25 Ocak 2021 Pazartesi

KENTSEL ÇEVRE VE ÇEVRE ESTETİĞİ (2)

 

Kaynak : http://virtualreconstruction.com/wp/?tag=ephesus,


KENTSEL ÇEVRE VE ÇEVRE ESTETİĞİ (2)

Prof. Dr. Mehmet Tunçer

Çankaya Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

 

Bu yazının dizisinin amacı “Kentsel Çevre ve Çevre Estetiği” ilişkilerini tartışmak, sanat, estetik kaygı, kent ve mimarlık ilişkilerini irdeleyerek, yaşanabilir ve estetik kentlerin oluşturulmasına yönelik bazı öneriler geliştirmektir[1].

KENTSEL ÇEVRE NEDİR?

Kentsel çevre, yerleşik toplum düzenine geçildikten ve ilk kent yerleşik dokuları oluşturulduktan sonra insan yaşamının, özel ve toplumsal yaşamın geçtiği yaşam çevrelerdir. Kentsel çevreler, özel, yarı kamusal ve kamusal çevreler olarak sınıflandırılabilir. Kentlerde, gündelik yaşamın süregeldiği sokaklar, meydanlar, açık ve yeşil alanlar, çalışma mekânları, sosyal ve kültürel mekânlar, sanayi ve üretim mekânları hepsi bir arada “Kentsel Çevre” leri oluşturur.

Kentsel çevre aslında insan eylemlerinin, sosyal ilişkilerinin, dinlenme ve eğlence mekânlarının tümünü içeren kent alanlarıdır. Küçük, orta ölçekli ve büyük kentlerde kentsel çevrelerin mekânsal farklılıklar gösterdiği, açık alanların, toplanma mekânlarının ölçek ve niteliklerinin birbirinden oldukça farklı olduğu bilinmektedir.

Kentsel çevreler; mühendislik, mimarlık, kent planlama, peyzaj mimarlığı, endüstri ürünleri tasarımı gibi meslek disiplinlerinin ortaklaşa oluşturdukları, belirli bir zaman boyutundan başka bir zaman boyutuna geçildiğinde çeşitli nedenlerle değişime ve başkalaşıma uğrayan çevrelerdir. Savaşlar, deprem, yangın ve sel gibi doğal afetler, farklı merkezi ve kent yönetimlerinin ideolojik yaklaşımları kentsel çevrelerde değişime neden olabilirler.

Kentsel çevreler, kentin bulunduğu topoğrafya ve konum (deniz kenarı, nehir kenarı, çöl, dağ, orman içi gibi), iklim (karasal, kurak, yağışlı, çöl vd.)   ve yöresel yapım malzemesi ve yapım teknolojisi/ geleneklerine bağlı olarak farklılıklar gösterirler. Fiziksel çevre insanı da kapsayan doğal, kültürel, tarihi, sosyal ve yapay ögeleri içinde barındıran ve bu olguların birbiri ile sürekli ve değişken bir etkileşime uğradığı dinamik bir olgudur. Bir diğer ifade ile çevre canlıları etkileyen ve onlardan etkilenen karşılıklı etkileşimin söz konusu olduğu tüm faktörler bütünü olarak da tariflenebilir.

Anıtsal çeşme tesisatının iki katlı cephesi, bir Efes su kanalının muhteşem kent çeşmesi (Nympheaum) olarak inşa edildi. Claudius Aristion MS 114 öncesi. İmparator Trajan'a adanmıştı.

Kaynak : http://virtualreconstruction.com/wp/?p=662

Tarihi süreç içinde kentlerin gelişimi irdelendiğinde ilk büyük yerleşmelerin temel karakteristiğinin dini ve idari yapılar olduğu, yöneticilerin ve dini ruhban sınıfın yapılarının kent siluetinde belirleyici olduğu görülmektedir.

Bunun yanı sıra kent içinde oluşturulan bahçeler ve gerçekleştirilen bitkisel uygulamalar da çevre estetiğine gösterilen özenin yansımalarıdır. Mısır uygarlığı kentsel yerleşmelerinde izlenen anıtsal yapılanma, insan ölçeğini aşan kolonlu açık mekân kurgulanmaları, avlular, mekânsal biçimlenmedeki geometrik düzen ve formalizm, kent siluetinde belirleyici olan palmiye ağaçları, kumul alanların peyzaj özellikleri kentsel görüntünün/imajın temel ögeleri olmuştur[2].

Piramitler dünyanın tek ayakta kalan yedi harikasından biridir. Piramitlerin en büyüğü Firavun Keops’un kendisi ve karısı için yaptırdığı Gize’de yer alan Keops Piramidi’dir. Bu piramidin inşası için iki milyon üç yüz bin taş blok kullanılmıştır. Herodotos’a göre bu piramidin tamamlanması 20 yıl sürmüştür. Piramitin inşasında çalışanlar köleler değil, ziraatla uğraşan Mısırlı yerli halktır. Bu nedenle, ziraat işlerinin yoğun olmadığı zamanlarda inşaat yapılabiliyordu.

Kaynak : https://arkeokultur.com/misirda-roma-tapinagi-kalintilari-bulundu/

Mısır kentlerinde tapınaklar ve anıt mezarlar olan piramitler kent siluetindeki baskın yapılanmalar olmuştur. Biçim özellikleri açısından belirgin geometrik formların kullanıldığı yapılar ile informal kent dokusunun entegrasyonu sınırlandırılmış açık mekân kurgulanmaları ile sağlanmıştır.

 SANAT, ESTETİK ve KENT İLİŞKİLERİ

“Sanatsız kalmış bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuş demektir”.

Mustafa Kemal Atatürk

Sanat bir toplumun ilerlemesi ve çağdaşlaşması yönünde çok önemli katkıları olan anlayış bütünüdür. Sanat eğitimini tamamlamış ve yaklaşımlarında sanatın inceliğini kullanan bireylerin her alanda daha mutlu ve performansla çalıştığı gözlenmektedir. Sanat eserleri Babil, Hitit, Sümer, Mısır, Helenistik, Roma gibi uygarlıklarda mimaride, kentin kamusal alanlarında, meydanlarında, dini ve yönetimsel yapılarında, saraylarda vd. önemli kentsel ögelerde etkin olarak kullanılagelmiştir.

Babil, M.Ö. 23. yüzyıl civarında Aşağı Mezopotamya'da (şu anki Güney Irak civarında) Sümer ve Akad toprakları üzerine kurulmuş olan Babil (Babylon) ülkesinin antik başkentidir. Babil, en parlak dönemini Kral Hammurabi zamanında yaşamıştır.

(Kaynak : http://www.frmtr.com/kultur/1973519-babil-kulesi-ve-dillerin-ortaya-cikisi.html)

Birçok saray, tapınak, anıt mezar, kent meydanı, alışveriş mekânları, agoralar, sütunlu caddeler sanat eserleri ile özellikle heykel ve kabartmalarla, resimlerle süslenerek kente estetik bir görünüm verilmiştir. 

Kentlerin giriş kapıları, kent çeşmeleri (Nympheion) , hamamlar, Bouleterion (Kent Meclisi) yapıları,   özellikle Helenistik dönemde ve Roma döneminde görsel sanatların ve estetiğin somut örnekleri olmuşlardır.

 

Milet Kapısı, Milet Şehrinin liman tarafından girişinde yer alan görkemli bir eser. (Berlin’de Pergamon Müzesinde) (Kaynak : http://2.bp.blogspot.com)

Toplumların sanat geçmişi ve anlayışları, geleceğe bakışta gelişimi sağlarken sanat birikimi, zenginliği ve paylaşımı refahı oluşturan en önemli öğedir. Kentlerde ekonomik birikim, kapital oluşurken, her türlü sanat erbabının ve sanat eserinin kentlerde bir araya gelmesi, alınıp satılması zamanla artık doğal bir gelişim olarak görülmüştür. Kentsel kamusal mekânlar, kentin yönetimsel ve dini mekânları ağırlıklı olmak üzere sanatçıların eserlerini sergiledikleri, mimarlık eserleri ile birlikte olmazsa olmaz yapıtların yer aldığı mekânlar haline gelmişlerdir.

Mimarlıkta amaç, tümüyle bazı gereksinmeleri karşılamak için ortaya konan ürün aynı zamanda, bazı biçimler, oranlar, biçemler yoluyla bir sanat yapıtı haline gelebilir; bir kilisede, bir camide, bir konutta işlevsel ve estetik ögeler bir arada bulunabilir.

Sanatçı içinde bulunduğu yapıya eleştiri yapabilen, çözümler sunabilen ve toplumsal yapıyı biçimlendirecek bir oluşum sergileyebilen kişidir. Nitekim tarih boyunca sanat toplum adına sanatçılara bir takım görevler yüklemiştir. Bu doğrultuda sanat, işlevsellik açısından üretim nesnesi, diğer taraftan da her şeyden bağımsız bir anlatım dili olarak karşımıza çıkmaktadır. Kent ve sanat ilişkisi kaçınılmaz olarak bir estetik kaygı, bir güzellik arayışı içinde olmuş, her toplum, her kültür kendi kentini daha güzel, daha muhteşem ve erişilmez, daha yaşanabilir kılmak için sanata gereksinim duymuştur.

Sanat, eskiçağlardan bu yana usta-çırak ilişkisi içinde aktarılmış, çeşitli dönemlerde de sanat okullarında ve akademilerde öğretilmiştir. Bu özellik “sanatın”, “zanaat“ ile akrabalığını gösterir. Zanaatkâr ile sanatçı arasında eskiçağlarda bir ayrım olmadığı gibi, toplumsal üretim içinde, teknik nesneler ile sanat nesneleri arasında da bir kopukluk yoktu. Selçuk ve Osmanlı dönemlerinde de zanaatkârların belirli sokaklarda ve hanlarda toplandıklarını ve bir Lonca Sistemi içinde üretimlerini sağladıklarını biliyoruz. Hatta bu zanaatkârların (sanatkârlar) çalıştıkları ve ürettikleri kesimler, kentlerin alışveriş ve üretim mekânlarını tanımlamakta be günümüzde hala kullanılmaktadır.

Ankara’da Sulu Han, Çıkrıkçılar Yokuşu, Demirciler, Bakırcılar Çarşıları, Bursa’da İpek Han, Koza Han, İstanbul’da Kapalı Çarşı, Mahmudpaşa Çarşıları yüzyıllardır geleneksel üretim ve satışın yapıldığı, halen de kentlerin en ilgi çekici ve turistik kesimleridir. Buradaki üretim tarzına bağlı olarak kentler şekillenmiş ve yapılar, içindeki üretim tarzlarını yansıtacak şekilde görsel ve estetik değer kazanmıştır.

Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Kurşunlu Han; Osmanlı Dönemi (15.yy) Yapılar : Günümüze kadar ulaşmış hala çok önemli kullanımlara ev sahipliği yapan Ankara’nın önemli anıt eserlerindendir.

    

Bursa İpek Han diğer tarihi Osmanlı Dönemi Han ve çarşılar gibi Bursa’nın tarihsel kimliğinin ve dönemin estetik anlayışının simgesidir.

Antik Çağ’da yaşayan bazı yaratıcılar da (Pheidias, Apelles, Sophokles, Euriphides) sanat yeteneğini biliyor ve sanat yapıtlarının güzelliğini anlıyorlardı. MÖ 450–400 yıllarında büyük heykeltıraşların sert üslubun çerçevesinin dışına çıktıkları daha eski dönemlerde de var olan bazı sorunların değerlendirilmesi için başka yollar izlemeye başladıkları görülüyor. Bu dönem heykeltıraşları her şeyde önce tanrı heykellerini ele almakta bu heykellerde vücut ile elbise arasındaki ilişkilere, vücudun çeşitli kısımları arasındaki oranlara ve çeşitli bir çehre ifadesine önem vermekte ve güzelliği bozabilecek herhangi bir şekil ya da hareketten kaçınmaktadırlar. Bu zamanın sanat merkezleri arasında Atina tabii olarak birinci yeri almakta ve bu kent birinci sınıf heykeltıraş ve ressamlarla dolup taşan bir ekol haline gelmiş bulunmaktadır.

Yunan heykel sanatındaki değişimlerde incelemeler yapacak olursak kültür ve sanattaki gelişimi daha iyi kavrayabiliriz. Bu gelişmelerin ilki, siyasi tarih ve sosyal yaşamdaki değişimler ikincisi ise ticaret ve bunun doğal sonucu olarak kültürel ilişkilerin artması, etkileşimlerin çoğalması sonucu yaşanan gelişmelerdir. Bu iki etken sonucu gelişen Helen toplumu önce eserlerinde, ilişkide bulunduğu kültürlerin sanatında gördüklerini taklit etmiş, daha sonra kendi öz kültürü ile sentezlemiş ve son aşamada kendine has bir sanatsal kültür oluşturmuştur.

Forum, tapınaklar, tiyatrolar, amfi tiyatrolar, bazilikalar, caddeler, atölyeler, kenar mahalleler, hamamlar, meyhaneler, çamaşırhaneler, değirmenler, fırınlar, hanlar Helen ve Roma kentlerinin önemli anıtsal yapılarıdır .

 

Burdur, Sagalassos Antik Şehrinde, Antoninler Çeşmesi Restorasyon Projesi

(Kaynak : http://www.burdurmuzesi.gov.tr/sagalassos1.htm)

Yüzyıllar boyunca sanat da tıpkı insan, toplum, bilim gibi sürekli değişim göstermiştir. Kentsel alanlarda ve mimaride sanat eserlerinin kullanımı Avrupa’da Rönesans ile doruk noktasına ulaşmıştır.

Sanatçılar özellikle zenginler ve soylular tarafından, Papalık, krallıklar ve diğer yöneticiler tarafından desteklenmişlerdir. Buna en güzel örneklerden biri Floransa’da Medici ailesi tarafından desteklenen Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni (1475–1564)  ‘nun kente kazandırdığı şaheserlerdir.

     

Floransa Kenti ve Duomo (solda), Palazzo Medici Riccardi  (sağda) 

Kentlerde birçok anıtsal yapı, bunları süsleyen heykel, çeşme ve meydanların oluşturduğu makro form, belli bir koruma planı ve yönetim planı çerçevesinde korunarak günümüze kadar ulaşması durumunda, kentler bir UNESCO Dünya Mirası olarak belirlenir. Pek çok görsel ve estetik değer bir arada önemli bir kültürel turizm çekim noktası olur. Buna en güzel örneklerden biri de Floransa Şehri’dir.

Anıtsal Yapıların Kent Makroformunu Belirlediği Tarihi Kent: Floransa

Sanat ve sanatçı her an kendini ve sanatını yeniden gözden geçirmeyi ve yeniden ele almayı gerekli kılmaktadır. İnsan güzeli, çirkinden, doğruyu yanlıştan ayırabilmek için sanatı bir süzgeç olarak kullanarak iyiyi kötüden ayırma yeteneğini güçlendirmektedir. İnsan sanat ile alabildiğince özgürleşmekte ve çevresini, kentini başka gözle görmekte ve algılamaktadır.

Malraux’un da dediği gibi, “sanat, bir karşı yazgıdır” (L’art est un anti-destin); yazgının üstündedir, onu aşar.

Her türlü duygunun alımlanmasını ve iletilmesini amaçlayan sanat, bu yüzden negatif kaosa karşılık pozitif bir kaos olarak algılanır. Bu pozitif kaos içinde insanın eli yüreği ve kafası birlikte yol alır; yine bu yaratıcı etkinlik içinde sezgi, duygu, imgelem ve duyu organları bir arada çalışır[3].

Bir sonraki yazımızda “Sanayi Devrimi Ve Sonrası” ve “Osmanlı-Türk Sanatı Ve Mimarlık” ta kentsel çevre ve estetik kavramını inceleyeceğiz.  

 Corona günlerinde hoşça kalın, evde kalın, sağlıcakla kalın..

                                                                                                           

 

SOSYAL ÇEVREBİLİMİNE GİRİŞ KİTABI

Kitap Açıklaması


Çevre sorunsalına çözüm bulma çabaları birinci derecede bilim dünyasını etkilemiş, değişik bilim dalları, her biri kendi çevresinden çevreyi tanımak, tanımlamak ve sorunları gidermek amacıyla araştırmalara başlamışlardır. Bu çalışmalar göstermiştir ki; çevre sorunları niteliği gereği tüm bilim dallarını ilgilendirmekte ve disiplinlerarası yaklaşımla çalışmaların başarı şansı artmaktadır. 8u saptamaya koşut olarak pek çok ülke üniversitelerinde çevrebilimleri, çevre araştırmaları programları düzenlenmeye başlamıştır...

Sosyal Çevrebilim adını taşıyan bu derleme Sosyal Çevre Bilimleri programında görev alan ve bu programda yetişen akademik kadronun bize bir yirminci yıl armağanı olmaktadır. Derlemede yer alan 17 makale yalnızca çevreyi değişik yönlerden incelemekle yetinmemektedir. Derlemenin çekiciliği, bizi bu konularda yeniden düşünmeye, zihnimizde yeni kapılar açmaya da yönlendirecek olmasıdır.
-

Prof. Dr. Can Hamamcı-
(Tanıtım Bülteninden)

Not : Yukarıdaki yazı, Sosyal Çevrebilimine Giriş Kitabı'ndan yayınlanmış ve geliştirilerek yenden ele alınmıştır.  

https://www.idefix.com/Kitap/Sosyal-Cevre-Bilimleri/Kolektif/Bilim/Ekoloji-Cevre-Bilim/urunno=0000000645598

Sayfa Sayısı: 534       Baskı Yılı: 2015      Yayınevi: Siyasal Kitabevi

 

 

 

 



[1] Tunçer, M., 2013-2014, Sosyal Çevrebilimine Giriş Kitabı,: “Kentsel Çevre Ve Çevre Estetiği”. Siyasal Yay., Ank.

[2] Erdoğan, E., 2006, “Çevre Ve Kent Estetiği”, ZKÜ Bartın Orman Fakültesi Dergisi, Cilt:8 Sayı:9, S.69-70.

 [3] Bozkurt, N., 2000, “Sanat ve Estetik Kuramları”, ASA Kitapevi, İst., S. 7-9.

24 Ocak 2021 Pazar

KENTSEL ÇEVRE VE ÇEVRE ESTETİĞİ (I)

 

Antik Roma Dönemi Maketi 

KENTSEL ÇEVRE VE ÇEVRE ESTETİĞİ (I)

Prof. Dr. Mehmet Tunçer

Çankaya Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü


Bu yazının dizisinin amacı “Kentsel Çevre ve Çevre Estetiği” ilişkilerini tartışmak, sanat, estetik kaygı, kent ve mimarlık ilişkilerini irdeleyerek, yaşanabilir ve estetik kentlerin oluşturulmasına yönelik bazı öneriler geliştirmektir[1].

Tarih boyunca insanlar içerisinde yaşadıkları yapılarda olduğu kadar yarattıkları fiziksel çevrelerde de güzellik, sanatsal ve estetik nitelik aramışlar ve bu kaygı ile çevrelerini düzene sokma arayışında olmuşlardır. Doğal ve insan yapısı kültürel ögelerin bir araya gelmesi ile biçimlenen kentler onu oluşturan parçalardan farklı nitelik taşıyan bütünlerdir. Gerek tek yapıların gerekse yapı ve açık yeşil alanların bir araya gelerek oluşturdukları çevrenin yalnızca insanın biyolojik gereksinmelerini karşılayan işlevsellik değil, aynı zamanda psikolojik, entelektüel gereksinmelerini de karşılayan estetik nitelikler de taşıması gerekmektedir[2].

PRAG KENTSEL ESTETİK AÇISINDAN DÜNYANIN EN GÜZEL ŞEHİRLERİNDENDİR

Estetik; Eski Yunanca ’da algı, duyu anlamına gelen “Aisthesis”, “Aisthetikos” kelimelerinden gelmektedir. Duyum, duygu ve algı yolu ile insanın güzel olanı kavraması, güzellik ve güzelliğin insan zihin ve duygularındaki etkisi, güzelin algılanması ile ilgili şey olarak tanımlanmaktadır. Estetik güzelin ve güzel sanatların yapısını inceleyen bir felsefe dalıdır. Yunan estetiğinde “güzellik” var olan herhangi bir nesnenin/varlığın sıfatı olup genelde varlığın kendi iç düzeni ya da çeşitli varlıkların uyumlu topluluğu olarak tanımlanmaktadır. 

Roma’lı felsefeci Plotinos ise (M.S. 205-270) güzelliği psikolojik ve metafizik boyutları ile değerlendirmiş ve güzelliğin uyumdan farklı bir şey olduğunu, duyumla hissedilen basit bir olgu olmadığını; sanat ve çevre oluşumunda güzelliğe yaklaşımın metafizik olması gerektiğini vurgulamıştır.

  

İSTANBUL TARİHİ YARIMADA KENTSEL ESTETİK AÇISINDAN DÜNYANIN EN GÜZEL MEKÂNLARINDANDIR

Estetik yalnızca sanattaki güzeli, dolayısı ile sadece sanat felsefesini değil, doğadaki güzeli de kapsar. Öte yandan sadece güzel nesneyi değil, aynı zamanda güzelin öznel ve tinsel yaşanışını ve yaratılışını da içine alır. Güzellik ve sanat, Platon’dan beri felsefi düşüncenin konusu olmuştur.

Estetik gündelik yaşamın her boyutu ile ilgilidir. Estetik, 20. yüzyıl ortalarından bu yana, felsefenin önemli ilgi alanlarından biri haline gelmiştir. Bunda en büyük etken, kuşkusuz kültür ve sanatın insan yaşamında, kentlerde, yaşam çevremizde ve insanı anlamada önemli bir rolü olduğunun anlaşılması olduğu kadar, bunların aynı zamanda ekonomi ve politikada kullanılır olmalarıdır.

20. YÜZYILDA ŞEHİRLERDE GÖKDELENLERİN İNŞASI İLE ESTETİK BAKIŞ AÇISI DEĞİŞMİŞTİR

Eğer kültür ve sanat insanı insana anlatan ve temsil eden en önemli yorumlar ise, hem sanat hem de kültürün teknik ve şiirsel tüm boyutlarını içeren ve tarihsel bir insan ürünü olan kenti en başta ilgilendirmesi gereken unsurlardan biri estetiktir[3]. Kent estetiği öncelikle insanın kentte yaşantısını, sağlıklı bedensel, ruhsal ve sosyal durumunu ilgilendiren bir olgudur.

Son yıllarda “Kent Estetiği” sözcüğünün sürekli olarak gündeme gelmesi de estetiğin kent yaşamının bozulması karşısında çare olarak sunulan süslemeler ve tali çözümler ile ilgili olduğuna dair yanlış kanıya işaret etmektedir.

KENT NEDİR? KENTİN BİLEŞENLERİ NEDİR?

Bu alt-bölümde kent, kentleşme, kentsel çevre, çevre ve kent estetiği tanımlanarak, estetik olgusu kavramsal olarak irdelenmiş, kentsel çevrelerde kimlik, kentsel görüntü ve estetik değerler kuramlarına değinilerek, kentlerin kent tanımına hak kazanabilmeleri için sahip olmaları gereken estetik değerler ve kentsel tasarım yaklaşımları tartışılmıştır.

Bir kent, insan neslinin yüzyıllar boyunca oluşturduğu maddi ve manevi birikimlerinden oluşur. Yüzyıllarca, bazen binlerce yıllık deneyimlerle oluşmuş mühendislik, mimarlık eserleri ve çevresel değerler bir kentin bütününü tanımlar. Bir kent aynı zamanda sosyal, ekonomik ve kültürel değerlerin birleşiminden ve fiziki mekânı oluşturan yapıların içinde yaşayanların gelenek, görenek, etnik, dinsel ve estetik değerlerinden oluşur. Örneğin Anadolu’da binlerce yıllık tarihsel ve kültürel birikime sahip Kaş (Antiphellos) ve Bergama (Pergamon) Kentleri bünyelerinde önemli mimari ve estetik değerler barındırmaktadır.

    

ANADOLU’NUN EN ESKİ KENTLERİNDEN KAŞ (SOLDA) VE BERGAMA (SAĞDA)

Kenti oluşturan sokaklar, meydanlar (agoralar, piazza’lar), çalışma ve barınma mekânları, sütunlu yollar, dinlenme ve rekreasyon amaçlı açık ve yeşil alanlar, amfi-tiyatrolar, sanayi alanları, kamusal alan ve yapılar, sosyal ve kültürel yapılar, dinsel yapılar bütünü genellikle belirli bir plan dahilinde gelişmiştir.

Örnek olarak Venedik kenti bütünüyle mimari, sanatsal, estetik özellikleri ile ünlüdür. San Marco Meydanı ise dünyanın en güzel, çevresindeki anıtsal yapılarla birlikte en estetik mekânlara sahip ve tanımlı meydanlarındandır  .

   

DÜNYAYIN EN GÜZEL ŞEHİRLERİNDEN VENEDİK SAN MARCO MEYDANI

DÜNYAYIN EN GÜZEL ŞEHİRLERİNDEN VENEDİK, CANALE GRANDE

Ancak birçok Osmanlı-Türk Kentlerinde olduğu gibi belirli yönlendirici bir plan olmadan, kamusal büyük külliyelerin, geleneksel mimarinin yönlendirmesi ile gelişen kentler de bulunmaktadır. Kentlerin tarihsel dokuları, tarihi çekirdekleri de (Historic Core) çoğu zaman belirli bir yönlendirici planlama olmadan zaman içinde oluşmuş yapı ve yapı gruplarından, sokak ve meydanlardan oluşmuşlardır.

Kentlerin kimliklerini kazandıran ve simgeleyen önemli kentsel mekanlarda, bozulma, çirkinleşme, sağlıksızlaşma, çöküntü alanına dönüşüm vb. gibi olgular oluşmaktadır. Kent Plancılarının düşüncelerini ve planlarını bir çevrenin tasarımı ölçeğinde ayrıntılandırmamaları, mimarların ise daha üst ölçekleri, mimarlık alışkanlıkları dışında ele alamamalarından dolayı bu iki disiplin arasında, sorunlu kentsel çevrelerde çözüme ulaşmanın en doğru yolunu kent planlama ve mimarlık arasında bir ölçek olan kentsel tasarım oluşturmaktadır.

 

EFES ANTİK KENTİ YAPILARI MİMARİ VE ESTETİK AÇIDAN UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİNDEDİR

Kent tanımlarında genellikle belirli nüfus büyüklüğüne sahip olmak ve teknik ve sosyal/kültürel donatı altyapısına sahip olmak gereklidir. Toplumsal değişmeyi etkileyen temel faktörler arasında “Çevre” yer almaktadır. Doğal çevre ve insan yapısı çevrenin bileşiminden oluşan kentsel çevre bu faktörlerin başında gelir.

 

İSTANBUL’UN GİDEREK YOK OLAN TARİHSEL ÇEVRESİ KENTSEL ESTETİK AÇISINDAN ÖNEMLİ MEKANLARDIR

Tarihi, kültürel ve doğal değerlerin varlığı, bir kentin yaşam alanlarının ve mekânlarının niteliğini artıran önemli girdilerdendir. Geçmişin doğal ve kültürel değerlerine sahip çıkılması, bunun sürdürülmesiyle kentsel mirasın yaşatılması, kent hafızasının oluşturulmasında önemli kıstaslardan birini sağlamaktadır.

Değerli hocam Ruşen Keleş’e göre sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan kent; sosyal hayatın mesleklere, işbölümüne, farklı kültür gruplarına göre organize edildiği, kurumlaşmaların yoğunluk kazandığı, karmaşık insan ilişkilerinin bütün bir günlük yaşayışı etkilediği yerleşme merkezi olarak tanımlanmaktadır[4].

Kent, civar yerleşmelerin ekonomik faaliyetlerini denetleyen, ona göre uzmanlaşan, üretimi gerçekleştiren ve bunun sonucunda toplumsal ve idari yönden de çevresi üzerinde denetimci bir görev üstlenen yerleşme birimi şeklinde ifade edilmektedir [5] .  Nitekim son yıllarda estetik ile ilgilenen felsefecilerin buluşmalarında kent analizleri önemli yer tutmaya başlamıştır. Tarım ve sanayi devrimi ile insanın yaşamı ve yaşadığı çevre kapsamlı olarak değişmiştir.

Kentler; yaşlı, genç, çocuk, kadın, erkek, yerli ve yabancı herkese ait ve açık bir kültür alanıdır. Kenti oluşturan yapı, yapı grupları, sokaklar ve meydanlar ve diğer tüm mekânlar aslında insan ömrünün doğumdan ölüme kadar geçtiği yaşam alanlarıdır. Bu alanların nitelikleri insan psikolojisini olumlu veya olumsuz etkilemekte, sosyal, kültürel ve folklorik değerler kent mekânlarını şekillendirmektedir.

İSTANBUL BEYOĞLU (PERA) BÖLGESİ KÜLTÜREL BAKIMINDA KOZMOPOLİT YAPISI İLE ÖNEM TAŞIYAN BİR BÖLGEDİR

Kentsel alanlarda tüm yaşama mekânlarının, kentin doğasına, çevresel güzelliklerine, biyolojik çeşitliliğine,  tarihi ve kültürel yapısına uygun çağdaş tasarımlarla estetik nitelikler taşıyan mekânlar olmasına önem verilmelidir.

Tarım devrimi sonucunda yerleşik hayata geçilmiş ve köy yerleşim yerleri ortaya çıkmıştır. Sanayi devrimi sonucunda ise bugünkü anlamda modern kentler kurulmuştur. Kentlerin kurulması ile birlikte insanların doğayla, toplumla ve birbirleriyle olan ilişkilerinde meydana gelen değişiklikler toplumsal değişimin bir göstergesi olmuştur.

Kentlerin tarihsel gelişimini incelediğimizde, çevre koşullarının iyileştirildiğini, tarım ve hayvancılığın ortaya çıkarak ilk göçebe olmayan ilk yerleşik mekânlara geçildiğini görmekteyiz. İlk insan yerleşimlerine Anadolu’daki ilk örneklerini Çatalhöyük, Alacahöyük gibi prehistorik yerleşimlerde görmek olasıdır.

Bu ve buna benzer alanlarda ilk konut ve konut çevresi tasarımları ortaya çıkmış, gezgin avcılık ve toplayıcılık kültürleri, yerleşik tarım topluluklarına dönüşmüşlerdir. Güvenlik, barınma, soğuk, sıcak ve yağmurdan korunma, yiyecek ve diğer ev aletlerini, av araçlarının korunması ve aile yaşamının sürmesi açısından yapı yapımına ilişkin malzeme ve teknoloji kullanımı gelişmiştir. Bu yapıların bir araya gelişi ile konut dokuları oluşmuş, ilk tapınma mekânları ile ruhban sınıfın ve idareci ve savaşçı sınıfların gösterişli mekânları ile kent denilen yerleşim dokuları ortaya çıkmıştır.

ÇATALHÖYÜK ‘ÜN MÖ 6200 YILLARINA TARİHLENEN İLK HARİTASI (Duvar resmi)

(Kaynak : http://makingmaps.files.wordpress.com/2008/09/catal_map_1964.png)

İlk yerleşimler büyük akarsuların suladığı verimli topraklarda; tarım ve hayvancılığa uygun Dicle ve Fırat’ın suladığı Mezopotamya’da, Nil Vadisinde, İndus Nehri kenarlarında, Çin’de Hoang-Ho’ da gelişmiştir. Bu insan yerleşimleri doğal çevre ile bütünleşmiş, doğal yapı malzemelerini ve doğadan alınan malzemeleri (kerpiç, ahşap, taş, kiremit vd.) kullanmışlar, bazen de savunma amacı ile yüksek tepelere kurulmuşlardır .

 

YÜZYILDA YAPILAN BU RESİM, MEZOPOTAMYA KENTLERİNDEN NİMRUD VE SARAYLARINI GÖSTERİYOR. KENT, M.Ö. 9. YÜZYILDA İNŞA EDİLMİŞTİR.

(Kaynak: http://www.asunundefterinden.com/kayipdunyalar/mesopotamia/meso-1.htm)

Kentin zaman içindeki mekânsal şekillenmesinde yönetim, ticaret, sanayi, liman kentleri, eğitim ve kültür kentleri olarak biçimlendiğini ve bu tipolojiye bağlı olarak geliştiğini görüyoruz. Ancak, sanayileşme, hızlı ve sağlıksız kentleşme gibi süreçlerle doğal çevre değerleri ile birlikte yerleşmelerin tarihsel-kültürel kimlikleri de ortadan kalkmaktadır. Uygarlıkların beşiği olarak bilinen ve değişik uygarlıklara tanıklık etmiş bulunan kentler, günümüzde artık, ne yazık ki; kendi doğal-tarihsel-kültürel-estetik kimliklerinin de hızla yitirildiği mekânlar olmaktadır.

Sanat bir toplumun ilerlemesi ve çağdaşlaşması yönünde çok önemli katkıları olan anlayış bütünüdür. Bir sonraki yazımızda “Sanat, Estetik Ve Kent İlişkileri” ni ele alacağız.

Corona günlerinde hoşça kalın, evde kalın, sağlıcakla kalın..

SOSYAL ÇEVREBİLİMİNE GİRİŞ KİTABI

Kitap Açıklaması


Çevre sorunsalına çözüm bulma çabaları birinci derecede bilim dünyasını etkilemiş, değişik bilim dalları, her biri kendi çevresinden çevreyi tanımak, tanımlamak ve sorunları gidermek amacıyla araştırmalara başlamışlardır. Bu çalışmalar göstermiştir ki; çevre sorunları niteliği gereği tüm bilim dallarını ilgilendirmekte ve disiplinlerarası yaklaşımla çalışmaların başarı şansı artmaktadır. 8u saptamaya koşut olarak pek çok ülke üniversitelerinde çevrebilimleri, çevre araştırmaları programları düzenlenmeye başlamıştır...

Sosyal Çevrebilim adını taşıyan bu derleme Sosyal Çevre Bilimleri programında görev alan ve bu programda yetişen akademik kadronun bize bir yirminci yıl armağanı olmaktadır. Derlemede yer alan 17 makale yalnızca çevreyi değişik yönlerden incelemekle yetinmemektedir. Derlemenin çekiciliği, bizi bu konularda yeniden düşünmeye, zihnimizde yeni kapılar açmaya da yönlendirecek olmasıdır.
Prof. Dr. Can Hamamcı-
(Tanıtım Bülteninden)

Not : Yukarıdaki yazı, Sosyal Çevrebilimine Giriş Kitabı'ndan yayınlanmış ve geliştirilerek yenden ele alınmıştır.  

https://www.idefix.com/Kitap/Sosyal-Cevre-Bilimleri/Kolektif/Bilim/Ekoloji-Cevre-Bilim/urunno=0000000645598

Sayfa Sayısı: 534       Baskı Yılı: 2015      Yayınevi: Siyasal Kitabevi

 



[1] Tunçer, M., 2013-2014, Sosyal Çevrebilimine Giriş Kitabı,: “Kentsel Çevre Ve Çevre Estetiği”. Siyasal Yay., Ank.

[2] Erdoğan, E., 2006, “Çevre Ve Kent Estetiği”, ZKÜ Bartın Orman Fakültesi Dergisi, Cilt:8 Sayı:9

[3] Erzen, J., (Ed.), Aralık 2010,  “Kent Estetiği”, TMOBB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Dosya 23.

[4] Keleş, R., (1998), “Kentleşme Politikası”, Ankara, S.19.

[5] Ortaylı, İ. (1979), “Türkiye İdare Tarihi”, Ankara: TODAİE Yayınları, S.194. 

 

1957 Ankara Seli ve Ankara'nın Dereleri : Mehmet Tunçer Sunumu (18.10.2024)

  "1957 Ankara Seli ve Ankara'nın Dereleri" ‼️ 11 Eylül 1957 tarihinde Hatip Çayı (Bent Deresi) taşkınının yol açtığı sel, Ank...