Prof.
Dr. Mehmet Tunçer
Çankaya Üniversitesi,
Şehir ve Bölge
Planlama Bölümü
Öğretim Üyesi
Ankara Kulübü Derneği Üyesi
Ankara
Kulübü Derneği’nin Kurulduğu Yıllardan Günümüze;
27 ARALIK 2019’Da (YENİDEN)
ANKARA’YA GELSE İDİ...
Ankara Kulübü Derneği’nin kurulduğu yıllardan bugüne Başkent Ankara hem
nüfus, hem ekonomi, hem de yayıldığı alan olarak inanılmaz büyümüştür. Ancak,
Cumhuriyetin başlarında hedeflenen “Çağdaş” ve “Planlı” bir Başkent hedefine ne
yazık ki ulaşılamamıştır. Ankara, arkeolojik değerlerinin ve tarihi kent dokusunun
çoğunu, derelerini, çaylarını, bağlarını ve verimli tarım topraklarının büyük
bir kısmını yok ederek büyümüştür.
Bu yazıda; 27 Aralık 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in Ankara’ya ilk
gelişinin 100. Yılında anmak, bu günlerde yeniden Ankara’ya gelse idi neler olurdu diye düşünmek
istedim…Bu yazı aynı zamanda günümüz şehirleşmesinin de kısa bir eleştirisi bağlamında
yazılmıştır.
2018 yılı 27 Aralığında, Dikmen sırtlarından yeniden Ankara’ya gelse
idi, gene Seymenler O’nu karşılar ve Ankara Türkülerini dinleyerek mutlu
olurdu.
Sanırım Mustafa Kemal Paşa yeniden Ankara’ya gelse idi arayacağı ilk
şey, Dikmen sırtlarındaki Bağ evleri ve onu karşılayan coşkulu Seymenler
olurdu.. Ankara’nın bozkırını, Ankara Ovası’nın yeşil/sarı/kırmızı renklerini
ve yalçın Kale siluetini arardı..
DİKMEN SIRTLARINDA ATATÜRK’Ü KARŞILAYAN SEYMENLER
Dikmen’deki anıtı görür, “Keşke her
yere anıt dikmek yerine, gerçekten benim
düşüncelerimin izinde gitseydiniz“ der miydi bilemem..
“Benim manevi
mirasım bilim ve akıldır….Hayatta en hakiki mürşit (Kılavuz, öğretmen) ilimdir
ve en büyük savaş cahilliğe karşı yapılan savaştır” diyen Mustafa Kemal’e okuma yazma oranının arttığını ancak cehaletin o
kadar da azalmadığını söylememek gerekli..
Gecekonduları, kaçak yapıları, imar barışına sokulan kent suçu rant yapılarını,
blokları görmemesi çok iyi olurdu.. Gecekonduların bir kısmını yıkıp
dönüştürdük, ama bu defa da aşırı eğimde çok katlı bloklar, zaman zaman yağışta
kayan apartman blokları ile doldurduk her yeri..
Güvenpark’ın köşesinden otobüs, minibüs durakları için yer ayrıldığını,
miras olarak bıraktığı Orman Çiftliği’nin her köşesinden kırpıldığını,
neredeyse yok edildiğini görür ve sanırım kızardı.. Kızılay binasının
yıkıldığını, yerine rant kulesi yapıldığını görmesin aman.. Çatısında büyük bir
amblemin yer aldığı sarı üç katlı Kızılay Binası çoktan yıkıldı ve yerine dev
bir çarşı merkezi yapıldı. Artık bahçesinde Kızılay maden suyu içilerek serinlenen
küçük büfeyi göremiyoruz. Kızılay binası, önündeki bahçesi, küçük havuzu, maden
sodası otuz sene öncenin anısıdır sadece…
Ancak, Göksu Parkı, Altınpark, Seymenler Parkı, Kuğulupark gibi çağdaş
ve nitelikli parklarda biraz dinlenir, kahvesini yudumlar ve kızgınlığı
geçerdi..
YOK EDİLEN YENİŞEHİR VE BULVAR, GÜVEN ANITI, SOL KÖŞE YIKILAN KIZILAY
BAHÇESİ
Ankara'nın ilk Nazım
Planı yarışma sonunda kazanarak Türkiyeye gelen şehircilik uzmanı Jansen’dir, Plan
1932'de onaylanarak uygulamaya konmuştur.. Başkent olduktan sonra Mustafa
Kemal'in de yarışma sonucu planları incelediği bilinir.
Jansen, bu kadim Anadolu
şehrinden çağdaş bir başkent yaratmak için sonsuz bir heyecanla kolları sıvar. Bilinen
bir meşhur sözü vardır. "Yepyeni bir
şehir kuracaksınız, dünyaya yepyeni ve çok güzel bir örnek vereceksiniz"…
"Biliyorsunuz, Avrupa şehirlerinin hemen hepsi
motordan önce yapılmıştır. Motor eski nizamları ve anlayışları altüst etti. Ben
size şehircilik sanatının son sözlerini getiriyorum." demişti.
Mustafa Kemal Paşa, planlı kentleşme, çağdaşlaşma uğrunda bu kadar
mücadele verip de, makro plansız her yöne doğru gelişen Ankara’ya şaşardı..
Prof. Jansen’in 1938 yılı sonunda işine son verildiğini öğrenince; “planlı kentleşme ve çağdaş Başkent”
kurma yolundan ne kadar çabuk saptığımızı görüp üzülür, hele hele
gecekondularla sarılı Ankara’yı görünce gözlerine inanamazdı herhalde.. Yenimahalle,
Güvenevler, Bahçelievler’in bile yıkılıp parsel parsel apartmanlaştığını
söylemesek iyi olur tabii..
Ama, Çayyolu, Eryaman, Batıkent benzeri bazı planlı, nispeten çağdaş
çevre kalitesine sahip kent köşelerinde bu kızgınlığı biraz geçer, ”daha iyisini yapabilirsiniz..”
sözcükleri ağzından dökülürdü.. son 20 yılda yoğunluk artışının aşırı olduğu
özellikle Çayyolu – İncek aksını göstermemek lazım.. Düşük yoğunluklu, temiz
hava ve sakin bir bahçeli evde yaşamayı özleyenlerin yanıbaşına 30-40 katlı
blokların dikildiğini söylememek lazım.. Kente karşı işlenen suçların
yaygınlaştığını, her yeşil alana neredeyse beton AVM'lerin, Rezidan ların
dikiliverdiğini biz bilelim yeter..
Atatürk Bulvarı’nı izleyerek Çankaya’ya geldiğinde; her iki tarafta
yükselen bloklara, Yenişehir’in üç kez yıkılıp yeniden yapılaşmasına hayret
ederdi.. Bulvarın otoyola çevrildiğini, yürüyüş yapılan, alışveriş yapılan,
dinlenilen kültürel yapıların, pastanelerin yer aldığı Cumhuriyetin ilk
yıllarındaki Bulvar vasfını kaybettiğini, yayaların karşıdan karşıya geçemez
olduğunu göstermemek için süratle geçmeli Çankaya’ya çıkmalı.....
Gençlik Parkı’nı gezse ve kendi adı verilen Kültür Merkezi’nin
çevresinde bir dolaşsa derbederlik, bakımsızlık, plansızlıktan buraların ne
hale geldiğini görür ve üzülürdü sanırım..19 Mayıs Stadı’nın yıkılması onu
kızdırabilirdi..
Ulus meydanı çevresine, hele Kale’ye gitmemesi için gayret göstermek
gerekli.. Çünkü “Kale’nin üzerine bir
fanus kapatıp, onu gelecek için saklamak” fikrinin henüz
gerçekleşemediğini, sadece Hacıbayram’da meydan düzenlemesi yapılarak, çevredeki
yapıların yıkılıp 4-5 katlı betonarme olarak yeniden inşa edildiğini görecek.. Güzelim
tarihi eser Eski Ankara evlerinin yıkılarak yeni-tarihi Eski Ankara evleri
oluşturulduğunu görmemesi gerekli.. Kültürel
miras olarak bu çevrenin korunamadığını görmek üzücü olurdu..
HACIBAYRAM ÇEVRESİNDE YENİ-TARİHİ ESER İNŞAATLARI (Dericizade Arşivi ve karşılaştırmalı fotoğraflar:
Ahmet Soyak)
Anadolu kültürünü koruma adına büyük çaba gösteren, Anadolu
Medeniyetleri Müzesini kurduran Atamıza, Roma antik tiyatrosunun çöplüğe
döndüğünü, Roma Yolu üzerine Köfteci dükkanı kurulduğunu, 3. Sur Duvarının yıkılarak
yerine "Cillop" gibi yeni-antik sur duvarı yapıldığını söylemeyelim..
Hatta mümkünse sadece Müze çevresindeki güzel oluşumları, onarılan
Hanları, Pirinç Han, Erimtan Müzesini, Koç Müzesini ve Satranç Müzesini gönül
rahatlığı ile gezdirelim.. Çatlayan sur
duvarlarından, kazılıp üstü kapatılan Roma eserlerinden hiç bahsetmeyelim..
Dolmuşa, otobüse değil de, Ankaray’a ya da Metro’ya bindirerek, “işte,
Paşam Çağdaş Başkent Ankara” demek için de, çok fazla bir toplu taşın aksımız
da yok..
Ama, iyi yolda olduğumuzu, kent çevresindeki toplu konut alanlarının
hızlı toplu taşın araçlarıyla yakında kente bağlanacağını söyleyerek,
“dolmuşlu, işportalı ve gecekondulu” kentimizi saklayabiliriz mavi gözlerinden!
Topu topu 35,5 km metro yapabildiğimizi de söylememek gerekli.....”
Troleybüsleri de söküp attık, yerine taksileri, dolmuşları, halk
otobüslerini koyduk, herkes mecburen özel oto almaya çalışıyor, trafikte kaos,
kazalar, kargaşa, alt geçitlerde her yağmurda boğulanlar oluyor...” diye sakın
anlatmayalım!!
HER YAĞMURDA SU BASAN ALT GEÇİTLERİ SAKIN SÖYLEMEYELİM!
Kışın hava kirliliğinin bir kara bulut gibi örttüğü Başkent’in doğal
gaz ile her noktasına kadar ısıtıldığını ve böylelikle “kaçak kömür” e geçit
verilmeyeceğini söyleyebiliriz.. Göçmen mahallelerindeki kömür, odun vd
yakacaklarla ısınmaya ve derme çatma yapılarda barınmaya çalışanların
sefaletini yakında önleyeceğimizi söyleyebiliriz..
Az da olsa var olan yaya bölgelerine götürüp, gezdirebilir ve bu
bölgelerin özellikle Kızılay, Ulus gibi kent merkezinde ve Batıkent, Çayyolu,
Bahçelievler, Tunalıhilmi, Keçiören, Etlik gibi alt merkezlerde de yaygınlaştırılacağını
söyleyebiliriz (eğer yapabilirsek!!)..
Bendderesi, İncesu deresi, Ankara Çayı, Dikmen deresi, Kavaklıdere vb akarsulardan
hiç bahsetmeyelim daha iyi.. Hepsinin üstünü kapatıp kanalizasyona çevirdiğimiz
anlaşılmasın bence..
Üstü örtülen Bendderesi...
Bunun yerine, İmrahor Vadisi, Eymir ve Mogan göllerini nasıl koruma (!)
altına aldığımızı anlatalım.. Ama, çevre kirliliklerini, göl ve baraj havzalarından
geçen viyadükleri ve otoyolları nasıl gizleyeceğiz bilemiyorum doğrusu..
Anısına dikilmiş heykelin arkasına yığılmış Temiz Hava Şehri (!)
ni ve Dikmen sırtlarına dikilmiş
blokları görünce irkilirdi. Gölbaşı’na doğru bakarsa Eymir Gölü çevresindeki
yeşil kuşağı görerek en büyük ideallerinden birinin “Bozkırı yeşertme” nin
kısmen de olsa gerçekleşme yoluna girdiğini görerek ümitlenirdi. Göllerin giderek sazlarla kaplanması ve küçülmesi, kirlenmesi canını
çok sıkardı muhakkak..İmrahor Vadisinin de KENTSEL DÖNÜŞÜM diyerek yok edilmekte olduğunu görünce nedir bu, iptal edin bu KANAL PROJESİ ni diye kızgınlığını ifade ederdi!
Göllerin çevresinden geçirdiğimiz otoyolları ise hiç göstermemek gerek!
Tabii karayolları taşımacığını demiryollarına, özel araçları da toplu
taşımacılığa tercih ettiğimizi söylemeyelim..
Yenişehir’e doğru giderken, göreceği gecekonduları nasıl
“dönüştürdüğümüzü” ve nasıl “ıslah” ettiğimizi, müteahhitleri nasıl zengin
edip, altyapının çok zor ulaştığı bu kesimleri nasıl yağmalattığımızı önce,
sonra 5-7-10 katlı olarak nasıl yenilediğimizi apartman blokları ile… Anlatarak
canını sıkmayalım.
Güzelim, Dikmen, Keçiören, Etlik, Gaziosmanpaşa bağlarını önce
gecekondu işgaline uğratıp sonrada “ıslah” “dönüşüm” vb kavramlar icad edip yok
ettiğimizi zaten görecektir. Belki en güzel vadilerimizden biri olan Dikmen
Vadisi’ni gezdirebiliriz, tabii çevredeki betonlaşmayı, 20 katlı “kültür”
köprülerini nasıl anlatacağız bilemem doğrusu.
DİKMEN VADİSİNDE KÜLTÜR KÖPRÜSÜ
Planlı bir “Başkent” olma idealinden epeydir vazgeçtiğimizden, parsel
parsel yıkıp yok ettiğimiz Bahçelievler’i, Mebusevleri’ni, Yenimahalle’yi,
Varlık Mahallesi’ni, Güvenevler’i,
Cebeci’yi gezdirmeyelim.. hatta o beton bloklar arasında kaybolan yeşil
alanlar, küçülen okulları, yok olan spor alanlarını, önce üstü örtülen sonra
çok katlı “Pazar” yerlerini hiç birimiz görmesek, hatırlamasak da olur..Yıkılan
endüstri mirası Havagazı Fabrikası, yıkılan İller Bankası, Marmara Köşkü, Çubuk
Göl Gazinosu, Emlak Bankası, Su süzgeci vb. gibi mimari değer taşıyan yapıların
yok edilmesi de bu dönemin acı ile anılacak kurbanları..
Çağdaş, medeni (asri) yerleşim yerlerini kat mülkiyet kanununa kurban
edip 15-20 kez yoğunlaştırdık, her yıl yetmeyen altyapıları değiştirip
müteahhitleri zengin ettik, sürekli kaldırım kaplamaları ile oynadık mı
diyeceğiz! Kentte yaşayanları sinir hastası yapıp, çıldırtan kazılar, altyapı
üst yapı aktarımları, durak, tabela değiştirmeleri ile paralarımızı çar çur
edip en pahalı kentsel gelişim sürecini yaşadık ama hiç de mutlu olmadık mı
diyeceğiz!
Bunun yerine gene de bir miktar düzenli ve planlı (ama çağdaş olamayan
hala) kent parçalarını gezdirebiliriz.. Batıkent, Eryaman, Çayyolu gibi..Ama
herhalde gene “daha iyisini yapabilirdiniz” diyebilir.
Bütün tepkilere rağmen inşaatı yapan belediye Başkanlarımız; “ayrıca
metro hatlarını da en kısa zamanda hizmete açacağız “ diyebilir sakinleştirmek
için.. Kavaklıdere Bağlarını da oteller ve işhanları ile yok ettiğimizi de
bilmemeliJ
KAVAKLIDERE ÜZÜM BAĞLARINDA YEŞEREN BİNALAR
İncesu, Ankaraçayı, Bendderesi ve diğer akarsular nerede diye
sorarsa şaşırıp “bilmiyoruz
“diyebiliriz. Ama İmrahor Vadisi’ni cansiperane korumak için uğraşıyoruz
diyebiliriz.
Hakikaten gençler bilmiyor böyle dere ve çaylar olduğunu kentte! Dere
ve çayların üstünü örtüp kanalizasyona çevirdik, üstüne de harika asfalt yollar
yaptık dersek işte o zaman kıyamet kopacak mutlaka.. “Bozkırda yaşayanlar bu akarsuyun kıymetini bilmez ise işte böyle susuz
kalır, şehir de yeşil akslardan, göllerden, su kıyısı gezintilerinden mahrum
olup çölleşir!” diyebilir.
“Tez elden
akarsuları yeniden ele alın, var olanları da koruyup çevrelerinde yürüyüş
yolları, mesire alanları düzenleyin..”
Bu yazı bir kurgu olarak yazılmıştır… O güzel insan, Mustafa Kemal Paşa
keşke yeniden gelebilse, ama hepimizin Ankara'nın daha yaşanabilir, daha
planlı, daha güzel bir Başkent olması için elbirliği ile çaba göstermesi
gerektiğini düşünüyorum.
Saygılarımla..
(Başkent Ankara Dergisi'nde yayınlanmıştır)