22 Aralık 2019 Pazar

27 ARALIK 2019’DA (YENİDEN) ANKARA’YA GELSE İDİ...




Prof. Dr. Mehmet Tunçer
Çankaya Üniversitesi, Şehir ve Bölge
Planlama Bölümü Öğretim Üyesi
Ankara Kulübü Derneği Üyesi

    Ankara Kulübü Derneği’nin Kurulduğu Yıllardan Günümüze;

27 ARALIK 2019’Da (YENİDEN) ANKARA’YA GELSE İDİ...

Ankara Kulübü Derneği’nin kurulduğu yıllardan bugüne Başkent Ankara hem nüfus, hem ekonomi, hem de yayıldığı alan olarak inanılmaz büyümüştür. Ancak, Cumhuriyetin başlarında hedeflenen “Çağdaş” ve “Planlı” bir Başkent hedefine ne yazık ki ulaşılamamıştır. Ankara, arkeolojik değerlerinin ve tarihi kent dokusunun çoğunu, derelerini, çaylarını, bağlarını ve verimli tarım topraklarının büyük bir kısmını yok ederek büyümüştür.
Bu yazıda; 27 Aralık 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in Ankara’ya ilk gelişinin 100. Yılında anmak, bu günlerde yeniden Ankara’ya gelse idi neler olurdu diye düşünmek istedim…Bu yazı aynı zamanda günümüz şehirleşmesinin de kısa bir eleştirisi bağlamında yazılmıştır.
2018 yılı 27 Aralığında, Dikmen sırtlarından yeniden Ankara’ya gelse idi, gene Seymenler O’nu karşılar ve Ankara Türkülerini dinleyerek mutlu olurdu.
Sanırım Mustafa Kemal Paşa yeniden Ankara’ya gelse idi arayacağı ilk şey, Dikmen sırtlarındaki Bağ evleri ve onu karşılayan coşkulu Seymenler olurdu.. Ankara’nın bozkırını, Ankara Ovası’nın yeşil/sarı/kırmızı renklerini ve yalçın Kale siluetini arardı..

DİKMEN SIRTLARINDA ATATÜRK’Ü KARŞILAYAN SEYMENLER


Dikmen’deki anıtı görür, “Keşke her yere anıt dikmek  yerine, gerçekten benim düşüncelerimin izinde gitseydiniz“ der miydi bilemem..
“Benim manevi mirasım bilim ve akıldır….Hayatta en hakiki mürşit (Kılavuz, öğretmen) ilimdir ve en büyük savaş cahilliğe karşı yapılan savaştır” diyen Mustafa Kemal’e okuma yazma oranının arttığını ancak cehaletin o kadar da azalmadığını söylememek gerekli..
Gecekonduları, kaçak yapıları, imar barışına sokulan kent suçu rant yapılarını, blokları görmemesi çok iyi olurdu.. Gecekonduların bir kısmını yıkıp dönüştürdük, ama bu defa da aşırı eğimde çok katlı bloklar, zaman zaman yağışta kayan apartman blokları ile doldurduk her yeri..

Güvenpark’ın köşesinden otobüs, minibüs durakları için yer ayrıldığını, miras olarak bıraktığı Orman Çiftliği’nin her köşesinden kırpıldığını, neredeyse yok edildiğini görür ve sanırım kızardı.. Kızılay binasının yıkıldığını, yerine rant kulesi yapıldığını görmesin aman.. Çatısında büyük bir amblemin yer aldığı sarı üç katlı Kızılay Binası çoktan yıkıldı ve yerine dev bir çarşı merkezi yapıldı. Artık bahçesinde Kızılay maden suyu içilerek serinlenen küçük büfeyi göremiyoruz. Kızılay binası, önündeki bahçesi, küçük havuzu, maden sodası otuz sene öncenin anısıdır sadece…
Ancak, Göksu Parkı, Altınpark, Seymenler Parkı, Kuğulupark gibi çağdaş ve nitelikli parklarda biraz dinlenir, kahvesini yudumlar ve kızgınlığı geçerdi..


YOK EDİLEN YENİŞEHİR VE BULVAR, GÜVEN ANITI, SOL KÖŞE YIKILAN KIZILAY BAHÇESİ

Ankara'nın ilk Nazım Planı yarışma sonunda kazanarak Türkiyeye gelen şehircilik uzmanı Jansen’dir, Plan 1932'de onaylanarak uygulamaya konmuştur.. Başkent olduktan sonra Mustafa Kemal'in de yarışma sonucu planları incelediği bilinir.
Jansen, bu kadim Anadolu şehrinden çağdaş bir başkent yaratmak için sonsuz bir heyecanla kolları sıvar. Bilinen bir meşhur sözü vardır. "Yepyeni bir şehir kuracaksınız, dünyaya yepyeni ve çok güzel bir örnek vereceksiniz"… 
"Biliyorsunuz, Avrupa şehirlerinin hemen hepsi motordan önce yapılmıştır. Motor eski nizamları ve anlayışları altüst etti. Ben size şehircilik sanatının son sözlerini getiriyorum." demişti.  
Mustafa Kemal Paşa, planlı kentleşme, çağdaşlaşma uğrunda bu kadar mücadele verip de, makro plansız her yöne doğru gelişen Ankara’ya şaşardı.. Prof. Jansen’in 1938 yılı sonunda işine son verildiğini öğrenince; “planlı kentleşme ve çağdaş Başkent” kurma yolundan ne kadar çabuk saptığımızı görüp üzülür, hele hele gecekondularla sarılı Ankara’yı görünce gözlerine inanamazdı herhalde.. Yenimahalle, Güvenevler, Bahçelievler’in bile yıkılıp parsel parsel apartmanlaştığını söylemesek iyi olur tabii..
Ama, Çayyolu, Eryaman, Batıkent benzeri bazı planlı, nispeten çağdaş çevre kalitesine sahip kent köşelerinde bu kızgınlığı biraz geçer, ”daha iyisini yapabilirsiniz..” sözcükleri ağzından dökülürdü.. son 20 yılda yoğunluk artışının aşırı olduğu özellikle Çayyolu – İncek aksını göstermemek lazım.. Düşük yoğunluklu, temiz hava ve sakin bir bahçeli evde yaşamayı özleyenlerin yanıbaşına 30-40 katlı blokların dikildiğini söylememek lazım.. Kente karşı işlenen suçların yaygınlaştığını, her yeşil alana neredeyse beton AVM'lerin, Rezidan ların dikiliverdiğini biz bilelim yeter..

Atatürk Bulvarı’nı izleyerek Çankaya’ya geldiğinde; her iki tarafta yükselen bloklara, Yenişehir’in üç kez yıkılıp yeniden yapılaşmasına hayret ederdi.. Bulvarın otoyola çevrildiğini, yürüyüş yapılan, alışveriş yapılan, dinlenilen kültürel yapıların, pastanelerin yer aldığı Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Bulvar vasfını kaybettiğini, yayaların karşıdan karşıya geçemez olduğunu göstermemek için süratle geçmeli Çankaya’ya çıkmalı.....

Gençlik Parkı’nı gezse ve kendi adı verilen Kültür Merkezi’nin çevresinde bir dolaşsa derbederlik, bakımsızlık, plansızlıktan buraların ne hale geldiğini görür ve üzülürdü sanırım..19 Mayıs Stadı’nın yıkılması onu kızdırabilirdi..

Ulus meydanı çevresine, hele Kale’ye gitmemesi için gayret göstermek gerekli.. Çünkü “Kale’nin üzerine bir fanus kapatıp, onu gelecek için saklamak” fikrinin henüz gerçekleşemediğini, sadece Hacıbayram’da meydan düzenlemesi yapılarak, çevredeki yapıların yıkılıp 4-5 katlı betonarme olarak yeniden inşa edildiğini görecek.. Güzelim tarihi eser Eski Ankara evlerinin yıkılarak yeni-tarihi Eski Ankara evleri oluşturulduğunu  görmemesi gerekli.. Kültürel miras olarak bu çevrenin korunamadığını görmek üzücü olurdu..


HACIBAYRAM ÇEVRESİNDE YENİ-TARİHİ ESER İNŞAATLARI (Dericizade Arşivi ve karşılaştırmalı fotoğraflar: Ahmet Soyak)

Anadolu kültürünü koruma adına büyük çaba gösteren, Anadolu Medeniyetleri Müzesini kurduran Atamıza, Roma antik tiyatrosunun çöplüğe döndüğünü, Roma Yolu üzerine Köfteci dükkanı kurulduğunu, 3. Sur Duvarının yıkılarak yerine "Cillop" gibi yeni-antik sur duvarı yapıldığını söylemeyelim..
Hatta mümkünse sadece Müze çevresindeki güzel oluşumları, onarılan Hanları, Pirinç Han, Erimtan Müzesini, Koç Müzesini ve Satranç Müzesini gönül rahatlığı ile gezdirelim..  Çatlayan sur duvarlarından, kazılıp üstü kapatılan Roma eserlerinden hiç bahsetmeyelim..

Dolmuşa, otobüse değil de, Ankaray’a ya da Metro’ya bindirerek, “işte, Paşam Çağdaş Başkent Ankara” demek için de, çok fazla bir toplu taşın aksımız da yok..
Ama, iyi yolda olduğumuzu, kent çevresindeki toplu konut alanlarının hızlı toplu taşın araçlarıyla yakında kente bağlanacağını söyleyerek, “dolmuşlu, işportalı ve gecekondulu” kentimizi saklayabiliriz mavi gözlerinden! Topu topu 35,5 km metro yapabildiğimizi de söylememek gerekli.....”
Troleybüsleri de söküp attık, yerine taksileri, dolmuşları, halk otobüslerini koyduk, herkes mecburen özel oto almaya çalışıyor, trafikte kaos, kazalar, kargaşa, alt geçitlerde her yağmurda boğulanlar oluyor...” diye sakın anlatmayalım!!

  


HER YAĞMURDA SU BASAN ALT GEÇİTLERİ SAKIN SÖYLEMEYELİM!

Kışın hava kirliliğinin bir kara bulut gibi örttüğü Başkent’in doğal gaz ile her noktasına kadar ısıtıldığını ve böylelikle “kaçak kömür” e geçit verilmeyeceğini söyleyebiliriz.. Göçmen mahallelerindeki kömür, odun vd yakacaklarla ısınmaya ve derme çatma yapılarda barınmaya çalışanların sefaletini yakında önleyeceğimizi söyleyebiliriz..
Az da olsa var olan yaya bölgelerine götürüp, gezdirebilir ve bu bölgelerin özellikle Kızılay, Ulus gibi kent merkezinde ve Batıkent, Çayyolu, Bahçelievler, Tunalıhilmi, Keçiören, Etlik gibi alt merkezlerde de yaygınlaştırılacağını söyleyebiliriz (eğer yapabilirsek!!)..
Bendderesi, İncesu deresi, Ankara Çayı, Dikmen deresi, Kavaklıdere vb akarsulardan hiç bahsetmeyelim daha iyi.. Hepsinin üstünü kapatıp kanalizasyona çevirdiğimiz anlaşılmasın bence..


Üstü örtülen Bendderesi...

Bunun yerine, İmrahor Vadisi, Eymir ve Mogan göllerini nasıl koruma (!) altına aldığımızı anlatalım.. Ama, çevre kirliliklerini, göl ve baraj havzalarından geçen viyadükleri ve otoyolları nasıl gizleyeceğiz bilemiyorum doğrusu..

Anısına dikilmiş heykelin arkasına yığılmış Temiz Hava Şehri (!) ni  ve Dikmen sırtlarına dikilmiş blokları görünce irkilirdi. Gölbaşı’na doğru bakarsa Eymir Gölü çevresindeki yeşil kuşağı görerek en büyük ideallerinden birinin “Bozkırı yeşertme” nin kısmen de olsa gerçekleşme yoluna girdiğini görerek ümitlenirdi. Göllerin giderek sazlarla kaplanması ve küçülmesi, kirlenmesi canını çok sıkardı muhakkak..İmrahor Vadisinin de KENTSEL DÖNÜŞÜM diyerek yok edilmekte olduğunu görünce nedir bu, iptal edin bu KANAL PROJESİ ni diye kızgınlığını ifade ederdi!

Göllerin çevresinden geçirdiğimiz otoyolları ise hiç göstermemek gerek! Tabii karayolları taşımacığını demiryollarına, özel araçları da toplu taşımacılığa tercih ettiğimizi söylemeyelim..
Yenişehir’e doğru giderken, göreceği gecekonduları nasıl “dönüştürdüğümüzü” ve nasıl “ıslah” ettiğimizi, müteahhitleri nasıl zengin edip, altyapının çok zor ulaştığı bu kesimleri nasıl yağmalattığımızı önce, sonra 5-7-10 katlı olarak nasıl yenilediğimizi apartman blokları ile… Anlatarak canını sıkmayalım. 
Güzelim, Dikmen, Keçiören, Etlik, Gaziosmanpaşa bağlarını önce gecekondu işgaline uğratıp sonrada “ıslah” “dönüşüm” vb kavramlar icad edip yok ettiğimizi zaten görecektir. Belki en güzel vadilerimizden biri olan Dikmen Vadisi’ni gezdirebiliriz, tabii çevredeki betonlaşmayı, 20 katlı “kültür” köprülerini nasıl anlatacağız bilemem doğrusu.



DİKMEN VADİSİNDE KÜLTÜR KÖPRÜSÜ

Planlı bir “Başkent” olma idealinden epeydir vazgeçtiğimizden, parsel parsel yıkıp yok ettiğimiz Bahçelievler’i, Mebusevleri’ni, Yenimahalle’yi, Varlık Mahallesi’ni,  Güvenevler’i, Cebeci’yi gezdirmeyelim.. hatta o beton bloklar arasında kaybolan yeşil alanlar, küçülen okulları, yok olan spor alanlarını, önce üstü örtülen sonra çok katlı “Pazar” yerlerini hiç birimiz görmesek, hatırlamasak da olur..Yıkılan endüstri mirası Havagazı Fabrikası, yıkılan İller Bankası, Marmara Köşkü, Çubuk Göl Gazinosu, Emlak Bankası, Su süzgeci vb. gibi mimari değer taşıyan yapıların yok edilmesi de bu dönemin acı ile anılacak kurbanları..

Çağdaş, medeni (asri) yerleşim yerlerini kat mülkiyet kanununa kurban edip 15-20 kez yoğunlaştırdık, her yıl yetmeyen altyapıları değiştirip müteahhitleri zengin ettik, sürekli kaldırım kaplamaları ile oynadık mı diyeceğiz! Kentte yaşayanları sinir hastası yapıp, çıldırtan kazılar, altyapı üst yapı aktarımları, durak, tabela değiştirmeleri ile paralarımızı çar çur edip en pahalı kentsel gelişim sürecini yaşadık ama hiç de mutlu olmadık mı diyeceğiz!
Bunun yerine gene de bir miktar düzenli ve planlı (ama çağdaş olamayan hala) kent parçalarını gezdirebiliriz.. Batıkent, Eryaman, Çayyolu gibi..Ama herhalde gene “daha iyisini yapabilirdiniz” diyebilir.
Bütün tepkilere rağmen inşaatı yapan belediye Başkanlarımız; “ayrıca metro hatlarını da en kısa zamanda hizmete açacağız “ diyebilir sakinleştirmek için.. Kavaklıdere Bağlarını da oteller ve işhanları ile yok ettiğimizi de bilmemeliJ




KAVAKLIDERE ÜZÜM BAĞLARINDA YEŞEREN BİNALAR

İncesu, Ankaraçayı, Bendderesi ve diğer akarsular nerede diye sorarsa  şaşırıp “bilmiyoruz “diyebiliriz. Ama İmrahor Vadisi’ni cansiperane korumak için uğraşıyoruz diyebiliriz.
Hakikaten gençler bilmiyor böyle dere ve çaylar olduğunu kentte! Dere ve çayların üstünü örtüp kanalizasyona çevirdik, üstüne de harika asfalt yollar yaptık dersek işte o zaman kıyamet kopacak mutlaka.. “Bozkırda yaşayanlar bu akarsuyun kıymetini bilmez ise işte böyle susuz kalır, şehir de yeşil akslardan, göllerden, su kıyısı gezintilerinden mahrum olup çölleşir!” diyebilir.
“Tez elden akarsuları yeniden ele alın, var olanları da koruyup çevrelerinde yürüyüş yolları, mesire alanları düzenleyin..”

Bu yazı bir kurgu olarak yazılmıştır… O güzel insan, Mustafa Kemal Paşa keşke yeniden gelebilse, ama hepimizin Ankara'nın daha yaşanabilir, daha planlı, daha güzel bir Başkent olması için elbirliği ile çaba göstermesi gerektiğini düşünüyorum.

Saygılarımla..

(Başkent Ankara Dergisi'nde yayınlanmıştır)


1957 Ankara Seli ve Ankara'nın Dereleri : Mehmet Tunçer Sunumu (18.10.2024)

  "1957 Ankara Seli ve Ankara'nın Dereleri" ‼️ 11 Eylül 1957 tarihinde Hatip Çayı (Bent Deresi) taşkınının yol açtığı sel, Ank...