulduğu, daha sonraları bakımsızlıktan duvarlarının ve kubbelerinin çöktüğü ve bir daha onarılmadığı bilinmektedir (GÜLEKLİ, N. C., 1948, S.127).



Hava Fotoğrafı 1 : 1881 YANGININDA YANAN KESİMLER (Ankara Şehri İmar Müdürlüğü Arşivi - 1930 Hava fotoğrafı üzerinde saptanmıştır)

1930 yıllarında çekilmiş hava fotoğraflarında (Hava Fotoğrafı 1) Bedestenin yıkık durumu net olarak görülebilmektedir. Şehir merkezinin ve ticaret eylemlerinin odak noktası işlevini gören Mahmut Paşa Bedesteni, merkezin değişen yapısı içinde 19. yüzyıl sonunda işlevini bu şekilde bütünüyle kaybetmiştir. 1882 tarihinden itibaren ise, şehri kuşatan üçüncü surun parça parça yıktırıldığını ve elde edilen arsa ve yapı malzemelerinin satıldığını öğreniyoruz .

Ankara; şehri ziyarete gelen yabancı seyyahlara göre de eski, güzel ve etkileyici görünümünü kaybetmiştir. Ekonomik çöküş, bu şekilde fiziki mekana yansımaktadır.

Şehir ekonomisini canlandırmak üzere yapılan girişimler, Elmadağ'dan su getirilişi ve demiryolunun ulaşması sınırlı etkiler yapmış olsa bile bu çabalar Ankara’yı ekonomik çöküşten kurtaramamıştır.

Bir başka yangın da; I. Dünya Savaşı devam ederken, 13 Eylül 1916 tarihinde çıkan ve bir öncekine oranla çok daha geniş bir alanı tahrip eden yangındır.
Bu yangında, günümüzde ağaçlandırılarak Kalepark / Hisarpark (daha önceleri İsmet Paşa Parkı) haline getirilmiş olan kesim ve Sur içinde bulunan Mahalleler yanmıştır. Bugünkü, Işıklar Caddesinden başlayarak, batıda Anafartalar Caddesine (Balık Pazarı Caddesi), güney batıda ise Denizciler Caddesine (Bahriyeliler Caddesi) ve İstiklal Mahallesi (Eski Yahudi Mahallesi)’ne kadar şehrin geniş bir kısmını kaplayan ve Hıristiyan ahalinin (özellikle Ermeni ve Rumların) yoğun olarak oturdukları kesim yok olmuştur (KOŞAY, H. Z., 1935).

  1916 Büyük Ankara Yangını 

1916′de yaşanan yangın Türklerle azınlıkların oturdukları kentin en zengin konut alanını ve iş bölgesini tümüyle yok etmiştir. Hisrönü, Çıkrıkçılar yokuşu, saraçlar çarşısı, Bedesten ve Atpazarı’na kadar uzanan korkunç bir yangındı bu. Yangın konusunda çok parlak betimlemeler yazmış olan Refik Halit Karay yangını şöyle anlatıyordu: İki gece, iki gün süren bu yangını anlatmak isterim. Yangının esrarengiz bir sirayeti vardı. Giyindim, seyrine koştum. Ben oraya varıncaya kadar sekiz, on ev çoktan kızıl birer kül yığını kesilmişti. Bir saate varmadan ateş dört, beş kola ayrılmış, hattâ perendeler atarak damdan dama sıçramaya, mesafeler aşmaya, harikalar göstermeye başlamıştı. Hattâ rüzgâr yoktu. Fakat bir damla su da yoktu. Ateş arttıkça havada mevzii bir rüzgâr hâsıl oldu; tahta parçaları yerlerinden koparak mıncınıkla atılmış gibi vızlayarak gökte bir mitralyöz harbi yapıyordu. Sabah olurken yangın sade birçok kola değil, birçok mahalleye de ayrılmıştı. Eşya nakline darlıktan dolayı imkan yoktu. İnsanların güç geçtiği sokaklar, mesela bir piyano veya kanepe ile tıkanıveriyordu. Yangından kaçırılan yüz kadar piyanonun sıra sıra dizildiğini gördüm, üstlerine seçme, pahalı halılar serilmişti. Birden kocaman yanık bir kütük geldi, aralarına düştü, söndürmeye çalışacak adam yoktu. O kütük bir kundak gibi çeyrek saate kalmadı piyanoları tutuşturdu. Ankaranın en kibar mahalleleri, en büyük çarşısı, serveti, refahı çoktan kül kesmişti. Yolda saçları dağınık, gözleri ürkmüş ve güzellikleri atmış genç kızlara rastgeliyordum; ellerinde yangından kurtardıkları eşya vardı: Lavanta şişeleri, pudra kutuları, kurdele ve dantel parçaları, kadife muhafazalar. Çocuklarını kaybeden anaların ise haddi hesabı yoktu. Evet, kıyamet o gün Ankara’da kopmuştu ve mahşer yeri bugün orası idi. Neler görmedim. Saçlarından tutuşmuş kadınlar, yolda doğuran gebeler, cübbeleri alev almış hahamlar ve bütün bu kıyamet yerinde, izbe köşeler bulup sarmaş dolaş olan âşıklar. Ne garibeler vardı. Secdeye kapananlar olduğu gibi sevgililerinin dizlerine tırmananlar ve boynuna kollarını dolayanlar da mevcuttu. Eşya çapulculuğu kadar kadın çapulculuğu da revaçta idi. İlle kıpkızıl saçları ateşin akisleri altında alevden daha kızıl kesilen bir taze Yahudi kızına rastgeldim ki, genç ırkdaşları, üzerine pars gibi bir köşeden atıldılar ve tutunca gözlerimin önünde bir boş evin loşluğuna attılar. İşte bu minval üzere, ölenler, sevişenler, aç kalanlar ve susuzluktan bunalanlar ortasında Ankara yangını iki gün, iki gece devam etti. Nihayet yakacak bir şey bulamadı; söndü. Sıra açlığa, susuzluğa, sefalete, perişanlığa gelmişti. Yangının ikinci sabahı Ankara’nın dörtte üçü ortadan silinmişti. Şehrin bütün su yolları bozulmuştu, Solfasol’dan su taşıyacak kimse bulunmuyordu. Yangın yerlerindeki patlak boru sular ından çocuklar kumlu, kireçli bir iğrenç sızıntı toplayıp testilerle satıyorlardı; bunları içiyorduk; böbreklerimizden yaralıydık. Derken hava bozuldu, yangın küllerini savuran sıkı rüzgârlar arkasından yağmurlar yağdı; etraf tepelere kar da düştüğü için soğuk kendisini gösterdi. Kumlu ve kireçli sular içmekten böbrek sancısına tutulmuştum, büklüm büklüm kıvranıyordum....
(Hava Fotoğrafı 2)



Hava Fotoğrafı 2 : 1916 YANGININDA YANAN KESİMLER (Ankara Şehri İmar Müdürlüğü Arşivi - 1930 Hava fotoğrafı üzerinde saptanmıştır)

Bedesten dahil, Uzunçarşı ve çevresindeki esnaf çarşılarının bir bölümü ile, Kapan Han, Tuz Han gibi şehrin geleneksel ticaret merkezinin bir kısmının da yok olmasına neden olan bu iki yangın ile ekonomik çöküş tamamlanmış olmaktadır.

Atpazarı ve yakın çevresi önemini yitirmiş, yanan Bedesten ve Hanlar Cumhuriyet Dönemine kadar onarılmamıştır. Tahtakale ve özellikle demiryolunun gelişinden sonra Karaoğlan Çarşıları’nın önemi böylece daha da artmıştır.

V.5. ANKARA’YA İÇME SUYU GETİRİLMESİ VE DEMİRYOLU BAĞLANTISI’NIN EKONOMİK YAPI VE ŞEHİR MERKEZİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

19. yüzyıl sonlarında, Ankara ekonomisinin parlamasına yetmese bile, geleceği için çok önemli kararlar alınmasına neden olan bazı imar girişimleri olmuştur.

İstanbul- Bağdat Demiryolu bağlantısının bir etabı olan, İzmit-Ankara Demiryolu’ nun Aralık 1892 tarihinde Ankara’ya ulaşması (EYİCE, S., 1972, S.89, 94, ORTAYLI, İ., 1981, S.209-221 ve KOŞAY, H. Z., 1935, S.24), bu önemli yatırımlardan biridir.

25 Nisan 1890 tarihinde şehre 20 km mesafeden Elmadağ suyunun bağlanması Yerel Yönetim Örgütü’ nün oluşturulması, Posta İdaresi'nin kurulması, Tulumba Örgütü’ nün oluşturulması (GALANTİ, A., 1950, S.125 ve EYİCE, S., 1972, S.88), bu girişimlerin başında gelmektedir.

Osmanlı İmparatorluğunun demiryolu ulaşımı olmayan bölgelerinde yük ve yolcu taşımacılığı deve kervanlarıyla yapılmaktaydı. Demiryolunun henüz ulaşmadığı 1880'li yıllarda, Ankara Bölgesi buğdayının develerle İstanbul'a ulaşması 361 km.lik kervan yoluyla gerçekleşmekteydi. Bu taşıma yöntemleriyle gideceği yere vardığında fiyatlar üç katına çıkmaktaydı.

İstanbul’u Basra Körfezi’ne bağlayacak olan büyük demiryolu projesi’ nin (Anadolu Demiryolları), ilk temeli 4 Haziran 1871 tarihinde bir fermanla atılmış, 95 km.lik İstanbul-İzmit Bölümü 1873 yılında işletmeye açılmıştır (YAVUZ, E., 1981, S.201).

25 Eylül 1888 tarihinde, "Deutche Bank" ile Osmanlı Devleti arasında, Haydarpaşa - İzmit Hattı'nın işletilmesi ve bu hattın Ankara'ya kadar uzatılmasını öngören bir anlaşma imzalanmıştır. Buna göre; 486 km.lik yeni hattın yapım ve işletme imtiyazı 99 yıl süre ile "Societe du Chemin de fer Ottoman d’Anatolie” adlı şirkete verilmiştir (YAVUZ, E., 1981, S.201).

1889 yılında başlayan yapım çalışmalarıyla, 1892 yılı Aralık ayında demiryolu Ankara’ya ulaşmıştır (Harita 7).



Harita 7. 20. YY. BAŞINDA ANADOLU'DA DEMİRYOLU SİSTEMİ

Bu demiryolu bağlantısı ile, Orta Anadolu'nun buğday üretiminin gelişeceği ve İstanbul'un gereksinimi için artık dışa bağımlı olunmayacağı düşünülmekteydi. Demiryolu, İstanbul ile Anadolu arasında güçlü bir ekonomik bağın kurulmasını sağlayacaktı. Nitekim ilk gözlenen sonuçlar; tarıma açılan arazi miktarının genişlemesi, tarımsal üretim, fiyat ve ihracatın artması, ekonomik koşulların gelişmesiyle iç bölgelerdeki nüfus dağılımında değişimlerin oluşmasıdır.

Ancak, demiryolu yeni bir hayat getirmekle birlikte sorunlar da yaratmıştır. Demiryolunun Ankara'da bitmesi, Ankara'nın önemli bir merkez olmaktan çok bir toplama istasyonu olarak kalmasına neden olmuştur. Demiryolu, yeni iş dallarının kurulmasından, sanayinin doğuş ve gelişiminden çok, ihraç edilen tek tip hammadde miktarında bir artış yaratmıştır (ORTAYLI, İ., 1981, S.210).

Bu durumda uygulanan demiryolu teknolojisinin de payı vardır. Anadolu Demiryolları’ nın eskimeye başlayan bir teknoloji ve sistemin uygulanması nedeniyle taşıma kapasitesi de sınırlı kalmıştır. Demiryolu' nun tamamlanmasından sonra, tiftik ihracı ile tahıl ihracı arasındaki oran, ulaşım sistemine göre değişmeler göstermiştir. 1892'den sonra, demiryolu rekabeti karşısında kervanların taşıma ücretlerini yarıya indirmeleri, demiryolu' nun da bu rekabete katılması ile kervanlar uzun mesafe taşımacılığından vazgeçmek zorunda kalmışlardır (1889-1896 Arasında Ankara-İzmit yolu için, her kilometrede ton başına alınan 1,45 kuruştan 0,66kuruşa inildiği belirtilmektedir) . Ancak, bunlar üretim bölgesinden istasyona ya da seçenek güzergahlarda (Yozgat-Samsun, Kayseri-Adana) taşımacılık yapmışlardır.

Ankara-İstanbul Demiryolu, Bölgenin tüm taşımacılığını kendine çekmekten daha çok, Ankara Bölgesi’nde demiryolunun desteklediği artan üretimi kendine yönlendirmiştir.

Başlangıçta, Ankara ve çevresinden demiryolu ile nakledilen tahıl miktarı 34 000 ton iken, on yıl sonra bu miktar 187 000 tona ulaşmıştı. Ortaylı, demiryolunun tarımsal üretimi % 50 oranında arttırdığını, bunun ürün ve arazi fiyatlarında da aynı ölçüde bir artışa neden olduğunu belirtmektedir.

Demiryolu sayesinde, Ankara ve çevresinde tüketim maddeleri (petrol, şeker, manifaktür) kullanımında da bir artış gözlenmektedir. Bu ticaret ise, öncelikle bazı toprak sahipleriyle eskiden beri ticareti elinde tutan komisyoncu tüccarların servetini arttırmıştır.

Demiryolu'na rağmen Ankara'da 20. Yüzyılın başlarında sanayi olarak nitelendirilecek tek şey, buharlı bir değirmenle çalışan ve günde 20 ton kadar un üreten bir fabrika ile, 8 yağhane ve 9 adet kiremithanedir. Sof endüstrisi ise, daha önce de belirtildiği gibi çoktan iflas etmiştir.

V.5. TAŞHAN (ULUS) MERKEZ GELİŞİMİ

Demiryolu; bölgesel olarak İç Anadolu'da tarımsal üretim ve gelirinin artması, buna bağlı olarak vergi geliri ve tüketim malları kullanımlarının artmasına yol açmıştır.

Bunun Ankara Şehir merkezindeki etkileri; günlük tüketim maddeleri ile tarımsal ürünlerin depolama ve ticaretinin önem kazanması, demiryolu ile şehrin doğrudan bağlandığı noktada görece daha yeni ve modern bir merkezin gelişmesi olmuştur.

Demiryolunun Ankara'ya ulaşmasından sonra, şehirdeki dükkan ve mağaza sayısının artışı dikkat çekmektedir.

İlk olarak 1893’de Bank-ı Osmani (Osmanlı Bankası) bir şube açmıştır. 1895-1902 yılları arasında, 7 yıl gibi kısa bir sürede, şehirde 200’den fazla büyük mağaza ve bir büyük han (Taşhan)’ın açılmış olması, bu kesimin hızlı bir gelişme içinde bulunduğunu göstermektedir (AKTÜRE, S., 1978, S. 127). Karaoğlan Çarşısı, bu gelişmenin odağı olmaktadır (Fotoğraf 7).



Fotoğraf 7 . 1920’LERDE KARAOĞLAN (TAHT’EL KAL’A) ÇARŞISI

Sulu Han ve Çevresi, Tahtakale Çarşısı, yanan Bedesten, hanlar ve çarşıların bir kısım yükünü ve demiryolunun getirdiği gelişmelerden az da olsa payını almış olmalıdır.

TABLO 3 : 19. YÜZYIL SONUNDA ANKARA’DA FARKLI İŞLEVLERİ OLAN YAPILARIN SAYISAL ARTIŞI

KULLANIM 1895 1902
HAN 32 33
DÜKKAN 2173 2188
MAĞAZA 50 260
FIRIN 21 21
DEĞİRMEN 11 12
UN FABRİKASI - 1
YAĞHANE 8 8
KİREMİTHANE 9 10
KAHVEHANE - 1
SALHANE - 1


19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başlarında, yukarıda belirtilen ticari ve sınai faaliyetlerin yanı sıra, Ankara'da Hükümet Konağı, Telgrafhane ve Kışla (2 Adet), hastahane gibi kamu yapıları da bulunmaktadır.

Eğitim yapıları arasında da; 27 medrese, 1 idadi (lise), 1 meslek okulu, 1 rüştiye (ortaokul), 4 ilkokul, 65 adet sıbyan mektebi, 8 adet azınlık mektebi sayılabilir .
Bunların yanı sıra, pek çok cami, mescit, tekke, türbe vb dini yapı, hamam ve çeşme gibi sosyal yapılar bulunmaktadır.

19. yüzyıl sonunda, şehrin mekansal yapısında şehir merkezinin ikili yapısına benzer bir olgunun konut alanlarında da ortaya çıktığı gözlenmektedir. Atlı arabanın şehir içi ulaşımına girdiği bu dönemlerde ortaya çıkan ve yazlık kullanım amacıyla yaptırılan "Bağ Evleri", şehir dışında bir yaşam tarzı başlatmıştır.
Ayrıca, kaybedilen ülkelerde yaşayan halkın kitleler halinde göçünün ortaya çıkardığı konut sorunu da yeni yerleşim alanlarının açılmasını gerektirmiş ve planlı şehir mahalleleri ortaya çıkmıştır. Ankara'da bu gelişmeye örnek olarak günümüzde Cebeci’de bulunan “Boşnak Mahallesi” verilebilir.

Şehirde, ticaret eylemlerinin geçirdiği nitel ve nicel değişim sonucunda, şehir merkezinde ortaya çıkan “Eski Merkez-Yeni Merkez” ikilemine ek olarak, şehrin arazi kullanımında “Yönetici Merkez”, “Göçmen Mahallesi”, “Bağ Evleri”, “Demiryolu” gibi yeni öğeler oluşmuştur (TEKELİ, İ., 1982, S.35).

Bu değişim, öncelikle şehrin çevresiyle olan ilişki biçiminin, haberleşme yollarının ve şehrin işlevlerinin değişmesi sonucu olmuştur. Ankara ve yakın çevresi, Payitaht İstanbul ve bütün dünya ile ilişkisini artık demiryolu ile kuruyordu. Haberleşmesi ise, sadece askeri sınıf tekelinde bulunan menzil ve ulaklarla değil, tüm topluma açık posta sistemi ile kuruluyordu. Ayrıca, Abidin Paşa gibi birkaç becerikli yöneticinin, şehrin gelişmesi için kurdukları Vali Konağı, okul, hastane gibi yapılar, bu değişimde önemli bir rol oynamıştır.

Çevresel ilişki biçimindeki bu değişme, sadece bu işlevlerin görüldüğü yeni bazı binaların kurulması demek değildir. Buna bağımlı olarak birçok yapı türünün ortaya çıkması, servis amaçlı yapılar yapılması (depo, otel, mağaza vb) ve bazı yapıların kullanımlarının değiştirilerek yeni yaşantıya ayak uydurmalarının sağlanması demektir (ORTAYLI, İ., 1981, S. 217). Ankara Sultani’si, Hamidiye Sanayi Mektebi, Gureba Hastahanesi, Posta Binası, Osmanlı Bankası vb yapıların yanı sıra, Taşhan’ın bir bölümünde açılan “Hotel d’Angora” (Angora Oteli), Ankara’ya demiryolunun getirdiği bazı yenilikler olarak sayılabilir.

Ancak, demiryolu şehrin ve bölgenin hayatında köklü değişiklikler yaratamamıştır. Bunun en belirgin göstergesi de, şehrin ve bölgenin eski zengin ve nüfuslu grubunun değişmeden kalmasıdır.

Çok önemli bir bankacılık ve sermaye hareketi göze çarpmamakta, inşaatçılıkla, borsa oyunlarıyla zengin olanlar bulunmamakta, banka ve şirket yöneticileri şehre pek itibar etmemektedir. Şehir gene geleneksel yapısı, eski görenekleri ve aynı fakir ve daha zengin gruplarıyla yaşamaya devam etmektedir.
Bu durağan sosyal yapının yanı sıra, 17. yüzyıl başından 19. yüzyıl sonuna kadar, yaklaşık 20 - 30 000 kişi olarak dengelenen şehir nüfusuna koşut olarak, şehrin arazi kullanımının görünümü de oldukça durağandır.

Harita 7 'de görüldüğü gibi, 1924 Tarihli Ankara Şehrinde konut alanları, hala 17. yüzyılda şehrin ulaştığı sınırları korumakta, Hükümet yapıları, Demiryolu ve Boşnak Mahallesi eklemeleri dışında işlevini aynen sürdürmektedir. Bu durağan yapının en büyük nedenlerinden biri, 17. Yüzyıl başlarında şehri savunma amacıyla yapılan üçüncü sur duvarının olduğu muhakkaktır. Ulaşım teknolojisinin, ekonomik ve sosyal yapının da bu durağanlıkta büyük payı bulunmaktadır.



Harita 7 . 1924 ANKARA HARİTASI (Orijinalinden yeniden çizilmiştir)

Şehir merkezinin; topoğrafik yapı, ulaşım sistemi, ticari kullanımların dağılımı, mahallelerin ve etnik grupların yerleşimi vb özelliklere bağlı olarak geliştiği gözlenen bu ikili yapısı çok fazla değişikliğe uğramadan 20. yüzyıla kadar ulaşmıştır.

Bu arada, sof üretim ve ticaretinin çöküşü, kıtlık ve yangınlar gibi nedenler, geleneksel ticaret merkezinde büyük tahribata neden olmuş, Bedesten ve çevresinin çöküşü, Sulu Han ve çevresi Tahtakale ve Karaoğlan çarşılarının göreceli olarak önem kazanmasına yol açmıştır. 19. Yüzyıl sonlarına doğru, bu çöküşü engellemek amacı ile yapılan bazı girişimler de kısmen etkili olabilmiştir.

Şehrin geleneksel yapısını değiştirmeye ve fiziki yapısını yenilemeye yetmemiş olan bu girdiler, şehrin belirli bir kesiminde etkili olarak daha modern denilebilecek bir kesimin gelişmesine neden olmuş ve Ulus Merkez gelişimini başlatmıştır.

Karaoğlan Çarşısı adıyla uzun bir süre yaşayan bu alan, şehrin gelişmeye aday kesimi olarak ortaya çıkmış ve Cumhuriyet sonrasında da “ULUS” adını alarak bu gelişimini sürdürmüştür.



BÖLÜM VI

BAŞKENT ANKARA
CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA ANKARA TİCARET MERKEZİ

V.I. BAŞKENTLİK KARARININ GENEL BİR DEĞERLENDİRİLMESİ

20. Yüzyıl başında, çeşitli kaynakların ortalaması alındığında Ankara'nın, 28-32 000 civarında bir nüfus barındırdığı söylenebilir (DARKOT, B., 1950, S.447). I. Dünya Savaşını takip eden yıllarda bu nüfusun daha da azaldığı bilinmektedir. Savaş yıllarında, 1916'da zengin Ermeni Mahallesi'nin ve Valteriye-i Rum Mahallesinin büyük bir yangında yok olması ile şehrin görünümü daha da kasvetli ve perişan bir hal almıştı.

Ankara (Angora), her türlü medeni çevre ve unsurlardan yoksun, bataklıkları nedeniyle sıtma salgınları olan, orta büyüklükte bir şehre yetecek kadar bile suyu olmayan, toz fırtınaları ile tanınmış, ağaçsız, sönük bir kasaba idi. Ekonomik yapı, iyice gerilemiş demiryolu ve kamu girişimleri bu çöküşü pek engelleyememişti.
Ancak, İstanbul ve İzmir gibi gelişmiş şehirler derecesinde olmamakla birlikte, Ankara'da da özellikle gayr-ı Müslim (Müslüman olmayan) Osmanlı'lar arasında ticaret ve para işleriyle zenginleşen bir kesim oluşmuştu.

Önceleri tamamen gayr-ı Müslimlere bağımlı olan Ankara'nın yerli eşrafı ve Kurtuluş Savaşı esnasında şehre gelenler, özellikle taşınmaz mallar ve arsa ticaretinde radikal bir el değiştirme sürecini başlatmışlardır. Ankara esnafı, ticaret yoluyla zenginleşmiş ve gayr-ı Müslimlerin gidişinden sonra önemli ölçüde taşınmaz mal sahibi olmuşlardır (NALBANTOĞLU, H. Ü., 1981, S.297).

Dünya tekstil sanayisini ellerinde tutan İngilizler, Ankara’ya gönderdikleri subaylar yoluyla siyasal nüfuzlarını da kullanarak yün ticaretine el atınca, Ankara’nın ”eşraf ‘ını, yani o sosyal yapı içinde en kuvvetli kesimi karşılarında bulmuşlardır.

Kurtuluş Savaşı süresince Ankara'nın merkez olarak seçilmesinde, eşrafın Kuvay-ı Milliye'ye olan desteğinin yanı sıra; Anadolu içinde savaşın esas alanı olan batıya yeterince yakın ama dış güçlerce doğrudan müdahale edilmesi zor olan bir nokta olması kadar, daha önce bahsedilen altyapı gelişmelerinin Ankara'ya sağladığı üstünlükler etkili olmuştur. Telgraf ağındaki yeri, demiryolunun esas savaş alanına ve İstanbul'a kolay ulaşım sağlayan özellikleri gibi (TEKELİ, İ., 1981, S.322).
Kurtuluş Savaşı sonrasında ise, bir yandan yıkılan İmparatorluğun ve kaldırılan Halifeliğin simgelerinden yeni rejimin kendini sıyırma kaygıları, öte yandan yarı sömürge niteliğindeki bir ekonominin dışa bağımlılığından kurtulup bağımsız bir ülke ve ekonomi oluşturma amaçları, Ankara'nın Başkentlik kararının alınmasında önemli rol oynamıştır (TEKELİ, İ., 1981, S.322).

13 Ekim 1923 tarihinde Ankara’nın “Başkent” oluşu ve 29 Ekim 1923’de “Cumhuriyet” ’in ilanı ile, hem yeni bir Başkent, hem de yeni bir rejim seçilmiştir.

Ankara Şehri'nin bu tarihten sonraki gelişiminin başarısı, büyük ölçüde rejimin başarısı ile özdeşleşmiş, modern, çağdaş, yeni ve örnek bir şehir kurmak amacı doğrultusunda çabalar başlatılmıştır.

Bu çabalar bağlamında Ankara, sadece Başkent değil, bütün Anadolu'nun imarı için bir okuldur. Bu şehrin yapımı ile Türk Ulusu' nun yapı yeteneği tazelenmekte, imar bilincinde yeni bir kuşak yetişmektedir (TANKUT, G., 1981, S.303).

VI.2. BAŞKENT ANKARANIN GELİŞİMİ VE ESKİ ŞEHİR MERKEZİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

20 000 nüfuslu Ankara Şehri, ”Başkent” lik görevlerinin ve olanaklarının çektiği yeni kitlelere yetmeyince, eski Ankara'nın yanında yeni bir şehir kurmak ve geliştirmek değil, ondan uzakta bir “Yeni Şehir” olarak geliştirilmesi için birçok yasa çıkarılmış (x), planlar yapılmış ve uygulamalara girilmiştir.
(Başkentin “Eski Şehir” üzerinde değil, ondan uzakta bir “Yeni Şehir” olarak geliştirilmesi için bkz. Yavuz F., 1952 “Ankara’nın İmarı ve Şehirciliğimiz”).
(x) Bu yasalardan en önemlileri şunlardır:
• Ankara’ nın Şehremaneti (Belediye) Olmasına Dair Yasa (1924),
• 583 Sayılı Kamulaştırma Yasası (1925),
• 1351 Sayılı Ankara Şehri İmar Müdürlüğü Kuruluş Yasası.
• 2290 sayılı Yapı ve Yollar Yasası (1933).

Böylece oluşturulan kent kesimleri, Eski Ankara ile maddi bütünleşmesini kısa bir sürede sağlamış, Eski Ankara'nın devamı olarak değil, ondan tamamen farklı bir “Yenişehir” ortaya çıkmıştır (xx).

“Yenişehir” in gelişimi, ayrı bir inceleme konusu olduğundan, bu çalışmada Ankara'nın Başkent oluşundan hemen sonra eski şehir merkezi üzerindeki etkileri ve oluşturduğu fiziki değişmeler incelenecektir.

Başkent olmanın Ankara'ya getirdiği değişiklikler, "Eski Ankara" üzerinde önemli etkiler yapmış, eski şehrin ekolojik yapısını, fiziki ve sosyal özelliklerini, nüfus özelliklerini ve burada yaşayan insanların değer sistemlerini etkileyerek değiştirmiştir (KELEŞ, R., 1971, S.2).

(xx) Yenişehir’in gelişimi için aşağıdaki kaynaklara bakınız:
1.Yavuz, F., 1951, “Başkent Ankara ve Jansen” ODTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, Sayı 1, cilt 7, s. 25-33.
2.YENEN, M., 1983 “Türkiye’de Şehir Plancılığı Anlayışına Göre İlk Çalışmalar ve Ankara”, Kent-Koop, Kentleşme Ankara Anılar-Söyleşi.
3.Ankara Şehremaneti, “Ankara Şehri’nin Prof. M. Jansselley, Jansen ve Briz tarafından Yapılan Plan ve Projelerine Ait İzahnameler”, Ankara, Hakimiyeti Milliye Mat., 1929.
4.Ankara Şehri İmar Müdürlüğü, “Ankara İmar Planı”, İst. Alaaddin Kıral Mat., 1937.

VI.2.1. ATATÜRK BULVARI’NIN GELİŞİMİ

1925 yılı sonrasında, eski dar sokaklı, kerpiç yapılardan oluşmuş Ankara'nın yanı başında modern bir Başkent yükselmeye başlamıştır.

1926-1927 yıllarında, eski Taşhan (Ulus) Meydanı'ndan, şimdiki Kızılay'a doğru “Atatürk Bulvarı” 'nın güzergahı belirlenmiş ve Bulvar üzerinde ilk binalar inşa edilmeye başlanmıştır. Bulvar'ın geçtiği güzergah, daha önce adı geçen “Üçüncü Sur” duvarıyla hemen hemen aynı doğrultudadır (Bkz. Von Vincke’nin 1839 tarihli Ankara Haritası ve P. Tournefort’un 1711 Tarihli Gravürü).

Atatürk Bulvarı’nın, Taşhan ile Talat Paşa Bulvarı arasında kalan kısmı, Başkent’ in bankalarının üzerinde toplandığı parasal (mali) merkez haline dönüşmüştür.

Bu kesim “Bankalar Caddesi” olarak adlandırılmış ve üzerinde şu yapılar yer almıştır (Fotoğraf 8):

• 1. Merkez Bankası,
• 2. Ziraat Bankası: Kızıl Bey Camii yıkılarak yerine İtalyan Mimar Mongeri’ nin tasarımı olan bu yapı 1926 yılında yapılmıştır.
• 3. Osmanlı Bankası,
• 4. İş Bankası,
• 5. Sümerbank : Taşhan 1933 yılında yıkılarak yerine yapılmıştır.
• 6. Maarif Vekaleti (Milli Eğitim Bakanlığı): Bu yapı da 1950’lerde yanmış, yerine mimari proje yarışması açılarak bugünkü çarşı ve iş hanları yapılmıştır.
• 7. Posta ve Telgraf Umum Müdürlüğü (Büyük Postane): 1925 yılında inşa edilmiş, 1974 yılında yıktırılarak yerine bugünkü PTT Genel Müdürlük Binası yapılmıştır.
• 8. Devrim İlkokulu (Erkek Sanat Mektebi).
• 9. Tekel Başmüdürlük Binası.

Sonuç olarak Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk Bulvarı'nın Ulus’tan başlayarak iki yanının büyük ve önemli kamu yapıları ve Banka Genel Müdürlükleri ile yapılaştığını görüyoruz.
• ( İşaretli yapılar halen kullanımdadır.)



Fotoğraf 8 . BANKALAR CADDESİ


Bu arada daha önceki devir eserlerinden bazıları (Kızıl Bey Camii gibi) yok olmuştur. Namazgah Tepesi olarak bilinen yüksekçe düzlükte “Türk Ocağı” (Mimarı Arif Hikmet KOYUNOĞLU, İnşa tarihi 1926-27)(Halkevi) yapılmış, yanına ”Etnografya Müzesi” bunların arka kısmına ise “Numune Hastahanesi” inşa edilmiştir (KOŞAY, H.Z., 1963, S. 6).

Daha sonra, Bulvarın İtfaiye Meydanı ile, Talat Paşa Bulvarı arasında bulunan bataklık kurutularak “Gençlik Parkı” olarak düzenlenmiş (“Ankara İmar Planı” AŞİM, 1937, Alaaddin Kıral Mat., İst., s.33), parkın yanına Sergi Sarayı (Opera) binası inşa edilmiştir.

Gençlik Parkı karşısında İtfaiye ve temizlik işleri müdürlükleri yer almış, Bulvarın en gösterişli yapılarından olan “Hariciye Vekaleti” binası (şimdiki Gümrük ve Tekel Bakanlığı) ile “Hukuk” ve “Ticaret” Mektepleri inşa edilmiştir. 1925 yılında Şehremini Haydar Bey tarafından ilk modern İtfaiye örgütü kurulmuştur.

Atatürk Bulvarı’nın iki yanı, kısa denilebilecek bir sürede anıtsal yapılarla yapılaşarak, Cumhuriyetin “Güçlü Devlet” fikrinin bir göstergesi olacak şekilde ortaya konulmuştur.

Bulvarın, mali, idari ve sosyo-kültürel kullanımları üzerinde toplaması yanı sıra, gelişen “Yeni Şehir” ile “Eski Ankara” yı doğrudan birbirine bağlamak gibi de bir özelliği bulunmaktadır.

VI.2.2. ULUS / TAŞHAN MEYDANI’NIN GELİŞİMİ VE KARAOĞLAN ÇARŞISI

Demiryolu ile şehrin doğrudan bağlantısını sağlayan İstasyon Caddesi’nin Karaoğlan Çarşı Caddesi (Anafartalar Caddesi) ile kesiştiği nokta olan Taşhan Meydanı’nın (Ulus Meydanı) gelişimi, Cumhuriyet ilanı sonrasında büyük hız kazanmıştır.



Fotoğraf 9. TAŞHAN MEYDANI DÜZENLEME ÖNCESİ (Soldaki yapı Taşhan’dır)

Daha önce, kışın çamurdan, yazın da tozdan geçilmeyen meydana 1924 yılında Arnavut kaldırımı döşenmiştir . Meydanın adı önceleri “Hakimiyet-i Milliye” daha sonra da Ulus Meydanı olarak değiştirilmiştir (Fotoğraf 9).

Meydanın bir yanında, “Birinci Meclis” binası olarak kullanılan “İttihat ve Terraki Cemiyeti”nin binası bulunmaktadır. Bunun karşısında ise, Cumhuriyetten sonra düzenlenen ve ”nezih” olmasına gayret gösterilen “Belediye Şehir Bahçesi” yer almaktadır.

Cumhuriyetin ilk anıtı olan ve Heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılan “Ulus Heykeli”, 1927 yılında, Taşhan’ın önündeki meydanda konumlanmıştır (Fotoğraf 10-11).





Fotoğraf 10-11. TAŞHAN (ULUS) MEYDANI ve ULUS HEYKELİ (Taşhan’a Bakış)

Ulus Meydanı'nın gelişmesi ise bu tarihten sonra hızlanmıştır. Ankara'nın o devre göre en modern, kaloriferli ve banyolu, telefonlu oteli olan “Hotel D’Angora” ya da “Taşhan Palas” Taşhan Meydanını belirleyen en önemli anıtsal yapıydı. Bu yapı, Ankara İmar Planı yarışmasını kazanan Prof. Hermann Jansen'in itirazlarına rağmen yıktırılarak, yerine ”Sümerbank Binası” inşa edilmiştir.
Kurtuluş Savaşı günlerinin meşhur “Kuyulu Kahve” si ve Anafartalar Caddesi’nin sağında bulunan salaş dükkanların yıktırılması ile yapılan “İstanbul Pastahanesi” ve “İstanbul Oteli”, Taşhan Palas’ın karşısında yer almaktaydı (Fotoğraf 12).
(Bkz. Sulu Han ve Çevresi Tarihsel Ticaret Merkezi, Harita 8)



Fotoğraf 12 . TAŞHAN (ULUS) MEYDANI (İstanbul Pastahanesi’ne bakış)

1955'lerde, merkezin bu kesimleri de yıktırılarak, yerine ”Ulus İşhanı” yaptırılmıştır.

Ulus'tan Karaoğlan Çarşısına çıkan yolun (Anafartalar Caddesi) sağında, birer katlı eski dükkanlar sıralanmıştı. İlk dükkan kösele ticareti yapmakta, yanında "Umum İthalat ve İhracat Şirketi" bulunmaktaydı. Bu dükkanların biraz ilerisinde "Mühendis Hanı" vardı ve sokağın köşesinde bir otel ve muhallebici dükkanı bulunmaktaydı.

"Sebat Oteli" nin bulunduğu bina aynı zamanda "Merkez Komutanlığı" idi. Bu otelin yukarısındaki dükkanlar ise, "Meşhur Köfteci", berber, "Yahudi Hayim" (ısmarlama kundura ve çizme) ve kahvehane gibi kullanışlardı. Şimdi, bütün bunların yerinde 19 Mayıs Mağazaları (Anafartalar Çarşısı) inşa edilmiştir.



Harita 8 . 1929 TARİHİNDE SULU HAN VE ÇEVRESİ TARİHSEL TİCARET MERKEZİ
(Bu harita, 1929 tarihli ve 1/500 ölçekli Ankara Kadastral Haritalarının birleştirilerek yeniden çizimi ve küçültülmesi ile elde edilmiştir. Kullanılan pafta numaraları Hükümet Meydanı 16-17, Karaoğlan Çarşısı, 20,21,25, Tahtakale Çarşısı 27,28, 26,31, İtfaiye Meydanı ve Çevresi 26-31, Kaynak Tapu ve Kadastro Gn. Md. Harita Arşivi)

Taşhan’dan yukarı çıkarken ise kahveler ve salaş dükkanlar vardı (NALBANTOĞLU, H.U., 1981, S.298). Bu kahvelerden sonra bir han vardı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında burada “Turkuvaz” adında bir bar açılmıştı. Daha sonra, “Kayseri Hanı” ve sırayla dükkanlar yer alırdı.

Görüldüğü gibi, Taşhan'dan Hükümet Caddesi'ne kadar uzanan "Karaoğlan Çarşı Caddesi" (Anafartalar)'ın iki kenarı, han, otel, mağaza, pastahane gibi şehrin, sosyal ve kültürel gereksinimlerine karşılık verecek kullanımlar ile daha modern olarak nitelendirilebilecek ticari kullanımların yer aldığı bir kesim olarak gelişmiştir.



Fotoğraf 13. KARAOĞLAN ÇARŞISI ANAFARTALAR CADDESİ ÜZERİNDEKİ YAPILAŞMALAR (Sağdaki bağdadi yapı Şehremaneti (Belediye) binasıdır)

Cumhuriyetin ilk yıllarında, Ulus çevresinde eğlence yeri sayılabilecek kullanımlar çok azdır. 1925 yılında, Bankalar Caddesi'nin Ulus'a birleştiği yerde "Fresko'nun Barı", 1926'da ise "Elhamra Bar" gibi. Bar türü eğlence yerlerinin gelişimi, 1926 yılında Çankırıkapı Caddesi'nin genişletilmesi ve onarılması ile olmuştur. Cadde zamanla Ankara'nın başlıca eğlence merkezi haline gelecektir.

Bu tür eğlence yerleri, üst düzey bürokratlar ve entellektüellerin gitmesine pek uygun değildir. Bu nedenle, emirle İstanbul'dan getirilen "Baba Karpiç" in, 1928'de önce Taşhan avlusunda açılan ve sonra Belediye Dükkanlar Sitesine taşınan "Karpiç" lokantası bu gereksinimi karşılamayı amaçlamıştır.

1928 Yılında ise, "asri" baloların verileceği, Cumhuriyetin kadroları ile yabancı ülke temsilcilerinin sık sık gelebilecekleri “Ankara Palas” (Günümüzde Devlet Konukevi) tamamlanmıştır.

V.2.3. TAHTAKALE ÇARŞISI

Ankara'nın Başkent oluşundan ve anılan kentleşme eylemlerinden en çok etkilenen çevre, Taşhan Meydanı Çevresi ve Karaoğlan Çarşısı olmuştur. Buna karşın, diğer geleneksel çarşılar ve Tahtakale Çarşısı, kendini çevreleyen ana cadde kenarları hariç eski dokusu ve kullanımlarını sürdürüyor olmalıdır.

Kamu yatırımlarının daha çok, Atatürk Bulvarı, Yenişehir ve Ulus'ta toplandığı belirgindir. 1916 yangını ile tahrip olan, Işıklar Caddesi, Konya Sokak, Anafartalar Caddesi arasında kalan kesim ise öncelikle planlanarak yapılaşan bölgelerden biridir. Erken Cumhuriyet Dönemi'nde Ulus ve çevresinde özellikle yangın geçiren Anafartalar Caddesi ile Hisarpark arasındaki kesimde apartmanlaşma çokça görülmektedir.

1926 yılında, Yenişehir'de 14, Cebeci'de 24 ve Eski Ankara'da ise 202 yeni yapı yapılmıştır (NALBANOĞLU, G., 1981, S.260). I. Ulusal Mimarlık Dönemi olarak adlandırılan 1930 öncesi dönemde, çoğu kez mimar olmayanlarca yapılan konut yapılarında bile dönem üslubunun özellikleri görülmektedir (II. Meşrutiyet ile güçlenen Türkçülük akımının mimarlıkta yansımasıyla sonuçlanan ilk “Ulusal Mimarlık” yani “Osmanlı Neo-Klasikçiliği”, 1920.li yıllarda etkili bir mimari biçimlenmedir. Bkz. YAVUZ Y., 1981, “Mimar Kemalettin ve Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi”, Doktora Tezi, ODTÜ, Mim. Fak).

Ulus civarında bu tür konut yapıları, yangın bölgesi (Harik Mahali), Çocuk Sarayı Caddesi (Anafartalar Cad.), Bahriyeliler Caddesi (Denizciler Cad.) ve Hükümet Caddesi (Hacı Bayram Cad.) ile Bend Deresi Caddesi arasındaki kesimde yapılaşmışlardır.

Anafartalar Caddesi üzerinde, 1924 yılında ikiz kız ve erkek İlk Mektepleri yapılmış, Adliye Binası inşa edilmiştir. Mimar Kemalettin Bey’in eserlerinden olan bu okullara “Gazi Mustafa Kemal” ve “Latife Hanım” adları verilmiştir. Yenişehir’deki apartmanlaşmaya koşut olarak, burada cadde üzerinde Ankara'nın ilk apartmanları yapılmaya başlanmıştır.

Çocuk Sarayı (Himaye-i Eftal: Çocuk Esirgeme Kurumu) binasının yapılması bu gelişmeyi desteklemiştir. Cadde üzerindeki bu gelişmenin, günümüzde Eski şehir dokusunun bazı kesimlerinde de görülebileceği gibi, Tahtakale Çarşısı içine 1929 yangınına kadar giremediği anlaşılmaktadır. Bu çarşı, anılan yangına kadar, çıkmazları, cami, mescit, han ve hamamlarıyla fiziki özelliklerini korumaktadır.

Bu kesimin gelişimi ile ilgili bilgilerimizi, 1929 tarihli kadastral haritadaki doku ile karşılaştırdığımızda, Sulu Han ve çevresi, Tahtakale Çarşısının en az yüz yıl önceki fiziki durumunu koruduğunu söylemek mümkün görülmektedir.
(Bkz. Von Vincke'nin 1839 Tarihli Ankara Haritası ve 1929 Tarihli Kadastral Haritalarda Sulu Han ve Çevresi)

1929 tarihli kadastral harita, Tahtakale Çarşısı’nı yangından önceki fiziki durumunu gösterdiği için tarihsel önem taşımaktadır. Bu yangın, 1929 yılı ortalarında, Sulu Han civarında başlamış ve bütün çarşı bir gecede yanmıştır (KEMAL, M., 1983, S.34 ve 52’de bu yangın anlatılmaktadır).

Yangın, günümüzde Ankara Belediye Binası olan ve o zamanlar sebze hali olarak kullanılan yere kadar yayılmış ve ancak yangın bombaları atılarak durdurulabilmiştir. Top top kumaşların yandığı, zararın 2 milyon liradan fazla olduğu belirtilmektedir. Hasan Paşa ve Tahtakale Hamamları ile, Haseki Camii de yangında hasar gördükleri için yıktırılmışlardır (AYVERDİ, E.H., S.48).

Tahtakale hanı ile adı saptanamayan ve paftalarda “Han” olarak belirtilen küçük bir iki han da yangında tahrip olmuşlardır. Bu kısım daha sonraları doldurularak yükseltilmiş, Sulu Han’ın birinci kat seviyesinden Posta Caddesi (Şehit Teğmen Kalmaz Caddesi) geçirilmiş, yanan kısma da Ulus Şehir Hali inşa edilmiştir. (Bkz. 1930 Tarihli Hava Fotoğrafı)

Böylece, Tahtakale Çarşısı’nın diğer sosyal ve dini yapılarla beraber yok olduğu, Sulu Han’ın da kısmen tahrip olup ticari önemini kaybettiği görülmektedir. Sulu Han bir müddet bu terk edilmiş ve harap durumunu kurumuş ve ön kısımları zamanla tamamen yıkılmıştır (KONYALI, İ.H., 1944).

Sağlam kalan kısımlarında ise, 1950’lere kadar sebze ve meyve satıldığı bilinmektedir (GÜLEKLİ, N.C., 1949, S. 128). Kadastral Haritalarda, ticari kullanımların Ulus Meydanı, Karaoğlan Çarşısı, Balıkpazarı, Tahtakale Çarşısı ve Sulu Han'a kadar ana cadde kenarları ve sokak aralarında yoğunlaştığı görülmektedir (Bkz. Harita 8).

Tahtakale yangını öncesinde, Sulu Han'ın karşısında, bir sıra dükkanı ile Uzun Çarşı”nın bir bölümü yer almaktaydı.
Uzun Çarşı; Kızıl Bey Caddesi ile, üçüncü surun başlıca kapılarından biri olan Eset Kapısı’na bağlanmaktaydı. Bu tarihlerde açılmış bulunan Atatürk Bulvarı’na Uzun çarşının başlıca bağlantısı olarak görülmektedir. Uzun Çarşı’nın kuzeyinde, Tahtakale Han’ı (Tahtacı Hanı) 18 odası ile, çarşının ikinci büyük Hanı’dır. Keçeciler Hanı’nın ise, Tahtakale Hamamı yakınında daha küçük bir han olduğu sanılmaktadır.

İbadullah Camii, Haseki Camii, Hallaç Mahmud Camii yöredeki dini yapılardır. Tahtakale Hamamı ile Hasan Paşa Hamamı da çarşının başlıca sosyal amaçlı yapılarıdır.

Hallaç Mahmud Camii'nin önünde, haritalarda “Tahtakale Meydanı” olarak belirtilen bir açıklık bulunmaktadır. Bu meydan, belki de daha önce bir yangın sonucu oluşmuştur, ancak bu konuya ilişkin herhangi bir bilgi bulunamamıştır. (Bkz. 1929 Tarihli Kadastral Paftaları ve 1839 Ankara Haritası)

Tahtakale Çarşısı ve Sulu Han, günümüzde oldukça aktif bir ticari bölge olan, ve İbadullah Camisi yanından güneye doğru uzanan İbadullah Caddesi ile güneye; Tahtakale Çarşı Caddesi ile kuzeye bağlanmaktadır.

Bu tarihte, Sulu Han'ın güneyinin tamamen konut dokusu olduğu görülmektedir. Bu bölgede, yer yer boş arsalara rastlanmaktaysa da oldukça yoğun bir konut dokusu bulunmaktadır.

Balıkpazarı Caddesi (Şehremaneti Caddesi) üzerinde ve Tahtakale Hamamının hemen karşısında "Sebze Hali" bulunmaktadır. Günümüzde burada Ankara Büyük Şehir Belediyesi Başkanlık Binası bulunmaktadır.

Bu yıllarda (1929) Haseki Camii doğusunda, Balıkpazarı Caddesi üzerinde bir sıra dükkan bulunmaktadır. Yolun öbür tarafının paftaları elde edilemediğinden tanımlanamamaktadır (Bkz. Harita 8)

1929 tarihli kadastral haritalar üzerinde yapılan analiz çalışması sonucunda:

Tahtakale Çarşısı 210 dükkan
Balıkpazarı Caddesi üzeri 50 dükkan
Karaoğlan Çarşısı 95 dükkan

Toplam ..................355 dükkan

Sonuç olarak: modern merkez Taşhan (Ulus) Meydanı ile Karaoğlan Çarşısı'na kaymış, ana yol kenarları hariç Tahtakale Çarşısı 1929 tarihli yangına kadar geleneksel dokusunu ve özelliklerini sürdürmüştür.

VI.3. ATPAZARI VE ÇEVRESİ / HANLAR BÖLGESİ TİCARET MERKEZİ

Bedesten ve Kurşunlu Han dahil, bu bölgenin büyük bir kısmının 1881 ve 1916 yangınlarında harap olduğu bilinmektedir. 1930 tarihli Ankara hava fotoğrafında, Uzunçarşı'nın Çıkrıkçılar Yokuşu ile Saraçlar Çarşısının bir bölümü ile Bedesten ile Hanların harap durumu görülmektedir (Bkz. 1930 Tarihli Ankara Hava Fotoğrafı).

1922 yılı Ağustos ayında, Samanpazarı Kurşunlu Camii yakınında bulunan Sovyet Büyükelçiliği binalarından birinde çıkan yangında ise, 20 ev, 1 dükkan ve 1 cami yok olmuştur (KEMAL, M., 1983, S.18).

Kadastral haritalarda (1929), Saraçlar Caddesi ile Hanlar arasında görülen büyük boşluklar da anılan yangınlar sonucunda oluşmuş olmalıdır. (Bkz. 1929 Kadastral Haritası, Harita 9: At pazarı ve Çevresi Hanlar Bölgesi Tarihi Ticaret Merkezi)

Mahmud Paşa Bedesteni ile Kurşunlu Han'ın 1930 yılındaki durumunu gösteren fotoğraflar, bu yörenin en büyük yapılarının ne kadar harap ve terk edilmiş olduklarını göstermektedir (AYVERDİ, E.H., 1953, S.36, S.47)(Fotoğraf 5,6).

1929 tarihli haritalarda Bedesten, Kurşunlu Han ve Arastası ile birlikte yer almaktadır ancak, kullanılmadığı anlaşılmaktadır.

19. Yüzyıl kesiti verilirken adı geçen cami ve hanların çoğu bu tarihe kadar gelmişlerdir. Ancak, arşiv kayıtlarından isimleri saptanarak yerleri saptanamayan bazı hanlar bulunmaktadır (BAKIRER, Ö., MADRAN, E., 1981, S.115).

Bu hanlar aşağıdadır :

Aydın Hanı (1590 da mevcut),
Urgancılar Hanı (1827 de mevcut),
Karaman Hanı,
Hacıböcek Hanı,
Sarıkadıoğlu Hanı,
Nalbant İbrahim Ağa Hanı,
Kederzede Hanı,
Abacılar Hanı,



HARİTA 9. AT PAZARI VE ÇEVRESİ HANLAR BÖLGESİ TARİHİ TİCARET MERKEZİ
(Bu pafta, 1929 tarihli ve 1/500 ölçekli Ankara Kadastral Haritalarının birleştirilerek yeniden çizimi ve küçültülmesi ile elde edilmiştir. Kaynak Tapu ve Kadastro Gn. Md. Harita Arşivi).




1930 TARİHLİ ANKARA HAVA FOTOĞRAFINDA TARİHİ KENT MERKEZİ
(M.TUNÇER Arşivi)


1902 yılında basılmış olan Ankara Vilayeti Salnamesinde, Şehirde bu yıllarda 33 Han bulunduğu kayıtlıdır (Ankara Vilayeti Salnamesi, 1902, S. 136).

Bunlardan, yukarıda anılan 8 tanesi hariç diğerlerinin yerleri saptanabilmektedir.

Yerleri saptanamayan bu yapıların çok önem taşımayan, küçük yapılar olduğu söylenebilir. Çoğunun yangın geçiren ticaret bölgelerinde, özellikle Atpazarı çevresinde bulunabileceği düşünülmektedir.

Bunun nedeni, hava fotoğrafı ve haritalarda, yüzyıllar boyu başlıca ticaret merkezi olan bu yörede açık alanlar ve boşluklar bulunmasıdır. Saraçlar Caddesi'nin kuzeyinde, daha sonra bir ilkokul yapılmış bulunan yerin alanı hesaplandığında, Zafran Han, Çukur Han ve Çengel Han'ın kapladığı alan kadar olduğu görülmektedir. Bu durum, bu kadar büyük bir alanın daha önce farklı bir fiziksel görünüm ve yol dokusuna sahip olduğunu göstermektedir. (Bkz. Harita 8 ve 9)

Atpazarında bu tarihte, dericilik, yapağıcılık ve tiftikçilik devam etmekte, az da olsa alım satım yapılmakta, meydanda pirinç, bulgur, mercimek, kuru üzüm, sabun vb. maddeler çuvallar içinde satılmaktadır. Pazar yerine yakın "Semai Kahveleri" bulunmaktadır (KEMAL, M., 1983, S.79).

Meydanda bulunan salaş dükkanlar, daha sonra yıkılarak meydan genişletilmiş, sur duvarına dayanan bazı kaçak yapılar da temizlenerek bu bölge kısmen düzenlenmiştir.

Ulucanlar (Ulukapu) Caddesinde, demirciler, tenekeciler yer almaktadır ve daha sonra cadde genişletilirken bunlar yıkılmıştır.

1929 Tarihli Kadastral haritalar üzerinde yapılan analiz çalışmaları sonucunda:

Saraçlar Çarşı Caddesi 145 Dükkan
Atpazarı Yokuşu 67
Atpazarı Meydanı 238
Pirinç Han Sokağı 28
Koyunpazarı Caddesi 68
Ulukapu caddesi 65
Samanpazarı Meydanı 7

TOPLAM 618 dükkan saptanmıştır.

Sonuç olarak; Atpazarı ve çevresi Hanlar Bölgesi'nin, başta Bedesten ve Kurşunlu Han olmak üzere, fiziksel yapısının ekonomik gerileme ve yangınlara bağımlı olarak büyük ölçüde çöktüğü, belirli yollar boyunca ve bazı hanlarda geleneksel ticaretin devam ettiği söylenebilir.

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki imar faaliyetlerinin bu bölgede çok fazla etkili olmadığı söylenebilir. Bu bölgedeki onarım ve imar faaliyetleri, Bedesten ve Kurşunlu Hanın onarımı (Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak), Ulucanlar ve Talatpaşa Bulvarlarının açılması, Atpazarı Meydanı'nın genişletilmesi vb. gibi operasyonlar daha sonraki yıllarda gerçekleşecek ve alanın çehresi tamamen değişecektir.


BÖLÜM VII

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME


Bu çalışmada; Ankara Tarihi Ticaret Merkezi'nin tarihsel gelişimi, sosyal ve ekonomik yapı ile mekan ilişkileri bağlamında incelenmiştir.

Bu, aynı zamanda, Ankara Tarihi Ticaret Merkezi’nin yüzyıllara göre bir restitüsyon denemesinin yapılmasına yönelik bir çalışmadır.

Yüzyıllar boyu gelişkin bir sosyal ve ekonomik yapıya sahip olan Ankara Ticaret Merkezi’nin gelişimini başlıca şu faktörlere bağlamak mümkündür :


1. Osmanlı İmparatorluğunun yükselme devrinde dirlik ve düzenin sağlanması, güvenlik sorununun çözülmesi buna bağlı ekonomik canlanma,

2. Şehirlerin savunma gereksinimlerinin azalması ve nüfusun artışına bağımlı olarak sur dışı gelişmeler,

3. Kervan yollarının güvenliğinin sağlanması ile hanların şehir içi yapıları olarak gelişimi, “Kale” nin fonksiyonlarını “Bedesten” in yüklenmesi,

4. Ankara’nın Anadolu’da ana kervan yolları üzerinde oluşu, uygun konumu ve özel ürünü “SOF” un ihracı ile ekonominin gelişimi,

5. Düzenli bir dini, sosyal ve ekonomik örgüt olan “AHİ” örgütü ve daha sonra “LONCA” sisteminin ekonomik yapı üzerindeki olumlu etkileri,

6. Ekonomik gelişmenin, Bedesten, hanlar ve diğer dini ve sosyal yapıların yapılması ile mekansal olarak şehir yapısına yansıması.

Kale dışında, Atpazarında sınırlı bir alanda oluşan bu ilk merkez, gelişimini sürdürmüş, topografyanın engebeli olması nedeni ile “YUKARI YÜZ” den “UZUNÇARŞI” ile “AŞAĞI YÜZ” ’e bağlanarak, bu kesimde küçük bir ikinci merkez denilebilecek gelişimi oluşturmuştur.

Başlıca büyük yapısı SULUHAN olan bu görece daha modern merkez, TAHT’EL KAL’A (Tahtakale/Kale altı) ve KARAOĞLAN ÇARŞILARI ile gelişmiştir.

Anadolu’da baş gösteren Celali isyanları nedeni ile şehrin savunma gereksinimi doğmuş, ÜÇÜNCÜ SUR duvarı inşa edilmiş, şehir içi ulaşım ve yapılaşma bu sınırlar içerisinde gerçekleşmiştir.

Şehrin ekonomik duraklama ve gerileme süreci 16. Yüzyıl sonlarından başlayarak, 20. Yüzyıl başlarına kadar sürmüştür.

Kentsel mekana da yansıyan bu gerileme ve çöküşün başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir :

1. Osmanlı İmparatorluğu’ nun genel olarak gerilemesi, sosyal ve ekonomik ve siyasal etkenler,

2. Ankara’nın temel ürünü olan “SOF” üretiminde bozulma ve gerileme, dış rekabet yoluyla geleneksel üretim yapısının çöküşünün hızlanması,

3. Bu ekonomik yapıya bağımlı olarak, nüfus azalması ve sosyal yapı bozulması,

4. Yangın, kıtlık, savaş gibi olguların, fiziki mekanda yarattığı tahribatın ticari merkez üzerinde de belirgin olarak görülmesi


19. yüzyıl sonlarında, Ankara’ya demiryolu ve suyun getirilişi, bazı önemli kamu yatırımları, örgütsel bazı düzenlemeler bu çöküşü engelleyememiştir.

Bu girişimler, ancak Kurtuluş Savaşında Ankara’nın karargah olarak, savaş sonrasında da BAŞKENT olarak seçilmesinde etken olmuştur.

TAŞHAN (ULUS) MEYDANI’ nın Cumhuriyet’ in ilk yıllarında gelişimini artan bir hızla sürdürdüğü görülmektedir.

ATATÜRK BULVARI’ nın merkez üzerinde önemli etkileri olduğu, ancak ana caddeler üzerindeki gelişmelerin geleneksel doku üzerinde fazla etkili olmadığı anlaşılmaktadır.

TAHTAKALE ÇARŞISI ve çevresi bu tarihe kadar durağan yapısını ve fonksiyonlarını sürdürmüş, 1929 tarihli büyük yangında be kent merkezi kesimi tamamen yok olmuştur.




EK I

16. ve 20. YÜZYILLAR ARASINDA ANKARA’YA GELEN SEYYAHLAR VE TARİHLERİ


SEYYAHIN ADI ÜLKESİ VE MESLEĞİ ZİYARET TARİHİ

Augier Baron Ghislen
de BUSBECQ Elçi 1555

Hans DERNSCHWAM Alman-Seyyah 29 Mart 1555

SİMEON Polonyalı-Seyyah 1618 veya 1619

Evliya ÇELEBİ Osmanlı-Seyyah 1640

Pitton de TOURNEFORT Fransız-Hekim ve Botanikçi 1701

Aubry de la MOTRAYE Fransız-Seyyah 2 Nisan 1703

Paul LUCAS Fransız-Seyyah 26 Eylül 1705

Richard POCKOCKE İngiliz-Seyyah 1739-1740

John Macdonald KINNEIR İngiliz-East India 19 Eylül 1813
Company Temsilcisi

P.M.R. Aucher - ELOY Fransız-Seyyah 1834

Charles TEXIER Fransız-Mimar-Seyyah 1834

W.J. HAMİLTON İngiliz-Seyyah 1835

Baptistin POUJOULAT Fransız-Tarihçi 1837

William Francis AINSWORTH İngiliz- Royal Geographical
Society Temsilcisi 1839

Carl RITTER Alman-Coğrafya Bilgini 1858

Princesse de BELGIOJOSO Fransız - Seyyah 1852

A.D. MORDTMANN Alman- Orientalist 1859

Georges PERROT Fransız-Arkeolog 1864

F. BURNABY İngiliz-Seyyah 1877

Carl HUMANN Alman-Arkeolog 1882

Otto PUCHSTEIN Alman-Arkeolog 1882

E. NAUMANN Alman-Arazi Uzmanı 1890

Colmar von der GOLTZ Alman-Subay 31 Mayıs 1889

Walther von DIEST Alman-Subay 23 Mayıs 1896

D. ARSLANIAN 1893

Vital CUINET Fransız-Seyyah
Coğrafyacı-Yazar 1890

Lord WACKWORTH 1897

K. KANNENBERG Alman-Subay 1897




EK II

1827 TARİHİNDE ANKARA’DA İŞGÜCÜNÜN SEKTÖREL DAĞILIMI VE HER BİR İŞ KOLUNDA ZANAATKAR BAŞINA TOPLANAN İHTİSAP VERGİSİ MİKTARI (PARA)


İŞ KOLU ZANAATKAR SAYISI ZANAATKAR BAŞINA ALINAN
İHTİSAP VERGİSİ MİKTARI
(Para)
ŞALCI 546 ---
DİKİCİ 239 2
BEZZAZ 193 6
TERZİ 187 3
SEBZE ÜRETİCİSİ 91 4
TEKNECİ 82 3
DÜHANCI 76 5
DÜLGER 72 4
KUYUMCU 63 4
ATTAR 58 5
BAKKAL 46 5
NALBEND 44 3
KUMAŞ BOYACISI 42 5
TENEKECİ 40 4
DEBBAG 40 4
HAFFAF 39 5
MANAV 30 1
SEMERCİ 30 4
TAŞÇI 29 4
HAMAL 28 2
ÇUBUKÇU 27 2
KEÇECİ 25 3
PALASCI 22 1
SARRAÇ 21 4
DELLAL 21 2
ÇULHACI 19 2
HELVA İMALATÇISI 18 4
PASTIRMA İMALATÇISI 18 3
KÜRKÇÜ 18 3
KAHVEHANE 16 4
BALIKÇI VE ZEYTUNCU 14 4
SIVACI 14 4
EKMEKÇİ 14 8
TERAZİCİ 13 1
İĞCİ 13 -
KASAP 13 12
GAZZAZ 12 7
BAKIRCI 12 8
NA’LÇECİ 12 2
DEĞİRMENCİ 12 10
KAZILCI 11 2
LEBLEBİCİ 11 5
HALLAÇ 11 2
MUYTAB 11 5
TÜFENKÇİ 10 3
GÖNCÜ 9 4
TİFTİKÇİ 9 4
KILIÇÇI 8 3
ÇIKRIKÇI 8 2
TAKYECİ 8 2
ABACI 7 5
TAHMİSAN 7 2
DESTİCİ 7 6
ÇİLİNGİR 7 3
KALPAKÇI 6 4
MUMCU 5 5
KİRİŞÇİ 5 4
PİRİNÇCİ 4 2
TİFTİK BOYACILARI 4 4
HINACI 4 2
ÇARKÇI 4 1
YORGANCI 4 3
SAÇAKCI 4 4
DÖKMECİ 3 4
BEZİRCİ 3 5
HASIRCI 2 1
KİREÇCİ 2 5
KURŞUNCU 1 5
ENFİYECİ 1 3



EK III

16. VE 17. YÜZYILLARDA ANKARA MAHALLELERİ

NO İSİM NO İSİM
1 HACI MUSA 42 KATTANİN (PAMUKÇULAR)
2 DOLUCA (TULİ) 43 BOYACI ALİ
3 AHİ ÇELEBİ (AHİ YAKUP) 44 HACI İVAZ HADDAD
4 GÜNGİ (DİLSİZLER) 45 TEKE AHMET
5 BOSTANCILAR 46 GÖKÇEOĞLU (İBNİ GÖKÇE)
6 DEBBAGAH 47 DELLAL KARACA
7 KEPGİR (KEBKEBİR-İ MÜSLİMİN) 48 YENİŞEHİR
8 HOCA NASİF 49 ALACA MESCİT
9 AHİ TURA 50 AVANCIKLAR
(ÇEŞME,MOLLA BÜYÜK VE KAYABAŞI)
10 YAVİ (AFİ) 51 HÜCENDİ (H'ACENDİ)
11 SABUNİ (SABUNCU) 52 BÖREKÇİLER
12 HACI MANSUR 53 YAKUP HARRAT
13 ŞEMSÜDDİN 54 KOÇHİSAR
14 TİFLİS 55 KOYUNPAZARI
15 MİNARE-İ BELKIS 56 SEYH İZZÜDDİN
16 RÜSTEM NAAL 57 MUKADDEM
17 EMRE 58 KUREYŞ
18 PAPANİ (YAYANİ) 59 HACI DOĞAN
19 MERVARİD (İNCİ) 60 KAZURAN (ÇAMAŞIRCI)
20 EKİNCİ (ACICA) 61 HACI HALİL
21 ARAP HACI (AHİ ELVAN) 62 KEFERE (KAFİR KÖYÜ)
22 ÇAKIRLAR 63 MELEKİ HATUN (HATUN)
23 İMARET-İ KARACABEY 64 KONURCULAR (KONURCA)
24 BURYACILAR (HAZIRCILAR) 65 HACI ESHAB
25 BADEMLÜ 66 KİRİŞÇİLER (İMAM YUSUF)
26 YUSUF HABBAZ 67 YENİCE
27 KIZIL BEY 68 ÖKSÜZCE
28 HELVACILAR 69 MÜHÜRYAR (MİHRİYAR)
29 AHİ HACI MURAD 70 HENDEK
30 HALLAÇ MAHMUT 71 HOCA SİNAN (VALTARİN)
31 HOCA PAŞA 72 KİÇİLÜ (AHİ KİÇİBEY)
32 CELAL PANBUKİ (KATTANİN)73 DİBEK
33 ALİ BEY 74 MAKRAMACİYAN
34 ÜRGÜP (HACI SİNAN) 75 AKMEDERESE
35 BALABAN 76 KURD
36 ERZURUM 77 SEYYİD (HACI SEYDİ)
37 YAKUP NAAL 78 KEYYALİN
38 BAKLACI 79 AŞNA-HAN
39 HALİFE BEYAZID 80 YAHUDİYAN
40 BEHLÜL 81 KEPGİR (KEPKEBİR-İ ZIMMİ)
41 MEVDÜD


EK IV

ANKARA HANLARI HAKKINDA ÖZET BİLGİ


NO İSİM GÜNÜMÜZDE OLUP OLMADIĞI İNŞA TARİHİ BİLGİ KAYNAĞI
1 KURŞUNLU HAN Var 1730 (1143) A.Galanti

2 MUSLU HAN Yok 1664 (1075) A.Galanti

3 YENİ HAN Yok 1728 A.Galanti

4 AĞAZADE HAN Yok 1746 (1159) N.C. Gülekli

5 PİRİNÇ HAN Yok XVIII. Yüzyıl 1827’de Var H.ONGAN
6 BAKIR HAN Yok 1590’da Var Şer'iye Sicilİi

7 TUZ HAN Yok 1590’da Var Şer'iye Sicili

8 PEMBE HAN Yok 1590’da Var Şer'iye Sicili

9 KABAN HAN (KAPAN) Yok 1590’da Var Şer'iye Sicili

10 PİLAVOĞLU HAN Var

11 HASAN PAŞA HAN (SULU HAN) Var 1590’da Var 1827’de Var H.Ongan

12 ZAĞFERAN HAN (SAFRAN) Yok 1511 N.C. Gülekli
13 AYDIN HAN Yok 1590’da Var

14 URGANCILAR HAN Yok 1827’de Var

15 ÇENGEL HAN Var 1827’de Var H.Ongan
16 KARAMAN HAN Yok 1827’de Var H.Ongan
17 HACIBÖCEK HAN Yok 1827’de Var H.Ongan
18 SARIKADIOĞLU HAN Yok 1827’de Var H.Ongan
19 YILDIZ HAN Var XIX.Yüzyıl Sonu

20 YENİ SARAY HAN Var

21 RENÇBER HAN Var

22 KIBRIS HAN Var

23 BALA HAN Var XIX. Yüzyıl Sonu

24 KIRMIZIOĞLU HAN Yok

25 HAYRET HAN Yok

26 ÇUKUR HAN Var

27 ALLEM KALLEM HAN Yok 1827’de Var H.Ongan
28 KEÇECİLER HAN Yok 1827’de Var H.Ongan
29 TAHT'EL KAL'A HANI (TAHTACI) Yok 1827’de Var H.Ongan
30 NALBANT İBRAHİM AĞA HANI 1827’de Var H.Ongan
31 KADERZADE HAN Yok 1827'de var
H.Ongan
32 ABACILAR HAN Yok 1827’de Var H.Ongan

















EK V
1827 TARİHİNDE ANKARA'DA İŞLEV GÖREN TİCARİ HANLAR VE İHTİSAP VERGİSİ (PARA)


SIRA
İSİM ODA / DÜKKAN ADEDİ HER BİR HAN İÇİN ÖDENEN İHTİSAP VERGİSİ (PARA)
1 KURŞUNLU HAN 22 220

2 ZAĞFEREN HAN 37 222

3 URGANCILAR HAN 30 300

4 ÇENGEL HAN 26 208

5 KAPAN HAN X 6

6 KARAMAN HAN X 3

7 ABACILAR HAN X 3

8 HACIBÖCEK HAN X 3

9 SARIKADIOĞLU HAN X 4

10 KALECİK HAN X 3

11 ALLEMKALLEM HAN X 2

12 AĞAZADE HAN X 3

13 KEÇECİLER HAN X 2

14 PİRİNÇ HAN X 4

15 MUSLI PAŞAOĞLU HAN X 3

16 TAHT'EL KAL'A HAN X 2

17 NALBANT İBRAHİM AĞA HAN X 2

18 TAHTACI HAN X 2

19 KADERZADE HAN X 4

20 SULU HAN X 4


(X) İşaretli Hanlar Dükkan/Oda Olarak Değil Bütün Olarak Kiraya Verildiğinden Dükkan/Oda Adedi Bilinmemektedir.
KAYNAKLAR

• AKBAL, F., 1951, “1831 Tarihinde Osmanlı İmparatorluğu'nda İdari Taksimat ve Nüfus", Belleten, XV/60, Cilt 15.

• AKDAĞ, M., 1979, “Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi”, Cilt II (1453-1559), Tekin Yayınevi, Ank.

• AKTÜRE, S., 1978.,”19. Yüzyıl Sonunda Anadolu Kenti Mekansal Yapı Çözümlemesi”, Doktora Tezi İ.T.Ü. Mim. Fak., O.D.T.Ü. Mim. Fak. Baskı Atölyesi. Ank.

• AKTÜRE, S., 1975, “17. Yüzyıl Başından 19.Yüzyıl Ortasına Kadarki Dönemde Anadolu Osmanlı Şehrinde Şehirsel Yapının Değişme Süreci”, ODTÜ Mim. Fak. Dergisi, Cilt I, Sayı I.

• ANDREASYAN, H.D., 1964, “Polonyalı Simeon Seyahatnamesi 1608-1619”, İst.

• “Ankara Vilayeti Salnamesi”, 1902, Ank. Vilayet Mat.

• ANKARA ŞEHREMANETİ, 1929, “Ankara Şehrinin Prof. M. Jausseley, Jansen ve Brix Tarafından yapılan Plan ve Projelerine Ait İzah nameler”, Hakimiyeti Milliye Mat., Ank.

• ANKARA ŞEHRİ İMAR MÜDÜRLÜĞÜ, 1937, “Ankara İmar Planı”, Alaeddin Kıral Basımevi, İst.

• ARSEVEN, C. E., “Türk Sanatı Tarihi”.

• AYVERDİ, E. H., “Fatih Devri Eserleri”.

• BAKIRER, Ö., MADRAN, E., 1984, “Ankara Kent Merkezinde Özellikle Hanlar ve Bedestenin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.

• BARKAN, Ö. L., “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana Mahsus İstatistik Defterleri”, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 2, Sayı I.

• BARNETT, R.D., 1974, “The European Merchants In Angora”, Anatolian Studies XIV, Ank., Cilt 24.

• BATU, S., 1941, “The Chevre d’Ankara en Asie Mineure”, La Turquie Kemaliste, Sayı 44.

• BUSBECQ, O. G., 1939, “Türk Mektupları”, Çev. Hüseyin Cahit Yalçın, İst.

• ÇADIRCI, M., 1968, “1830 Genel Sayımına Göre Ankara Şehri Merkezi Nüfusu Üzerine Bir Araştırma”, Osmanlı Araştırmaları, İst.

• ÇELEBİ, E., “Seyahat-name II”, 1970, Çev. Zuhuri Danışman, Cilt IV, İst.

• DARKOT, B., 1950, “Ankara Maddesi”, İslam Ansiklopedisi I, İst.

• DERNSCWAM, H., 1923, “Tagebuch Einer Reise Nach Konstantinopol en Kleinaisen (1553-55)”, Yay. Babinger, F., München-Leipzig.

• “Development Committee Report on the New Development Plan of The City of Ankara”, 1954, Doğuş Mat., Ank.

• ERDOĞDU, S., 1964, “Ankara’m”, Ank.

• ERGENÇ, Ö., 1973, “1580-1596 Yılları Arasında Ankara ve Konya Şehirlerinin Mukayeseli İncelenmesi Yoluyla Osmanlı Şehirlerinin Kurumları ve Sosyo-Ekonomik Yapısı Üzerine Bir Deneme”, Doktora Tezi, A.Ü., DTCF Yeniçağ Tarihi Kürsüsü, Ankara.

• ERGENÇ, Ö., 1973, “1600-1615 Yılları Arasında Ankara İktisadi Tarihine Ait Araştırmalar”, Türkiye İktisat Tarihi Semineri, Metinler/Tartışmalar, 8-10 Haziran 1973, Ayrıbasım, Mars Mat., Ank., Mart 1975.

• ERGENÇ, Ö., 1977, “Osmanlı Şehrinde Esnaf Örgütlerinin Fizik Yapıya Etkileri”, Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920), I. Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi, Tebliğler, Hacettepe Üni, Metaksan Ltd. Şti., Ank. 1980.

• ERGENÇ, Ö., 1980, “XVII. Yüzyılın Başlarında Ankara’nın Yerleşim Durumu Üzerine Bazı Bilgiler” , Osmanlı Araştırmaları, The Journal of Ottoman Studies I, İst.

• ERGENÇ, Ö., 1984, “16. Yüzyıl Ankara’sı”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.
• ERGİN, O., “İslam Ansiklopedisi”, No:25.

• ERSOY, O., 1964, “Şer’iye Sicilleri’nin Toplu Katoloğuna Doğru”, A.Ü.D.T.C. Fak. Dergisi, A.Ü. Basımevi, Ank.

• EYİCE, S. 1972, "Ankara'nın Eski Bir Resmi, Tarihi Vesika Olarak Resimler-Ankara'dan Bahseden Seyyahlar - Eski Bir Ankara Resmi”, Türk Tarih Kurumu "Atatürk Konferansları" IV. ciltten ayrı basım, Ank.

• FRENCE, D., 1972, “A Sixteenth Century English Merchant In Ankara”, Anatolian Studies XXII, Ank.

• GALANTI, A., 1950, “Ankara Tarihi”, Tan. Mat., İst.

• GÜLEKLİ, N.C., 1948, “Ankara Rehberi”, Pulhan Mat., İst.

• GÜLEKLİ, N. C., 1948, “Ankara Tarih-Arkeoloji”, Doğuş Mat., Ank.

• GÜRAN, C., 1978, “Türk Hanları’nın Gelişimi ve İstanbul Hanları Mimarisi”, Vakıflar Gn. Md. Yay., İst.

• İLTER, İ., 1969, "Tarihi Türk Hanları", Karayolları Gn. Md. Mat. Ank. S.604.

• İNALCIK, H., 1960, “Bursa XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten XXIV/93.

• KANDEMİR, S., 1932, “Ankara Vilayeti”, Ank.

• KELEŞ, R., 1971, “Eski Ankara’da Bir Şehir Tipolojisi”, A.Ü., SBF Yay., No: 314.

• KEMAL, M., 1983, “Türkiye’nin Kalbi Ankara”, Çağdaş yay., İst.

• KONYALI, İ. H., 1944, “Ankara Abideleri”, Ank.

• KONYALI, İ. H., 1945, “Akşehir Tarihi”, İst.

• KONYALI, İ. H., 1978, “Ankara Camileri”, Vakıflar Gen. Md. Yay., Kültür Mat., Ank.

• KOŞAY, H.Z., 1935, “Ankara Budun Bilgisi”, Ulus Basımevi, Ank.
• KOŞAY, H. Z., 1963, “Etnografya Müzesi Kılavuzu”, Milli Eğitim Bak., Eski Eserler ve Müzeler Gn. Md. Yay., Seri:V, Sayı:6, Milli Eğitim Basımevi, İst.

• KUBAN, D., 1968, “Anadolu-Türk Şehri Tarihi Gelişmesi, Sosyal ve Fizik Özellikleri Üzerine Bazı Gelişmeler”, Vakıflar Dergisi, Sayı:7.

• MAMBOURY, E., 1933, “Ankara Guide Touristique”.

• NALBANTOĞLU, H. Ü., 1981, “Cumhuriyet Dönemi Ankara’sında Yükselen Orta Sınıf Üzerine”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ, Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.

• NALBANTOĞLU, G., 1984, “1928-1946 Döneminde Ankara’da Yapılan Konutların Mimari Değerlendirilmesi”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.

• ONGAN, H., 1954-1955, “Ankara Sofçuluğu ve Bazı Vesikalar”, Ankara Belediye Dergisi, Yıl 3-4, Sayı 3,9,10,11,12 ve 13.

• ONGAN, H., 1957, “Ankara’nın Eski Esnafını Açıklayan Bir Vesika”, Türk Etnografya Dergisi, Sayı II, Ank.

• ONGAN, H., 1958, "Ankara'nın I Numaralı Şer'iye Sicili", T.T.K. Basımevi, A.Ü.D.T.C. Fak. Yay. No:125.

• ÖNEY, G., 1971, “Ankara’da Türk Devri Yapıları”, A.Ü., DTCF Yay. No: 209, A.Ü. Basımevi.

• ORTAYLI, İ., 1984, “19. Yüzyıl Ankara’sına Demiryolu’nun Gelişi, Hinterlandının ve Hinterlantdaki Üretim Eylemlerinin Değişimi”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981, Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.

• ÖZDEŞ, G., 1953, “Türk Çarşıları”, Doçentlik Çalışması, İ.T.Ü. Mim. Fak., Pulhan Mat., İst.

• POCOCKE, R., 1745-45, “A Description of the East and Some Other Countries”, London.

• “Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler I”, 1983, Vakıflar Gen. Md. Yay., İlaveli II. Baskı.

• TANKUT, G., 1973, "Osmanlı Şehrinde Ticari Fonksiyonların Mekansal Dağılımı", VII. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, T.T.K. Yay., 9. Seri, 7/2 Sayı, T.T.K. Basımevi, Ank.

• TANKUT, G., 1984, “Jansen Planı Uygulama Sorunları ve Cumhuriyet Demokrasisinin Kent Planına Yaklaşımı”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak., Basım İşliği, Ank.

• TEKELİ, İ.,1982, “Türkiye’de Kentleşme Yazıları”, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar: 3, Turhan Kitabevi, Ank.

• TEKELİ, İ., 1984, “Ankara’nın Başkentlik Kararının Ülkesel Mekan Organizasyonu ve Toplumsal Yapıya Etkileri Bakımından Genel Bir Değerlendirilmesi”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak. Basım İşliği, Ank.

• “The Famine In Asia Minor : It’s History Complied From The Pages of the “Levant Herald”, İstanbul, 1875.

• TUNÇER, M., 1985, “A Research Within A Historical Perspective On Suluhan (The Hasan Pasha Inn) It’s Transformation And Relations With The City Center of Ankara”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, ODTÜ, Mim. Fak. Şehir ve Bölge Planlama Bölümü ve Restorasyon Bölümü Ortak Yüksek Lisans Programı.

• “VAKIF”, D.P.T Yay., No:1899, Ank.

• YAVUZ, Y., 1981, “Mimar Kemalettin ve Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi”, Doktora Tezi, ODTÜ Mim. Fak.

• YAVUZ, E., 1984, “19. Yüzyıl Ankara’sında Ekonomik Hayatın Örgütlenmesi ve Kent içi Sosyal Yapı”, Tarih İçinde Ankara, Eylül 1981 Seminer Bildirileri, ODTÜ Mim. Fak. Basım İşliği, Ank.

• YAVUZ, F., 1952, “Ankara’nın İmarı ve Şehirciliğimiz”, Ank.

• YAVUZ, F., 1981, “Başkent Ankara ve Jansen”, ODTÜ Mimarlık Fak. Dergisi, Sayı I, Cilt 7, Bahar 1981.

• YENEN, M., 1983, “Türkiye’de Şehir Plancılığı Anlayışına Göre İlk Çalışmalar ve Ankara”, KENT-KOOP, Kentleşen Ankara, Anılar-Söyleşi.

• YETKİN S. K., ÖZGÜÇ T., SÜMER, F., ÜLKEN, H.Z., ÇAĞATAY,N., KARAMAĞRALI, H., "Turkish Architecture", 1965, A.Ü. Yay. No:62,

• “50 Yıllık Yaşantımız 1923-1933”, 1975, Cilt I, Milliyet Yay., Milliyet Ofset Tesisleri.

23 Aralık 2009 Çarşamba

ANKARA (ANGORA) ŞEHRİ MERKEZ GELİŞİMİ (14.- 20.YY) (2.Bölüm)



Mehmet Tunçer, ANKARA (ANGORA) ŞEHRİ MERKEZ GELİŞİMİ (14.-20. YY), Kültür Bakanlığı Yayınları / 2603, 2001, Kültür Eserleri Dizisi No : 292.


III.2. XVI. ve XVII. YÜZYILLARDA ANKARA TİCARET MERKEZİ

III.2.1. TOPOGRAFYA VE ÜÇÜNCÜ SUR

Ankara, topoğrafik açıdan, Hisar'dan (980 m.) bugünkü Demiryolu İstasyonuna (Gar’a) doğru giderek alçalan eğimli bir alan üzerinde yer almıştır.
(Bkz. Harita 2 - Topoğrafya)



Fotoğraf 4 : ANKARA HİSAR BEND DERESİNDEN GÖRÜNÜM (1925) (Mamboury, E.)

Şehrin görünümüne "Hisar" egemendir ve Hisar dışında şehir iki bölümden oluşmuştur (Fotoğraf 4). Bu dönemde, Kale ve şehrin en eski kesimleri olan Bedesten, Hanlar Bölgesi ve Uzun Çarşı'nın bir kısmı "YUKARI YÜZ", bugünkü Anafartalar Caddesi'nin altında kalan ve Hacı Bayram Camii'nden Karacabey Külliyesi'ne kadar uzanan kısım ise "AŞAĞI YÜZ" olarak isimlendirilmiştir (KANDEMİR, S., 1932, “Ankara Vilayeti”, Ank., S.132., ERDOĞDU, Ş., 1964, “Ankara’m”, Ank., S.104).

Topografyaya bağlı olarak bu ikili adlandırma şehrin yapısını da bir bakıma ortaya koymaktadır.



Harita 2 . ANKARA ŞEHRİ TOPOGRAFYASI (Tunçer, M., 1985)


Bu tanımlamalar, Cumhuriyet Dönemi’ne kadar aynen devam etmiştir. 16. yüzyılın başlarından itibaren, Celali Saldırılarına karşı şehri savunmak amacıyla, şehir sakinlerinin de katılımıyla inşa edilmiş bir "ÜÇÜNCÜ SUR" un varlığı, gravürlerden, bu dönem Şer'iye Sicilleri incelendiğinde ve seyyahların anlattıkları sonucunda kesin olarak bilinmektedir (Gravür 1).

Ankara çevresindeki üçüncü sur duvarı hakkında daha geniş bilgi için bkz; ERGENÇ, Ö., 1980, “XVII.Yüzyılın Başlarında Ankara’nın Yerleşim Durumu Üzerine Bazı Bilgiler”, Osmanlı Araştırmaları, The Journal of Ottoman Studies I, İst., S.87, EYİCE, S., 1972, “Ankara’nın Eski Bir Resmi”, Tarihi Vesika Olarak Resimler - Ankara’dan Bahseden Seyyahlar - Eski Bir Ankara Resmi, Türk Tarih Kurumu, “Atatürk Konferansları” IV. Cilt’den Ayrıbasım, Ank., S. 61-124.




GRAVÜR 1 . P. TOURNEFORT’UN 1711 TARİHLİ ANKARA GRAVÜRÜ (Tunçer, M., 1985)

Gene aynı kayıtlar yardımıyla şehri kuşatan bu surun üç ana kapısı olduğu bilinmektedir. Bu girişler, Doğu'da Cenabi Paşa Kapısı, Batı'da Doğan Bey Kapısı ve Güney'de Araba Pazarı Kapısıdır. Evliya Çelebi Şehrin 4 kapısı olduğunu söylemektedir (ÇELEBİ, E., “Seyahat-name II”, S.430). Ankara’yı ziyaret eden Paul Lucas ise, 7 büyük ve 5 küçük kapı gördüğünü söylemektedir (EYİCE, S., 1972, a.g.e., S.76).

Cenabi Paşa Kapısı; adını yakınında bulunan ve Klasik Osmanlı mimari örneklerinden olan Cenabi Ahmet Paşa Camii'nden almıştır (973 H. - 1565 M.) (MAMBOURY, E., 1933, “Ankara, Guide Touristique”, S.78-79). Von Vincke'nin 1839 tarihli Ankara Planı’nda Cenabi Paşa Kapısı, "Kayseri Kapısı" olarak olarak adlandırılmıştır.
Hacı Doğan Mahallesi yakınındaki kapının, sonraları "İzmir Kapısı" diye anılan sur girişi olması olasıdır .

III.2.2. ANA ULAŞIM SİSTEMİ

i. ŞEHİR DIŞI ULAŞIM

Tahtakale Çarşısı (Tahta-el Kal’a) çevresi, Sulu Han’ın da içinde yer aldığı kesim, günümüzde Ulus Hali’nin bulunduğu kesimdir. Bu kesimde, 16.yüzyıl başlarında ticari bir "Alt Merkez" denilebilecek büyüklükte bir ikinci merkez gelişiminin nedenlerini daha iyi anlayabilmek amacıyla, şehir içi ve şehir dışı ulaşım sistemlerinin bu dönemdeki durumuna bakmak gereklidir.

Bu devirde; Ankara'da geçen ya da Ankara'nın doğrudan bağlantılı olduğu ana kervan yollarından başlıcaları şunlardır (Harita 3) :

Yazarın Notu : Kervan : Bir taşıma örgütlenmesinden çok bir ticari örgütlenmedir ve iki nokta arasında sabit bir mal yükü ile yolculuk yapmaz. Her geçtiği yerde alış veriş yaparak mal niteliğini sürekli değiştirir. Eğer böyle bir örgütlenme olmasa idi, deveye dayanan bir taşımanın maliyeti çok yüksek olurdu.

• Bursa'nın 15. yüzyılda önemli bir ticaret merkezi haline gelmesinden sonra önem kazanan Bursa-Tebriz İpek Yolu'nun Anadolu içindeki bir kolu, Ankara-Çankırı-Çorum-Amasya-Tokat güzergahını takip ederek Erzincan ve Erzurum'a ulaşıyor ve oradan da Aras Vadisi'ne uzanıyordu.
1539 Yılında Venedik hizmetinde İran’a giden Michele Membre adlı elçi ile, 1555 yılında G. Busbecq’in Amasya’ya giderken izledikleri güzergah budur (BUSBECQ, O., G., 1939, “Türk Mektupları”, Çev. YALÇIN, C.,Y., S.67-70.).

• Bir başka önemli yol ise Anadolu'yu çaprazlama olarak kateden Halep-Şam yoludur. Bir ucu İstanbul ve Bursa olan bu aks, Anadolu'yu Kütahya-Afyon-Akşehir-Konya-Adana doğrultusunda geçtikten sonra Şam'a ulaşıyordu. Ankara bu yol ile Kayseri üzerinden bağlantılıydı. Polonya’lı Seyyah Simeon, 1616 yılında Halep’ten Maraş-Kayseri yolu ile Ankara’ya gelmiş ve buradan İstanbul’a giderken de Konya-Akşehir-Afyon-İzmit yolunu izlemişti (ANDREASYAN, H., D., 1964, “Polonyalı Simeon Seyahatnamesi 1608-1619”, İst., S.157-162).

• Anadolu'da Ankara'nın bağlantılı olduğu üçüncü ana ticaret yolu, Antalya-İskenderiye deniz yoludur. Mısır, Arabistan ve diğer bazı Ortadoğu Ülkelerine büyük miktarlarda ihraç edilen Ankara "Sof"unun bu yol üzerinden ihracatının yapıldığı bilinmektedir. Ankara bu yola Konya üzerinden bağlantılıdır (İNALCIK, H., 1960, “Bursa, XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten XXIV/93, S.46-51).



Harita 3 : 16.-18. YÜZYILLAR ARASINDA ANADOLU'DA ANA TİCARET YOLLARI (Aktüre, S., 1994)

Görüldüğü gibi, kara ulaşımı ve haberleşmenin kervanlarla ve ulaklarla (Ulak : tatar, postacı) yapıldığı bir dönemde Ankara, ana ulaşım akslarının oldukça merkezi bir noktasında yer almaktadır. Anadolu'nun önemli kervan yolları üzerinde bulunması, kervan taşımacılığının nitelikleri de göz önünde tutulursa, Ankara'nın bazı metaların üretiminde özelleşmiş olması doğaldır. Kervan ticaretinin bu örgütlenme biçimi, kervan yolu üstündeki kentlerin üretimde özelleşmelerini gerektirir.
Anadolu Şehri bu nedenle sadece çevresine yönelik üretim yapmamakta, aynı zamanda uzun mesafe ticareti için özelleşmiş üretim yapmaktaydı (TEKELİ, İ., 1982, “Türkiye’de Kentleşme Yazıları”, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar : 3, Turhan Kitapevi, Ank., S.16-17).

Ankara'da "SOF" (SOF : Yün yapağı, yünden yapılmış ince bir dokuma cinsi) üretimi, ticaretin yukarıda anılan özelliğine bağlı olarak ve iklim özelliklerinin Ankara keçisi üzerindeki olumlu etkileri, dolayısıyla tiftiğinin yüksek kalitesi vb. gibi etmenlerle şehri belirleyen başlıca üretimlerden biri olarak yüzyıllarca devam etmiştir.

ii. ŞEHİR İÇİ ULAŞIM

Ankara’da şehir içi ulaşımın genellikle hemen tamamen yaya olarak yapıldığı, ancak askeri sınıf üyelerinin atlı ve araçlı ulaşımlarının yapıldığı şehir içi yol sistemi, şehrin yukarıda bahsedilen topoğrafik özelliklerine ve sonraları inşa edilen üçüncü surun girişlerine bağımlı olarak geliştiği gözlemlenmektedir (Harita 4).

• Doğu;da Cenabi Kapıdan başlayan bir yol, şehir içinde Avancıklar Mahallesi'nin altında, Ulucanlar (Ahi Yakub), Hacı Arab Mahallelerinden geçip, hafif bir eğimle yükselerek Atpazarı'na ve oradan da Bedesten'e ulaşmaktadır.

• Atpazarı, Uzunçarşı üzerinden Kaledibi'ne (Tahte'l Kal'a) bağlanmakta, Kaledibi ise bir taraftan bugünkü Denizciler Caddesi'nin batısında yer alan Arabapazarı Kapısına, öbür taraftan da Karaoğlan Çarşısı yoluyla da Hacı Bayram Camii ve Debbağhane'ye açılmaktadır (ERGENÇ, Ö., 1980, a.g.e., S.89).



Harita 4 . ANKARA ŞEHRİNDEKİ YOLLAR VE BAŞLICA YAPILAR (Tunçer, M. 1985)


Sulu Han, yukarıda açıklanan bu ana yol sistemi içerisinde, önemli bir aks üzerinde inşa edilmiştir ve esas merkez olan Atpazarı'na Uzunçarşı yolu ile bağlantılıdır. Sonraları önem kazanacak olan Karaoğlan Çarşısı ile ve üçüncü sur girişleri ile doğrudan bağlantılıdır. Kervan yolları üzerinde yer alan şehirler incelendiğinde, bu şehirlerde, şehirden kopuk olarak han veya kervansarayların oluştuğu
görülmektedir (TEKELİ, İ., 1982, S.22).

Bunun nedeni, şehre giren kervanın bir çeşit iç gümrük vergisi ödemek zorunda olmasıdır. Kervanlar şehrin dışında kalıp sadece şehirde satacağı mallarla şehre girmeyi yeğlemektedir. Bu ise, şehrin gelecekte sıçrayabileceği bir nüveyi oluşturmaktadır.

Sulu Han'ın böyle bir niteliği olmamasına rağmen, topografyanın çok engebeli olması ve Hanın da bu kırılma noktasında yer alması açısından, kervanların hayvan ve ağır yüklerini indirip konaklayabilecekleri, ana merkeze en yakın noktalardan biri olarak tercih edildiği söylenebilir.

III.2.3. ŞEHRİN YERLEŞME YAPISI

16. Yüzyıl Osmanlı-Türk şehirlerinde merkezin etrafında yer alan konut alanları mahalleler halinde örgütlenmiştir.

Ankara’da da mahalleler, bir dini yapının etrafında oluşmuşlar ya da meslek gruplarından bazılarının veya aynı dini inanç ve gelenek etrafında toplananların bir arada oturmaları sonucu ortaya çıkmışlardır.

Mahalleler sınıfsal olarak, toplumdaki dini ve etnik gruplara göre farklılaşma göstermektedir. Ankara'da Müslüman, Rum, Ermeni ve Yahudi Mahalleleri ayrı ayrıdır, ancak şehirdeki yabancı uyruklular genellikle az sayıda olduklarından ayrı bir mahalle oluşturmamışlardır. Mahallelerin şehir içindeki topografik konumlarından da bir saygınlık sıralaması eğilimi kendini belli etmektedir. Kale çevresindeki mahalleler, daha çok Müslüman mahalleleridir ve yabancılar merkeze yakın yerleşmişlerdir.

Ankara’da 16. Yüzyılda bulunan 85 mahalleden büyük bir kısmı, Bedesten ve Atpazarı’ nın merkezini oluşturduğu “Yukarı Yüz” ile, Tahtakale ve Karaoğlan Çarşılarının etrafında bulunuyordu (Şekil 1). (Ek - III 16. ve 17. Yüzyıllarda Ankara Mahalleleri)



Şekil 1 : 16. VE 17. YÜZYILLARDA ANKARA MAHALLELERİ (Çeşitli kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır. Tunçer, M., 1985)

Şehrin ticaret kesimi ile iç içe ya da onları dış duvara doğru yayılarak çeviren mahallelerden en kalabalık olanları, şehrin iş muhitine yakın olanlarıdır. Ayrıca bazı meslek gruplarının topluca oturdukları mahalleler de, nüfus yoğunluğu fazla olan yerlerdir. Buna örnek olarak; 16. Yüzyıl sonlarında en kalabalık mahalle olarak görülen Ahi Hacı Murad, bir yandan Atpazarı’na açılan Koyunpazarı Çarşısı’na, diğer yandan Tahta’l-Kal’a’nın işyerlerine yakındı. Aynı şekilde, Tuli Mahallesi, Karaoğlan Çarşısı’nın üstünde yer alıyordu. Şehrin doğusunda, Kale’ye doğru yükselen eğimli bölgede yer alan Avancıklar Mahallesi, Sofçuların oturduğu bir yerdi ve Kale’ den sonra en kalabalık mahalle idi.

Bu mahallelerin adlarını ve büyüklüklerini, şehrin hangi kesiminde yer aldıklarını, hem Kanuni Dönemi “Tahrir Defterleri” nden, hem de 17. yüzyıl başlarındaki "Avarız-hanesi" kayıtlarından öğrenmek mümkündür (ERGENÇ, Ö., 1980, S.106).

Ankara'da Kaleiçi, şehrin nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yer olarak görülmektedir. Bunun nedenleri, Kale'nin şehrin en eski yerleşme kesimi, en güvenilir bölge oluşu ve Kaleiçi'nde oturanların hizmet ve yardımlarından dolayı bazı vergi yükümlülüklerinden ayrıcalı tutulmuş olmalarıdır (ERGENÇ, Ö., 1981, 1984, S.49).

III.2.4. ŞEHRİN EKONOMİK YAPISI

16. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başlarında Ankara'nın toplam nüfusunun 23-25.000 civarında olduğu anlaşılmaktadır.

O dönemin teknolojik düzeyi düşünülürse, bu nüfus yoğunluğunun dikkat çekici olduğu görülür. Ankara'nın eski zamanlardan beri ticaret yolları üzerinde, ya da onlarla bağlantılı oluşu, burada yoğun "SOF" üretiminin ve Sofa dayalı bir sanayi ve ticaretin bulunuşu, nüfus yoğunluğunu arttırıcı nedenlerden biridir.

Ayrıca; 16. yüzyılın sonlarında Ankara, Anadolu Eyaleti içinde kendi adıyla anılan bir Sancağın ve Kadılık Bölgesinin merkezidir. Çevresindeki tarım ürünleri ile rahatça beslenebilme olanağı, diğer nedenlerle birleşince, bu dönemde Ankara karşımıza kalabalık, canlı bir sanat ve ticaret şehri olarak çıkmaktadır.

Büyük ölçüde tarımsal üretim yapma gereği duyulmayan Ankara'da, geleneksel üretim organizasyonu içinde hemen hemen her çeşit tarım dışı eşya, alet ve hizmet üretildiğini, pazar için üretim yapan gelişkin bir esnaf örgütlenmesinin bulunduğu görülmektedir (ERGENÇ, Ö., 1981, S.53).

Böyle bir ortam, Sulu Han ölçeğinde bir ticari ve sosyal kompleksin gelişmesine ve çevresini etkileyerek ikinci bir merkez olgusuna yol açmış olmalıdır.

Ankara'yı yüzyıllar boyu karakterize eden ve onun bu devirdeki zenginliğinin sebebi ve göstergesi olan "sof" üretimi, dönemin belgeleri, kadı sicilleri ve gezginlerin anlattıkları ile günümüze kadar ulaşmıştır. şehir merkezini belirleyen, fiziki etkileri bulunan ve oluşumunda önemli bir yer tutan bu meta hakkındaki özet bilgi aşağıda verilmektedir.

III.2.4.1. SOF ÜRETİMİ

Tiftikten dokunan, "Meviçli", "Hareli", "Muhayyer", "İnce" ve "Kalın" adlarıyla tanınan çeşitleri olan bir cins kumaşa "SOF" denilmekteydi. Cübbe ve kaftanlar bu kumaştan dikilmekte ve özellikle Ankara keçilerinden elde edilen tiftiklerden dokunan soflar, diğer yerlerde dokunanlara nazaran bütün dünyada büyük bir ün kazanmıştı ve gerek yurt içinde gerekse yurt dışında çok miktarda talep edilmekteydi.

15 Cemaziyelahir 998 (21 Nisan 1590) tarihli bir vesikada, bu tarihlerde Ankara'da 621 adet sof tezgahı bulunduğu bildirilmektedir. Adı geçen vesika, Ankara Etnografya Müzesi’nde bulunan Ankara Şer’iye Sicilleri’nden, 2 No’lu Defterde kayıtlı 1355 Numaralı Vesika’dır (ONGAN, H., 1954, S. 33).

997 (1589 M.) tarihli başka bir belgede bu tezgahların yerli marangoz ustaları tarafından imal edildiği ve bir tezgahın yüz akçeye mal olduğu öğrenilmektedir. Adı geçen vesika, Ankara Etnografya Müzesi'nde bulunan Ankara Şer'iye Sicillerinden, 2 No'lu Defterde kayıtlı 407 Numaralı vesikadır (1 Akça = 1/3 Para)(BUSBECQ, O.G., 1939, S.66 - 71).

Sofçuluğun yanı sıra bu dönemde şehirde işlenmiş mal üretimine ve ticaretine ilişkin eylem türlerinin büyük bir çeşitlilik kazandığı ve 16. yüzyıl sonunda Şer'iye Sicillerinde adı geçen esnaf kolunun 43'e ulaştığı saptanmıştır.

Ankara sofları şehrin çok önemli bir ihraç malı haline gelmiş, bu durum kenti ziyaret eden seyyahların da dikkatini çekerek, "sof" üretimi ile ilgili geniş bilgiler vermişlerdir.

Örneğin, 1539'da Ankara'yı görmüş olan Michele Membre, burayı "Zambelotti (Sof) yapılan yer" şeklinde tanımlar. 1555'de Ankara'dan geçen Busbecq, uzun tüylü tiftik keçilerini anlatır ve bunların tüylerinin iplik haline getirilişini, bu işlemin Ankara'ya özgü olduğunu belirterek işlemleri ayrıntılı olarak açıklar (BUSBECQ, O.G., 1939, S.66-71).

Hans Dernschwam, sof üretiminin her aşamasını dikkatle gözlemiş ve dokunan kumaşların güzelliğinden övgü ile söz etmiştir (DERNSCHWAM, H., 1923, S.136-187).

Dernschwam'dan 60 yıl kadar sonra, Kudüs'ten yurduna dönerken 1618'de Ankara'yı görmüş olan Polonyalı Simeon, burayı "şehir yerleşikleri bütünüyle sofçudur. İyi cins sof burada üretilir ve bütün dünyaya buradan sevk edilir. Her ülkeden gelip Ankara'da oturan tüccarlar, sof ve başka kumaşlar toplarlar" şeklinde anlatmaktadır(ANDREASYAN, H.D., 1964, S.162).

Ankara'ya kadar gelmemekle beraber, 1580-1590 yıllarında İstanbul'da bulunan Carlier de Pinon, İstanbul'a 15-16 günlük uzaklıkta bulunan Ankara'dan yapağı geldiğini yazmaktadır (EYICE, S., 1972, S.68-96).

Sof'un ham maddesi tiftiktir ve tiftik keçisi Ankara'da kaliteli ürün vermektedir. Tiftiğin beyazlığı göz kamaştırmakta, ipek kadar ince, kendiliğinden dalgalı ve çok uzun olmaktadır. Tiftikler yıkanmadan Mayıs ayına doğru kırkılır, eğrilir ve iplik haline getirilerek tezgahlarda dokunur. Tezgahtan çıkan sofların yıkanması, cenderelenmesi (Cendereye koymak : Basınç altına almak, cendereden geçirmek, ciltçilikte ve başka sanatlarda baskı ve perdah makinesi), boyanması ve perdahlanması (Perdahlanmak : Parlatmak, cila vermek) gereklidir. Bu güç ve nazik işlemlerde pek çok işgücü bir arada koordineli olarak çalışmaktadır.
Bu sanatla uğraşanlardan, sofu tezgahlarda işleyen ve dokuyan ustalar genellikle Müslim; yıkayan, cendereleyen ve boyayanlarla, perdahlayanlar ise genellikle Gayr-ı Müslim (Zımmi) dirler (ONGAN, E., 1954, S.34).

Şehirdeki sof üretimi, 16. yüzyıl sonlarında 4-5 bin tezgah kapasitesine ulaşmıştır. Yoğun üretim sonucu elde edilen sof kumaşları, ülke içinde başta İstanbul olmak üzere Halep, Bursa gibi şehirlerde, büyük bir kısmı da Venedik, Lehistan gibi Avrupa ülkelerine satılmaktaydı. Osmanlı tüccarları yılda 30 Milyon Akçalık sofu Ankara'dan alıp başka beldelere götürmekteydiler. Bütün bunlar Ankara'nın kalabalık ve canlı bir şehir görünümünde olduğunun göstergeleridir ve böyle bir şehir merkezinin de çok canlı olduğunu seyyahların anlattıklarına dayanarak söyleyebiliriz (Ek I. 16. Ve 17. Yüzyıllar Arasında Ankara’ya Gelen Seyyahlar ve Ziyaret Tarihleri).

"İki bin dükkanı vardır. Bir süslü Bedesten'i bulunmaktadır. Çarşılarının çoğu yüksek yerdedir. Uzunçarşısı, Sipahi Pazarı, Kale Altı Pazarı, gayret kalabalık
pazarlardandır ”. (ANDREASYAN, H.D., 1964, S. 162).

"Bedesten yapısı çok görkemlidir. Kıymetli mallar, taştan yapılmış ve çok kubbeli olan bu binada satılır”. (POCOCKE, R., 1743-45).

Ankara'daki sof üretimi ve ticareti ile ilgili bazı belgelerden, Ankaralı tüccarların sof yüklerini götürmek üzere yaptıkları ticaret seferleri yanı sıra, yabancı tüccarların da sof almak üzere şehre geldikleri ve hatta yerleştikleri anlaşılmaktadır. Bunlar içinde, Venediklilerle ilgili olarak 16. yüzyıl sonlarından itibaren Şer'iye Sicillerinde kayıtlara rastlanılmaktadır. İngilizler 1580'den sonra ticaret amacıyla gelmişler ve 1583'te Kraliçe I. Elizabeth on iki tüccara, Osmanlı İmparatorluğu ile "Sof" ticareti yapma izni vermiştir. Bunlar “Levant Company” isimli bir şirket kurmuşlardır (BAKIRER, Ö., MADRAN, E., 1981, S.109).

Bu şirketin üyeleri tarafından tercih edilen kumaşların renk ve kalite olarak 16. yüzyılda İngiltere'de moda olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır (BARNETT, R.D., 1974, S. 135-141 ve FRENCH, D., 1972, S. 241-242). (Ankara keçisi tiftiğinden dokunan kumaş türleri ile yıkama ve boyama teknikleri bu makalede anlatılmaktadır).

1590'larda, Hollandalı’ların önce İngilizlerle birlikte ticarete başladıkları, daha sonra onlara rakip oldukları, en fazla faaliyette bulunanların da Leh tüccarları olduğu saptanmıştır.

Görüldüğü gibi; "Sof" üretimi ve ticareti, 16. yüzyıl Ankara'sının ekonomik gelişiminin başlıca nedenlerinden biridir ve en önemlisidir. Şehir içi ve dışı ticarette, sof ve bazı kumaş ticareti büyük yer tutmaktadır. Bedesten ve çevresindeki ticari hanlar bu ticaretten paylarını çokça almış olmalıdırlar. Ticaretin artan bu gelişimi, Sulu Han ve çevresinin de büyüyüp gelişmesine neden olmuştur.

III. 2.5. 16. VE 17. YÜZYILLARDA ANKARA’NIN SANAT VE TİCARET YERLERİ

Ankara'da esnaf çarşıları ve büyük programlı ticari yapılar topografyaya uygun olarak iki kısımda yer seçmişlerdir (Şema 2).

• "Yukarı Yüz"ün esnafı, Bedesten çevresindeki sınırlı düzlükte yer alan “Atpazarı Çarşısı” ile, Samanpazarı' ndan Bedesten' e doğru çıkan “Koyun Pazarı” arasında kümelenirken,

• "Aşağı Yüz" ün esnaf ve sanatkarları, “Kaledibi (Tahta'l-Kal'a)” ile “Karaoğlan Çarşısı” arasında yer alan özel sokaklarında sanat ve ticaret hayatlarını sürdürmüşlerdir. Ankara esnafı, topluca Şer'iye Sicillerinde geçmekte ve bu yerlerine göre dağılımları saptanabilmektedir (Örneğin; “Aşağı Yüz’ün Kalaycıları”, “Koyunpazarı’ nın Kazancıları” gibi).



Şema 2 : 16.-18. YÜZYILLAR ARASINDA ANKARA’DA TİCARET MERKEZİ (Aktüre, S., 1994)


III. 2.5.1. ATPAZARI VE ÇEVRESİ / HANLAR BÖLGESİ TİCARET MERKEZİ

Atpazarı, kuzeyde Dış Kale Kapısı, güneyde Çukurhan, Çengelhan ve Pilavoğlu Hanı ile çevrili, Hisar'ın dış surunun önündeki düzlüktür. Atpazarı Meydanı, Koyunpazarı Caddesi ve Ahi Şerafettin Sokakları ile güneyde yer alan Koyunpazarı Meydanına bağlanmaktadır.

Bedesten, çevresindeki kapalı hanlar ve bunlara bağlanan Atpazarı ve Samanpazarı gibi açık pazar yerleri 16. Yüzyılda Osmanlı-Türk Şehirlerinde izlenen bir gelişmedir.

Bu dönemde kale dışına taşan ticaret eylemleri, genellikle bir bedesteni çevreleyen hanlar zinciri ve bunlara açılan sokaklarda sürdürülürdü. Ankara’ya benzer örnekler : Tokat, Afyon ve Bursa gibi şehirlerdir.
Şehirlerde bu kesimlerin gelişmesi tek tek yapılaşmadan çok, bir vakfın yarattığı "imaret" (İmaret : Fakirlere ve medreselerde oturanlara ekmek, çorba vb pişirip vermeye mahsus hayır kurumları) ya da "külliye" halinde, camisi, hamamları, hanları, bedesteni ve benzeri öğeleri ile birlikte bütüncül bir uygulama ile gerçekleştirilmiştir (TEKELİ, İ., 1982, S.19).

Özellikle büyük şehir bedestenleri, taş kubbeleri, demir kapıları ile yalnız ticari malları korumuyor, aynı zamanda şehir zenginlerinin paralarının korunduğu yer oluyordu. Bedestenin, iç kalenin karşıtı olan yeni bir prestij alanı olarak ortaya çıkışı, şehrin biçimlenmesinde belirli bir dönüşüm yaratmış ve merkezi bir konum kazanan bedesten, çevredeki zanaatkarların toplanması için önemli bir başlatıcı etmen olmuştur.

Böylece bedestenin çevresinde, belirli üretim, ticaret ve hizmet faaliyetlerinde ihtisaslaşan sokaklar oluşmuştur. Kale dışında bu tür gelişmelerin oluşmasında, Osmanlı İmparatorluğu içinde güvenliğin sağlanmış olmasının, kalelerin işlevsiz kalmalarının ve şehirlerin nüfus artışlarının etkisi olmuştur. Daha önemlisi bütün dünyada olduğu gibi, Osmanlı'larda da ticaretin gelişmesi ve gezici tüccarların önemini yitirip, oturan tüccarın önem kazanmasının bir sonucudur.

Ankara'da, sadece şehrin değil, şehir çevresindeki merkezlerin de ürünlerini pazarlayan ve isimlerini sattıkları mamulden alan kapalı hanlardan, halen ayakta duranların yanı sıra, 16. yüzyıla ait Şer'iye sicillerinden de halen mevcut olmayanlar hakkında bilgi edinilebilmektedir (Ek IV. Ankara Hanları Hakkında Özet Bilgi).

Atpazarı'nda çoğunluğunu "çerçi" lerin işgal ettiği dükkanların yer aldığını, burada hayvan alım-satımı da yapıldığını sicil kayıtlarından öğreniyoruz. Her türlü eşya alıp satan çerçiler, şehir halkına olduğu kadar, çevre şehir, kasaba ve köylerinden gelenlerle de ticaret yapıyorlardı. Bedesten çevresinde kümelenen 10 büyük han ise, sadece konaklama değil, aynı zamanda sanat ve ticaret işlevlerini de yüklenmişlerdir. Uzunçarşı, buna açılan esnaf çarşıları ile şehrin en büyük camileri bu bölgede yoğunlaşmıştır (Ahi Şerafettin Camii, Hacı Arab Camii gibi).



Harita 5 : 16. - 17. YÜZYILLARDA ATPAZARI - SAMANPAZARI - KOYUNPAZARI ÇEVRESİNDEKİ BEDESTEN VE HANLAR (AKTÜRE, S., 1994)

A. BEDESTEN VE HANLAR :

I. MAHMUD PAŞA BEDESTENİ (KURŞUNLU BEDESTEN)

16. Yüzyıl Ankara Ticaret Merkezi’nin ana yapısı olan Mahmud Paşa Bedesteni, Atpazarı'nda Kale'nin güney-batısında, yüksekçe bir düzlük üzerinde konumlandırılmıştır. Bedesten'in inşa tarihi olarak,Taci-zade Cafer Çelebi 1459-60 (863 H.) tarihini vermektedir. Vakfiyesine göre 1464-1471 (869-876 H.) tarihleri arasında, Fatih Sultan Mehmed'in Sadrazamı Mahmud Paşa tarafından yaptırıldığı
anlaşılmaktadır (ERGENÇ, Ö., 1973, S.5. (Ankara Şer’iye Sicili, Defter No:5, Vesika No: 758).

96 hücreli bu yapı, klasik Osmanlı Bedesten tipindedir ve arastasında 102 dükkan bulunmaktaydı. Ortada, uzunlamasına dikdörtgen planlı, duvarları taştan, üst örtüsü kurşun, içten tuğla örgülü on kubbe ile örtülü bir yapıdır. Duvarlar, iki sıra taş, bir sıra tuğla örgülüdür. Bedesten'e doğuda iki uçta birer, kuzeyde ortada bir ve batıda bir kapıyla girilir.
Kurşunlu Hanı gibi çeşitli yangınlar geçiren yapı, 1881 tarihindeki yangından sonra terk edilmiştir. 1933 yılından sonra Atatürk’ün direktifleri ile onarılmaya başlanmış, 1946'da başlanan esaslı onarımdan sonra halen, Türkiye'nin ve Ankara'nın en güzel ve zengin müzelerinden biri olan "Anadolu Medeniyetleri Müzesi" olarak kullanılmaktadır.
(Hanlar ve Bedesten’in mimari özellikleri, rölöve ve fotoğrafları için Bkz. ÖNEY, G., 1971; MAMBOURY, E., 1933; “Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler”, 1983;)



Fotoğraf 5 . MAHMUD PAŞA BEDESTENİ (KURŞUNLU BEDESTEN) DIŞ GÖRÜNÜŞ (Aktüre, S., 1994)



Fotoğraf 6. MAHMUD PAŞA BEDESTENİ (KURŞUNLU BEDESTEN) İÇ GÖRÜNÜŞ (Aktüre, S., 1994)



Plan 5 . MAHMUD PAŞA BEDESTENİ (KURŞUNLU BEDESTEN) PLANI
(Cezar, M., 1983)

II. KURŞUNLU HAN

Kurşunlu Han; Atpazarı'nda, Mahmud Paşa Bedesteni'ne doğu duvarından bitişik, günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nin İdari Binası ve deposu olarak kullanılmakta olan Ankara'nın en büyük programlı hanlarından biridir. Kitabesi olmayan hanın, mimari özellikleri, plan ve malzeme benzerlikleri dikkate alınarak, Bedesten gibi Mahmud Paşa tarafından yaptırıldığı birçok araştırmacı tarafından benimsenmiştir. Ancak bir başka kaynak da, Tahrir Defterlerinde Fatih Devri Vezirlerinden Rum Mehmed Paşa tarafından Üsküdar’daki imaretine vakıf olarak yaptırıldığı, 48 odadan oluştuğu bildirilmektedir.

16. yüzyıl sonlarına doğru, bu dönemin en işlek hanı olduğu ve Bedesten'e yakınlığı nedeniyle şehre gelen tüccarların konaklaması, alış-veriş yapması için en uygun yerde konumlandığı ve özellikle "sof" tüccarlarının mallarını depoladığı bir han olduğu anlaşılmaktadır. Topografyaya uyularak, doğu kısmı iki katlı, batı kısmı bir bodrum kat ilavesiyle üç katlıdır. Han'ın planı, Osmanlı Devri yapılarında tipik olan, ortada büyük bir avlu, revak sırası ve onu çeviren iki katlı odalar şeklindedir. Kurşunlu Han; bu plan şeması ile ve revak, oda, üst örtü nitelikleriyle, İstanbul ve Bursa Hanlarıyla yakın benzerlikleri bulunmaktadır.

III. ZAFRAN HAN

Atpazarı, Salman Sokak'da, Anadolu Medeniyetleri Müzesi arkasında yer alan Zafran Hanı, çok yenilenmiş 16. Yüzyıl hanlarındandır. Ortası avlulu, etrafı iki katlı olarak revak ve odalarla çevrili Han'ın, Batıdan beşik tonozlu tek girişi vardır. Üzeri sıvalı olan duvarlarından, alttakiler taş, üsttekiler üç sıra tuğla, bir sıra taştır. 42 odalı olan Han'da, odalar beşik tonozludur. Zafran Han'ın günümüzde mevcut bulunan, ancak yenilenmelerle önemini yitirmiş Ankara Hanlarındandır.

IV. YENİ HAN

Atpazarı, Hacı Arab Mahallesi, Çukur Han'ın Kuzeybatısında bulunuyordu. 1940'larda sadece bir duvarı ayakta kalmıştı. Yeni Han da 16. yüzyıla tarihlenen ancak hakkında bilgi bulunmayan Ankara Hanlarındandır.

V. ÇUKUR HAN

Atpazarı, Ser Meydanı’nda, Çengel Han’ın Kuzeybatısında bulunan Çukur Han, kerpiç duvarlı, ahşap hatıllı ve kiremit çatılı, 16. veya 17. yüzyıl hanlarındandır (ÖNEY, G., 1971, S.139). Ortası avlulu yapı, etrafı iki katlı olarak birer revak sırası ve odalarla çevrilmiştir. Hana kuzeydeki meydandan tek giriş vardır ve alt kat revakları -doğu hariç- dükkan haline getirilmiştir. 1950 yangınından sonra yenilenerek tarihi değerini kaybetmiş Ankara Hanlarındandır.

VI. ÇENGEL HAN

Atpazarı, Ser Meydanı'nda, Çukur Han'ın Güneydoğusunda bulunan Çengel Han, bir sıra taş, arada üç sıra tuğla duvarlı, kiremit çatılı bir yapıdır. Doğudaki giriş kapısı üzerindeki kitabesinden, 1521-1522 tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Rüstem Paşa Vakfından olduğuna ilişkin sicillerde kayıtlar bulunduğu söylenmektedir (RGENÇ, Ö., 1973, S.8. Ankara Şer’iye Sicili, VII/2236 ve IX/442).

Büyük bir avlu etrafında iki katlı olarak revak ve arkada odalara sahip olan Hana, kuzeydoğudan beşik tonozlu tek bir giriş vardır. Batıda eğimden yararlanılarak yapılan bodrum ile bu kısım üç katlıdır. Girişin üzerinde mescid kısmı yer almaktadır. Ön cephede, doğu kısmında yan yana 9 dükkan sıralanır. Bugün tabakhane ve yün deposu olarak kullanılan Çengel Han, tarihi değerini kaybetmemiş 16. yüzyılın önemli yapılarındandır.

VII. PİLAVOĞLU HANI (PİLAVCIOĞLU HANI)

Atpazarı, Hanlar Sokak'ta yer alan Pilavoğlu Hanı (ya da Pilavcıoğlu Hanı) 16. - 17. yüzyıllara tarihlenmektedir. Han, “L” tipli bir plana sahiptir ve kapalı bir salon ve dehliz gibi bir girişten ibarettir. Giriş cephesinde iki yanda dükkanlar sıralanır. Yapı, tek avlulu, çift katlı odalardan ve dışa açılan dükkanlardan oluşmaktadır. Halen dükkan, depo ve otel olarak kullanılmaktadır ve çeşitli onarım ve eklentilerle özgün niteliğini yitirmiştir.

VIII. PEMBE HANI

Penbe Hanı'nın Mahmud Paşa tarafından yaptırıldığı, 28 odalı olduğu ve yanındaki aynı vakfa dahil dükkanlarla birlikte kiraya verildiği Tahrir Defterleri'nde kayıtlıdır (ERGENÇ, Ö., 1973, S.5. Ankara Şer’iye Sicilleri; II/882, III/931, IV/853, V/1257, VI/655, VII/1294, 2054 ve IX/534).

Adından ve çevresindeki dükkanlardan, Atpazarı'nda bulunduğu ve 16. yüzyılın işlek hanlarından biri olduğu, bezciler, iplikçiler ile bu tür ticaret ile uğraşanlara merkezlik ettiği anlaşılmaktadır. Ergenç, Ankara Şer’iye Sicili X / 917 ve 534 no.lu zabıtlarda, Pembe Han’ın yakınındaki dükkanlardan pamuk bezi ve keten toplarının çalındığından şikayet eden esnafın davalarının kayıtlı olduğunu belirtmektedir.

IX. ZAĞFIRANCI HAN

Bu han da Atpazarı'nda bulunuyordu, ancak günümüzde mevcut değildir. 1511 (917 H.) tarihinde Kayserili Hacı İbrahim b., Hacı Mehmed tarafından yaptırıldığı kayıtlardan anlaşılmaktadır (Vakıflar Gn.Md. Arşivi, No: 582, S. 163). Gene aynı sicil kayıtlarına göre, Han'ın Klasik Osmanlı tipinde fevkani (Üst katı bulunan) ve tahtani (altta bulunan) hücreleri olduğu ve çevresindeki Han duvarlarına bitişik 20 dükkanın bulunduğu saptanmaktadır (ERGENÇ, Ö., 1973, S.8, Ankara Şer’iye Sicili VI / 1026, 1087, 1028 ve 1046).

X. TUZ HANI

Mukataa kayıtlarına göre, Mimar Cafer adlı bir hayır sahibi tarafından yaptırılan bu Han, Keyyalin Mahallesi'nde bulunuyordu. Bu mahalle Kale'nin batısında yer almaktaydı ve bu kesim 1881 ve 1916 büyük yangınlarında tamamen yok olmuştur. Yapım tarihi kesin olarak saptanamayan Tuz Hanının, 16. yüzyıl sonlarına doğru yapılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Ergenç’e göre; Ankara Şer’iye Sicili IV/665 ve 720’de bu Han’ın 5 Nisan 1592.de 1800 akçaya kiraya verildiği kayıtlıdır. Aynı tarihlerde, Kurşunlu Han üç yıllığına 41.500, Çengel Han ise 28.000 akçaya kiralanmıştı. Bu da Tuz Hanının diğerlerine oranla oldukça küçük bir han olduğunu göstermektedir.

XI. KAPAN (KABAN) HANI

Kapan Hanı da, Kale yakınında, Atpazarı'nın batısında yer alan Keyyalin Mahallesi'nde, Tuz Hanı'na yakın bir konumda bulunmaktaydı. Vakıf kayıtlarında, Çelebi Mehmed devri emirlerinden, Bayezid Paşa'nın oğlu İsa Bey tarafından, Fatih devrinde yaptırıldığı belirtilmektedir. İsa Bey' in vakıfları arasında, bu han ile 92 dükkandan oluşan Arasta (Haffaflar Çarşısı) da bulunmaktaydı (Ankara Şer’iye Sicili VIII / 725, ERGENÇ, Ö., 1973, S.5).

Kapan Hanı, Ankara'nın çevresi ile olan ticaretinin, özellikle yiyecek ve içecek maddeleri satışının yapıldığı kesimin önemli bir yapısıydı. Tuz Hanı gibi tamamen yok olmuştur.

XII. BAKIR HANI

Karaca Paşa Oğlu Ahmed Çelebi tarafından II. Murad veya Fatih devrinde yaptırılan Bakır Hanı da Atpazarı’nda bulunmaktaydı.

1462-1463 tarihli Tahrir Defterinde Akçaoğlu Kervansarayı da denilen bu Han daha sonraları Bakır Hanı olarak anılmaya başlanmıştı.
Bu hanın yeri tam olarak saptanamamıştır. Ancak, günümüzde de bakırcıların yoğunlukla bulunduğu Zafran Hanı’nın arkasında bulunabileceği tahmin edilmektedir.

III.2.5.2. KOYUNPAZARI

Bugünkü Samanpazarı’nı, Atpazarı’na bağlayan hala aktif olarak kullanılan dik yokuş üzerinde Koyunpazarı Çarşısı yer almaktadır. Bu çarşıda, sicil kayıtlarına göre, “emekçi”, "nalband", "bakkal" dükkanlarının bulunduğu ve buraya açılan sokaklarda da değişik esnaf gruplarının ayrı ayrı kümelendiği saptanmaktadır.

I. KIBRISLI HANI

Pilavoğlu Hanı'nın yan cephesine paralel olan ve Kuş Sokak ile Sefa Sokağın köşesinde yer alan bu Han'ın yapılışı 17. yüzyıla tarihlenmektedir. Kerpiç duvarlı, ahşap hatıllı, kiremit çatılı bu han da tamamen yenilenerek özgünlüğünü yitirmiştir.


III.2.5.3. UZUN ÇARŞI

Bedesten'den Sulu Han'a doğru, yani Kaledibi'nde (Tahta'l-Kal'a) inen büyük çarşıdır. Topoğrafik olarak oldukça eğimli bir arazi üzerinde oluşan bu çarşı, günümüzdeki Çıkrıkçılar Yokuşu doğrultusunda yer almakta ve Sulu Han (Hasan Paşa Hanı)‘dan başlayarak Bedesten’e kadar uzanmaktaydı.

Bu iki yapının yanı sıra, Uzun Çarşı'nın bir kenarında St. Klemens Kilisesi (günümüzde Çıkrıkçılar yokuşu başında bir yapı içinde korunan temelleri kalmıştır) ile, adını saptayamadığımız ancak Von Vincke'nin 1839 tarihli Ankara Haritası'nda
görülen Kilise yer almaktadır. Bu yapı, St. Clemens Kilisesi' nin doğusunda bulunan, 1916 yangınında yanmış olabileceği tahmin edilen bir başka Kilisedir (ya da Chapel ?). Von Vincke’nin 1839 tarihli Ankara Haritası’nda bu iki Kilise görülmektedir. Biri Rum, diğeri Ermeni Kilisesi olan bu yapılarda Uzun Çarşı' nın önemli elemanlarındandı. Her çeşit esnafın dükkanlar burada bulunduğu gibi, şehir esnafının özel çarşıları da Uzun Çarşı’ya açılıyordu (Şer’iye Sicillerinde, “Uzun Çarşı Kalaycıları”, “Uzun Çarşı’ya çıkan yol başında Bezzaz Dükkanı” gibi ifadeler bulunmaktadır).
Sicillerde geçen adlardan da anlaşılacağı gibi, Ankara’da da diğer Osmanlı-Türk şehirlerinde olduğu gibi, her esnaf ayrı bir çarşı ya da sokakta yer almaktaydı. Örneğin: Çanakçılar, Çerçiler, Demirciler, Eskiciler, Külahçılar, Saraçlar, Semerciler, Tenekeciler, Terziler, Yorgancılar Çarşılarının adları sık sık geçmektedir (Bu esnafın yaptıkları işler hakkında kısa bilgi ekte verilmektedir).

Bu esnaf çarşılarının yerleri tam olarak saptanamamaktadır. Ancak büyük kısmının "Yukarı Yüz" de, Atpazarı, Samanpazarı ve Koyunpazarı çevresinde yoğunlaştığı, bir kısmının da "Aşağı Yüz"de Tahtakale ve Karaoğlan Çarşıları etrafında gruplaştığını söyleyebiliriz.

Örnek olarak; biri Koyunpazarı’na diğeri de Kaledibi’nde Haseki Camii yakınında “Demirciler Çarşısı” bulunmaktaydı. Günümüze Uzun Çarşı’dan, Çıkrıkçılar ve Saraçlar adlarıyla bilinen, geleneksel diyebileceğimiz bir kısım sanat ve ticaretin hala süregeldiği sokaklar kalmıştır.

III.2.5.4. TAHTAKALE VE KARAOĞLAN ÇARŞILARI / SULU HAN VE ÇEVRESİ TİCARET MERKEZİ

Şehrin 16. ve 17. yüzyıllarda ana merkezi olan Atpazarı, Hanlar Bölgesi ve Bedesten, Uzun Çarşı yoluyla Kaledibi (Tahta'l-Kal'a=Tahtakale veya Kalealtı) ve Karaoğlan çarşılarına bağlanmaktadır.

Ankara'nın bu dönemde "Aşağı Yüz"ünde yer alan bu çarşılardan Tahtakale Çarşısı, Doğanbey Mahallesi (günümüzde de aynı adla anılan bir mahalledir) ile çevrelenmiş, han, hamam, cami, mescid vb. anıtsal yapılarla belirlenen, şehrin ikinci bir merkezi diyebileceğimiz bir çarşı niteliğindedir.

Daha sonraki yüzyıllarda, Karaoğlan Çarşısı'nın da gelişmesi ve nitelik değiştirmesi ile bu ikinci merkez olgusu daha belirginleşecektir.

Doğanbey Mahallesi 16. yüzyılda şehrin en kalabalık mahallelerinden biridir ve ticaretin gelişimi, geleneksel sanatlar ve servis sektörlerinin gelişimi için bir potansiyel taşımaktadır.

I. SULU HAN (HASAN PAŞA HANI)

Taht’el-Kal’a (Tahtakale) Çarşısı’nın en önemli yapısı olan Sulu Han, Hasan Paşa Hanı olarak da anılmaktadır. Hasan Paşa Hanı’nın, II. Bayezid Devri emirlerinden Hasan Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir (ERGENÇ, Ö., 1973, S.6).

Hasan Paşa Vakfiyesi 1508 (914 H.)'de düzenlenmiş ve 1511(917 H.) tarihinde buna bir zeyl (Zeyl : Mektup, resmi yazılar ve kanun maddelerinin altına yazılan şey, ek.) eklenmiştir.
Hanın da bu tarihler arasında yaptırılmış olması gerekmektedir. Hasan Paşa' nın, Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde, 734 numaralı defterin, 114 -122 sayfaları arasında bir Arapça vakfiyesi vardır (KONYALI, İ.H., 1945, S.328-339).
(Hasan Paşa Vakfiyesi’nin 13x24 ebadında, 80 sayfalık meşin ciltli bir kitap olduğu ve Başbakanlık Arşivi, Tapu Defteri 438, sayfa 369 ile, Kuyud-ı Kadime Arşivi 558, 48a’da bulunduğunu belirtmektedir). (ERGENÇ, Ö., 1980, S.91).

Bu vakfiyede:

"Evkaf-ı merhum Hasan Paşa ki Akşehirde olan İmaretine vakfetmiştir, der nefs-i Ankara: Hammam-ı çifte der mahalle-i Balkıs; hammam -ı diğer mahalle-i Kafirköyü; Karbansaray der kub-i Taht’el-Kal’a, asiyabe’ş-şehir bi Uzunoluk....”‚ denilmektedir.

Hasan Paşa, evkafın günler ve aylar geçtikçe gelirinin masraflarını tamamen karşılayamayacağı endişesiyle Akşehir'de yaptırdığı cami ve imareti için aşağıda belirtilen yeni mülkleri vakfetmeyi gerekli görmüştür.

I-Belkıs Mahallesinde Çifte Hamam (Hasan Paşa Hamamı),

II-Kafirköyü Mahallesinde, nöbetleşe kadın ve erkeklere tahsis edilen hamam (Tahtakale Hamamı veya Keçeciler Hamamı),

III-Tahtakale Hamamına bitişik ardiye,

IV-Gene burada 63 odalı bir han ile bu hana bitişik 10 dükkan (Hasan Paşa Hanı / Sulu Han)

V. Bu hanın yakınında boyacılar için yapılan 4 dükkan.

Hakim, bu vakfiyeyi huzurunda vekaleti; Müderris Mevlana Abdullah İbni Teceddin ve Müderris zade Menteşe'nin şehadetleriyle sabit olan Mevlana Şemseddin Ahmed İbni İbrahim'in huzurunda tescil etmiştir.”

Hasan Paşa bu yeni vakıf için de Mevlana Seyyidi Ahmed İbni Ali'yi Mütevelli tayin etmiştir (KONYALI, İ.H., 1945, S. 329).

Hasan Paşa, sarayda yetiştikten sonra Konya Beylerbeyi olmuştur. 1503-1504 (909 H.) tarihinde Anadolu, 1505-1506 (911 H.) tarihinde ise Rumeli Beylerbeyi olmuştur. 1514 (920 H.) tarihinde Çaldıran Savaşında şehit düşmüştür (ERGENÇ, Ö., 1973, S.265).

Sula Han'ın (ya da Hasan Paşa Hanı'nın) yapılış tarihi üzerinde sanat tarihçileri arasında farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Mamboury ve Öney, Han'ın 1685 tarihinde (17. yy.) Şeyhülislam Mehmed Emin Cevayirzade tarafından Zincirli Camii'ye vakıf olarak yaptırıldığını söylemektedirler (MAMBOURY, E., 1934; ÖNEY, G., 1971, S.138-139 ve Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler I, 1983, S.462).

Zincirli Camii, 17. yy. ortalarında veya yüzyıl sonlarına doğru yapılmıştır. Öney, Sulu Han'ın ve Hasan Paşa Hamamı'nın Zincirli Cami'ye vakıf olarak yapıldığını belirtmektedir (ÖNEY, G., 1971, S.85).

Konyalı ise, Zincirli Camiinin Hasan Paşa Hamamı yerine yapıldığını yanlış olarak söylemektedir. Ancak, Hasan Paşa Hamamı, yukarıda belirtildiği gibi, 1511 (917 H.) tarihinde Hasan Paşa tarafından Akşehir'deki imaretine vakfedilmiştir. Ayrıca, Zincirli Caminin daha eski bir mescid yerine Şeyhülislam Mehmed Emin Ankaravi tarafından yaptırıldığı kabul edilmektedir (EYICE, S., 1972, S.112). Bir başkasının yaptığı camiye, bir diğerinin büyük vakıflar bırakmasının imkansız değilse bile tuhaf olduğu düşünülmektedir.

Bugün Zincirli Cami denilen eseri, Şeyhülislam Mehmed Emin Efendi ile ilgili gören dayanak noktası, cami içindeki bir levhadaki yazıdır. Semavi Eyice, Şeyhülislam Mehmed Emin Efendi'nin hayratı olan caminin, Zincirli Cami'sinin az aşağısındaki "Kazasker Cami" olması gerektiğini söylemektedir. Burası yıktırılırken içindeki levha da komşusu Zincirli Cami'ye konulmuş olmalıdır şeklinde bir açıklama getirmektedir.

Sulu Han'ın kitabesinin bulunmayışı sorunu güçleştirmektedir. Han'ın mimari özellikleri ve Ankara şehir merkezi tarihsel gelişimi göz önünde bulundurularak, ilk tarihleme (1511) doğru olduğu söylenebilir.

Hasan Paşa Hanı, vakfiyesine ve Tahrir defterlerine göre 63 odalı bir handır ve bitişiğinde 10 dükkan bulunmaktadır. Ancak, Sulu Han'ın Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi Restorasyon Bölümü tarafından hazırlanmış olan restitüsyon projesinde ise, Hanın bu sayıdan çok daha fazla (102) adet odası bulunduğu görülmektedir (ÖNEY, G., 1971). (Plan 6)

Han, iki ana bölümden meydana gelmektedir. Birinci kısım kareye çok yakın planlıdır, ikinci kısım ise asimetrik bir plana sahiptir ve ana bölüme bitişiktir. Ana bölümdeki oda sayısı, Hasan Paşa Vakfiyesinde belirtilen 63 sayısına eşittir.

Ayrıca, Hanın zemin katının giriş cephesinde Vakfiyede adı geçen 10 dükkanın izleri saptanmıştır. Adı geçen bu dükkanların, Hanın batı kenarında bulunan üç bölümlü arasta olduğu düşünülebilir. Ana bölümde avlu ortasında bulunan köşk mescidin 16. yüzyıl yapısı olduğu belirtilmektedir (ÖNEY, G., 1971, ERGENÇ, Ö., 1973, S.7).

Bütün bu verilerden, Han'ın ön kısmının 16. Yüzyılda (1511) yapılmış olduğu, 17. yüzyılda ise (1685) esaslı onarım ve eklentilerle (arka bölüm) yenilendiği ileri sürülebilir. ONGAN, H., 1958. 14 Mayıs 1583 - 12 Şubat 1584 Tarihler arasında kaydedilmiş ”Ankara’nın I Numaralı Şer’iye Sicili”, Vesika No: 734’de Hasan Paşa Hanı’nın tamir keşfi bulunmaktadır.
Hanın ilk inşa tarihinden yaklaşık 75 yıl sonra bu tarihlerde tamir gördüğü kayıtlardan anlaşılmaktadır. Aynı Şer’iye Sicilindeki bir başka vesikada; “Mezatta iken başka isteklisi çıkmayan Hasan Paşa Hanı’nın, Üveys adında birine icara verildiği” kayıtlıdır.

Ancak, aynı tarihli bir sonraki vesikada; "adı geçen Hanın, Yusuf tarafından arttırılarak üç yıl için 55 altına (=3300 Akça) kabul edildiği” belirtilmektedir.

Aynı tarihlerde, Atpazarında bulunan Bakır Hanı'nın üç yıl için 8000 akçaya kiraya verildiği düşünülürse, Sulu Han'ın şehrin ikinci derecede önemli bir kesiminde yer aldığını söylemek mümkündür.



Plan 6 . SULU HAN RESTORASYON PROJESİ (TUNÇER, M., 1985, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi Restorasyon Bölümü arşivi ve Vakıflar Gn. Md. arşivinden alınarak yeniden çizilmiştir)

16. yüzyıl yapısı 63 odalı büyük bir Hanın, onarıldıktan yaklaşık 25 yıl sonra yıkılıp, yerine bir başka hanın yapılması pek mümkün görülmemektedir. Sulu Han onarılmış, yenilenmiş ve ticari merkezin gelişmesi nedeniyle büyütülmüş olmalıdır.

Osmanlı-Türk Mimarisi, han ve kervansarayları üzerine incelemeler yapmış
Dr. Machiel Kiel'in de görüşüne göre, Sulu Han bir klasik devir eseri değildir.
Yani 14. veya 15. yüzyıl yapısı olamaz. Bu devir hanları çok daha dayanıklı ve sağlam olmakta ve yapım teknolojisi farklılıklar göstermektedir. Kiel'e göre, Sulu Han ya da Hasan Paşa Hanı 16. yüzyıl yapısı olmalıdır. Uzmanların bu konudaki fikir ve görüşlerini, tarihsel belgelerle birleştirerek, Sulu Han'ın 1508-1511 tarihlerinde inşa edilmiş olduğunu, 1584 tarihinde ve 1685 tarihinde olmak üzere iki kez onarım ve eklentilerle değişiklik geçiren bir yapı olduğu söylenebilir.

II. İBADULLAH CAMİSİ

Sulu Han'ın batısında bulunan İbadullah Camii, cephe düzeni, tavan işçiliği, mihrap ve tavan stili bakımından 17. Yüzyıl sonu veya 18. yüzyıla tarihlenen bir camidir

III. TAHTAKALE HANI

İbadullah Camii yanında, Sulu Han karşısında bir medrese bulunmaktaydı (KONYALI, İ., H., 1944). Sulu Han'ın kuzeyinde, şimdiki Ulus şehir halinin Han'a bakan girişine rastlayan yerde, 1929 Tahtakale yangınından önce Tahtakale Hanı bulunmaktaydı.
Bunun 18. Yüzyılın başlarında yapılmış, daha küçük ölçekli bir han olduğu Şer'iye Sicillerinden saptanmıştır. Ancak, bu devirden önce burada nasıl bir yapılaşma bulunduğu bilinmemektedir. Uzun Çarşı'ya açılan bir kısım esnaf çarşısının bulunduğunu söyleyebiliriz. Ergenç, incelediği devir Sicillerinde, bu yörede demirciler, kalaycılar vb esnafın yer aldığını söylemektedir.

IV. HASEKİ CAMİSİ

Tahtakale Çarşısı'nı belirleyen bir başka cami de “Haseki Camisi” dir. Bu Cami de 1929 yangınında tahrip olmuştur (Vakıflar Arşiv Defteri, s. 163, Sıra no:109).

V. TAHTAKALE HAMAMI

Alt Merkezin göstergelerinden biri olan “Tahtakale Hamamı” da, Aşağı Yüz’ de bulunmaktadır.

Ankara Şer’iye Sicili VIII/1220 (24 Temmuz 1641) ‘de şu kayıtlıdır. “Ankara Mahallatından Tiflisi Mahallesinde vaki bir tarafı benim mülküme ve bir tarafı Tahte’l Kal’a Hammamına...”
Tahtakale (Tahta’l-Kal’a) Hamamı, kitabesine göre 1461-1462 (866) tarihinde, Fatih Devri Anadolu Beylerbeyi tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca, hamam yanında 11 dükkan ve 2 değirmen bulunduğu anlaşılmaktadır. Tahta’l-Kal’a Hamamı, 16. Yüzyılın sonlarına doğru zaman zaman işletilmemiş, 17. Yüzyılın başlarında esaslı olarak onarılmış ve yılda 9-12 bin akçeye kiraya verilmiştir. Döneminin en işlek hamamlarından biri olan Tahtakale Hamamı da, yukarıda anılan yangında hasar gördüğünden Belediye tarafından yıktırılmıştır.

VI. KEÇECİLER HAMAMI

Ankara'nın incelenen bu döneminde, Karaoğlan Çarşısı'na açılan Keçeciler Sükunda (sokağı) bulunan ve Sulu Han'ı vakfeden Hasan Paşa'nın 1511-1512 (917 H.) tarihli vakfiyesine göre aynı vakfa ait olan bir hamam daha bulunmaktadır (KONYALI, İ. H., 1944, S.328-339., Evkaf-ı merhum Hasan Paşa ki, Akşehir’de olan imaretine vakf itmiştir, der nefs-i Ankara; Hammam çifte der Mahalle-i Belkıs, hammam-ı diğer der Mahalle-i Kafir Köyü).

Hasan Paşa’nın bu Vakfiyesi’ne göre, biri Belkıs Mahallesinde (günümüzde Hükümet Meydanı) bulunan “Çifte Hamam”, diğeri ise Kafir Köyü Mahallesinde (günümüzde Ulus Hali ve çevresi) bulunan “Keçeciler Hamamı” olmak üzere iki hamamı bulunmaktaydı. Çifte Hamam ve Keçeciler Hamamı olarak anılan bu yapılar da yok olmuştur.

VII. HALLAÇ MAHMUD MESCİDİ

Karaoğlan Çarşısı ile Tahtakale Çarşısı arasında bulunan “Hallaç Mahmud Mescidi” ise, kitabesine göre, 1545 (952 H.) tarihli bir yapıdır (ÖNEY, G., 1971, S.58).
Ali Oğlu Abdüllah Nebevi tarafından yaptırılmış olan bu Mescid; taş duvarlı, arada tuğla sıralı, kubbesi kurşun kaplı bir yapıdır. 1905 ve 1955 tarihlerinde onarılan yapı, şehrin bu kesiminin günümüze kadar ulaşabilmiş ender eserlerindendir.

VIII. DEBBAĞHANE VE ARABAPAZARI

Ankara’nın debbağları, şehrin kuzeyinde Bendderesi denilen yerde, dere kenarında yerleşmişlerdi. Sicillerde “Debbağhane Pazarı” olarak tanımlanan yerin de bu dere kenarına yakın olduğu anlaşılmaktadır. Debbağlar kullanılmaya hazır hale getirdikleri derileri bu pazarda pazarlamışlardır.

“Arabapazarı” (ya da Kağnıpazarı) ise, Öksüzce Mahallesi'nde, bugünkü Denizciler Caddesi başlangıcında, Turizm ve Ticaret Meslek Yuksek Okulunun arka kısmında yer almaktaydı (ERGENÇ, Ö., 1973). Üçüncü sura yakın olması nedeniyle, Ankara çevresinden gelen kişilerin alış-veriş yaptıkları bir yer olduğu tahmin edilmektedir.

Bütün bu anılan çarşı ve pazarlardan başka, “Hacı Murad Çarşısı”, “İskenderbey Çarşısı” gibi daha önemsiz ve yerleri tam olarak belirlenemeyen Ankara Çarşıları da bu devir çarşılarındandır.

TAŞHAN MEYDANI’NDAN ULUS’A BALIKPAZARI CADDESİ’NDEN ANAFARTALAR CADDESİ’NE

  TAŞHAN MEYDANI’NDAN ULUS’A BALIKPAZARI CADDESİ’NDEN ANAFARTALAR CADDESİ’NE FROM TASHAN SQUARE TO ULUS FROM BALIKPAZARI AVENUE TO ANA...