“Ankara Taşı” hakkında yazmak pek de kolay olmasa gerek.. Bu taş nedir, nerede bulunur, hangi ocaktan çıkar, nasıl işlenir, bilmiyorum doğrusu..
Köşe taşı, mezar taşı, sabır taşı, kaldırım taşı, her biri farklı şeyler, ama şiirlere konu olmuş, şarkılara yazılan “Ankara taşının” herhalde bir başka öyküsü olsa gerek.....
Kaldırım taşlarının, köşe taşlarının eskiden Ankara taşı olduğunu, büyük zorluklarla, dozer marifetiyle yerlerinden söküldükten sonra yerine, güzel görünümlü, ama iki-üç senede peynir gibi ufalanan köşe taşlarının konulduğunu birçok yerde gözledik.. Acaba sökülen o güzelim taşlara ne oldu? Bir bilen var mı?
Herhalde taş ocaklarında kırpılıp kırpılıp karo, kesme taş halinde geri gelmiş, yaya bölgelerine döşenmiştir diye düşünüyorum..
Roma Dönemi'nde Yapılan Augustus Tapınağı'nı bu güzel eserde okuyabilirsiniz..
Ankara’nın Cumhuriyet öncesinde birçok ana yolunda döşeli olan, Cumhuriyetin ilk yıllarında da, beton icad olunup mertlik bozulana kadar kullanılan, özellikle kaldırım kenarlarında, ya da bazı önemli yollarda döşenmesine devam edilen “Ankara Taşı”’na artık pek raslanamıyor..
Böylece, “Ankara’nın Taşı’na Bak, Gözlerimin Yaşına Bak” ünlü dizesindeki Ankara taşı da giderek, acaba nerede bu Ankara taşı denecek kadar ender hale geliyor..
Bendderesi’nin 1930’lu yıllarda çekilen fotoğrafında görülen ve Roma Döneminden kaldığı bilinen Su Bendi ile, Taş Köprü de büyük olasılıkla Ankara Taşından yapılmıştı.
Çünkü, Ankara Kalesinin surları, burçları da bu çevreden çıkarılan Ankara Taşındandı..
Hatta, Kalenin üzerinde heybetle yükseldiği yalçın, sarp, fethi olanaksız dağ kütlesi de Ankara Taşı idi. Yani bilimsel adı ile en sağlam kayaçlardan biri “bazalt”. Kökeninde jeolojik dönemlerde oluşmuş bir volkan kütlesi var...
Ankara Kalesi Bazalt Kaya Üzerinde Yükseliyor
“...Bazen geniş sağrısını rüzgara vermiş bir harp gemisi gibi, zaman ve hadiselerin denizinde çevik ve kudretli yüzer, bazen bir iç kale, bütün ümitlerin kendisinde toplandığı son sığınak olur, bazen bir kartal yuvası gibi erişilmesi imkansız yükselir..”
Ahmet Hamdi Tanpınar, unutulmaz eseri “Beş Şehir” inde Ankara Kalesi’ni böyle tanımlıyor..Okumadıysanız tavsiye ederim, bulun ve okuyun, okutun... 1946’da ilk baskısı yapılmış bu eserde İstanbul, Bursa’da Zaman, Konya, Erzurum ve Ankara’nın tarihini, unutulmaya yüz tutan özelliklerini, duygusal, şairane ve etkili bir tarzda okur ve hayale dalarsınız..
Bendderesi 1930'lu Yıllarda
Dönelim, Ankara taşına ve kullanımına; yüzyıllar öncesinden günümüze kadar ulaşabilmiş yapıların temelinde, duvarlarında Ankara Taşı yatıyordu. Eski Hamam (Eynebey hamamı), Mahmud Paşa Bedesteni, Kurşunlu Han, Sulu Han da bu yapılardandı..
Hatta onaltıncı yıl sonunda yıkılarak taşları gene inşaatlarda kullanılan ünlü “Üçüncü Sur” duvarının yapı malzemesinin bir kısmı da gene herhalde Ankara taşıydı. Gravürlerde bu sur duvarının ve Ankara’nın pitoresk görüntüsü, o dönemi canlandırmaya yeter sanırım.
Birinci Meclis olarak da kullanılan İttihat Terakki cemiyeti binası ve Taş Han’da bu yapıların en ünlülerindendi.
Aşağıdaki fotoğrafta İlk Meclis ve önündeki Ankara Taşı kaplama yol görülmekte..1980’lerde Ankara Palas karşısından itibaren bu yola gene taş kaplandı, ama daha sonra gene söküldü..Zaten nedendir bilinmez, herhalde bazı yollar beş kez, on kez sökülüp, yeniden döşenmiştir, bu nedenle de eğri büğrü olup tefsiye tutturulamaz!
Ulus Meydanı'na Ankara Taşı Döşenirken
Taş Han; o dönemin kaloriferli, telefonlu, sıcak sulu ünlü bir konaklama birimi idi. Ancak, bu yapı da yıkılarak yerine Sümerbank binası yapıldı..Halbuki bu yapı hem mimarisi, hem ölçeği, hem de yapı malzemesi bakımından Ulus Meydanı’nı tanımlayan anıtsal bir yapı idi..
Sözlerimizi gene Tanpınar’dan bir iki veciz cümle ile tamamlayalım;
“..Türk kültürünün kendinden evvel gelmiş medeniyetlerden kalan şeylerle bu kadar canlı surette rastgele karıştığı, haşır neşir olduğu pek az yer vardır.. Kalede ve onun eteğine serpilmiş mahallelerde Türk Velileri, Roma ve Bizans taşları ile sarmaş dolaş yatarlar..... “...Bu terkiplerden en manalısı İmparator Augustus’un şerefine toprağa dikilmiş mermer bir kaside olan Roma Mabedi’nin kalıntılarıyla yanı başındaki Hacı Bayram-ı Veli camiinin beraber teşkil ettikleri zıtlar mecmuasıdır. Bitmiş veya tam diyebileceğimiz hiçbir eser bu toprağın macerasını bu kadar güzel hulasa edemez..”
Sağlıcakla kalınız..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder