Amsterdam Rijksmuseum'da bulunan ve
Halep’i tasvir ettiği zannedilen yağlıboya tablonun aslında
Ankara’ya ait olduğunu, yabancılara ait eski seyahatnameler ve
çizimlerdeki Angora ile ilgili ilk çalışmayı yapan
Prof. Dr. Semavi Eyice'nin anısına saygıyla..
Prof. Dr. Mehmet Tuncer’in bu kitabı, kentler ve kent planlanması eğitiminden gelen ve yıllar
içerisinde zenginleşen bilgi birikiminin, önceki yıllarda Ankara’nın kent gelişimi
ve ticaret merkezi üzerine yaptığı küçüklü büyüklü araştırma ve yayınlarından
gelen bilgilerle de beslendiği, harmanlandığı ve yeniden yorumlandığı, ortaçağın
ticaret yapıları olan Bedesten ve Han’ larla ilgili, yeni bilgileri eklendiği özgün bir çalışmadır.
Tuncer’in önceki çalışmaları, daha çok, Cumhuriyet döneminde Ankara’nın ticaret merkezi ve onun değişimi üzerine odaklanırken, bu yayında zaman olarak öncesine giderek Osmanlı dönemi Ankara’sının ticaret merkezine ve bu merkezi oluşturan yapılara odaklanmaktadır. Ankara’nın eski kent merkezinde, Yukarı Yüz (Hanlar Bölgesi) ve Aşağı Yüz (Taht ‘el Kal’a ve Karaoğlan Çarşısı) içindeki Vakıf kökenli (ve diğer önemli bazı) hanların yapım ve gelişim süreçlerinin kentin ekonomik yapısına fiziki yapısına ve yaşantısına katkılarını incelemektedir. Kitabın, 19.yüzyıla kadar olan bölümleri çeşitli yazılı ve görsel nitelikte belgelere dayanan, yüzyıllara dayalı kronolojik yaklaşımla, 19.yüzyıl sonrası ise analitik bakış açısı ile yorumlanmıştır..
Prof. Hermann Jensen'in Ankara Bedesten ve Hanları Planı
Tuncer’in
yayınını destekleyen kaynakların başında Yukarı Yüz (Hanlar Bölgesi) de,
başta Mahmut Paşa Bedesteni olmak üzere,
halen ayakta olan hanlar gelmektedir. Kitabın bir bölümünde tek tek
özellikleri betimlenen bu hanlara ait bilgilerin başında, çeşitli nedenlerle
Ankara’dan gelip geçen veya bir süre burada yaşayan yerli ve yabancı seyyahların,
araştırmacıların hazırladıkları ve çoğu zamanımıza ulaşan seyahatnameler ve
gezi notları; farklı meslek dallarından kişilerin kaydettikleri, özel
görüşlerini ve deneyimlerini aktadıkları anılar gelmektedir.. Bunlar yanısıra,
daha güvenilir resmi kaynaklar olarak da tahrirler ve nüfus sayımları, şer‘iye mahkeme
sicilleri, vakfiyeler, salnameler (İl Yıllıkları) gibi yazılı belgelerden de yararlanmıştır.
Özellikle yabancılara ait ve
seyahatnamelere eklenen kentin farklı bölgelerini, iş dallarını ve üretim
özelliklerini betimleyen gravürler, resimler ve az sayıda eski harita yazılı belgeleri destekleyen
görsel belgeler olarak kullanılmıştır. Ankara’nın hanlar bölgesinin daha önce yer
aldığı araştırma ve yayınlar mimarlık tarihi, sanat tarihi disiplinlerinin yaklaşımı ile tek tek yapılar olarak ele alınarak fizikî özelliklerinin
belgelenmesi yapılmış, eski ve yeni işlevleri verilmiş ancak bulundukları alan
ve kente getirdikleri olumlu - olumsuz değerler fazla tartışılmamıştır. Bu
açıdan Tuncer’in çalışması, Ankara’nın ticaret yapıları ve bunların oluşturdukları
ticaret alanını tartışan yeni bir bakış getirmektedir.
Kitabın
ön bölümleri kronolojik yaklaşımla ele alınmış, Ankara kentinin çeşitli
kültürlerle şekillenen ve kentte
izlerini bırakan katmanları Ankara üzerine yazılmış farklı yayınlardan gelen
bilgilerle özetlenmiştir. Roma döneminde, Galatya eyaletinin merkezi olarak
Ankara, İmparatorluğun askeri ve ticari trafiğini taşıyan, Doğu-Batı, Kuzey-Güney
doğrultusunda yayılan ana yolların kavşak noktasında, orduların durak ve ikmal
yaptıkları bir kent, farklı nitelikte görkemli yapılarla donatılmış parlak bir eyalet
merkezidir. Roma döneminin kent içinde ve dışındaki ticaret hayatı, ticaret
ilişkileri için somut ve yeterli bilgi bulunmazken, kaynaklar izleyen Bizans
döneminde tarım ve hayvan ürünleri yönünden zengin ve belki de “kendi
ürettiklerinin ticaretini yapan” bir erken ortaçağ kenti olarak ticarette
önemli yer tuttuğunu bildirmektedir.
Ankara'da Selçuk Döneminden günümüze kadar ulaşabilmiş ve ticari amaçla da kullanılmış oln Akköprü
Ankara, 11 yüzyılın sonlarına doğru yeni kültür katmanlarına tanık olur. 1071 Malazgirt zaferinden sonra, bir süre Bizans, Danişment ve Anadolu Selçuklu’ları arasında el değiştirdikten sonra, yönetim 1143 yılında Selçuklu’lara geçmiş, 1169 yılında da II Kılıçaslan’ın kurduğu Anadolu Birliğini’nin parçası olmuştur. Selçuklular döneminin, kent içerisinde ticaret faaliyetleri varmıydı? ve bir ticaret merkezi gelişmiş miydi? sorularını yanıtlıyabilecek bilgi eksiktir. Aynı dönemde şehirler arası ticaretin nitelik ve niceliği, Selçuklu döneminin ticaret trafiğini taşıyan kervan yolları ve bu yollar üzerinde tüccarlara, belirli aralarda güvenli konaklama ve ihtiyaçlarını karşılama olanaklarını sağlayan kervansarayların yıllardır belgelenerek çalışılıyor ve yayınlanıyor olmasıdır. Araştırmacılar, “13. ve erken 14. yüzyıllarda, Anadolu şehirlerinde, ticaret ve zanaatla ilgili eylemlerin, surların kervan yoluna en yakın bağlantıyı sağlayan kapısının hemen dışına taşındığı yönünde gelişmeler görülmeye başladığını” belirtirler. Böylece kentten gelen ticaret malları ile kervanların getirdiği malların satış-alış işlemleri surların dışında ve haftanın / yılın belli günlerinde kurulan geçici meydan pazarları ve panayırlarda gerçekleşiyordu.
Giderek, ikinci aşamada, zaman içerisinde sur dışındaki ticaret faaliyetleri, sur
içine girerek ticari merkezleri oluşturmağa başlamışlardır. Konya, Kayseri, Sivas gibi Selçuklu kentlerinde bu
konuyu aydınlatacak bilgi varken, Ankara için de bilgi esiktir. Ancak kesin bilgi olmasa
da, Dış Kale Kapısı önünde ve Atpazarı'na doğru
gelişen, ayrıca Kaleyi kervan yollarına bağlayan yol üzerinde bir meydan
çevresinde yoğunlaşmış bir ticari etkinlik düşünülebilir. Bu bilgiyi destekleyen
bir kitabe 14.yüzyılın ilk çeyreğine aittir. Ankara 14.
yüzyılda İlhanlılar ve Eretna Beyliği idaresine girdiği dönemde, Kalenin güneydeki esas kapısı üzerine konulan,
1330 tarihli kitabe, İlhanlılar’dan Ebu
Said Han zamanında, hayvan alım satımı
ve hububat- buğday ve benzeri– mahsullerin vergilerine getirilen ve 1 Mart 1331
tarihinden başlayarak yürürlüğe girecek olan verginin kimler tarafından ve
nasıl uygulanacağı bildirilmektedir. Kale kapısı dışında, herkesin gelip
gittiği dolayısıyla halka ilan amacıyla konulan bir yazıyı görebilecekleri bir
Pazar yerinin olduğunu kanıtlamaktadır.
Ankara topografyası içinde Yukarı Yüz (Bedesten ve Hanlar Bölgesi) ile Sulu Han Çevresi Tahta'al Kal'a kesimi
14 – 15 yüzyıllarda, Ankara’da Yukarı yüzden Aşağı yüze doğru,
küçük mescidler etrafında oluşmağa başlayan mahalleler, içiçe çemberleri
anımsatan bir gelişme şeması ile yayılmıştır. Kitabın ele aldığı, Yukarı Yüz ve Aşağı Yüz’deki
hanların aynı gelişme düzenini
izlediklerine ve mahallelerde yaşayan nüfusun ticaret faaliyetlerini bu
yerleşik düzende sürdürdüklerine gösterge olabilir. Fatih Sultan Mehmet’in
veziri Mahmut Paşa’nın vakfı olarak ve 1464 yılında yapıldığı
benimsenen, ölçek ve malzeme açısından, Bursa ve İstanbul hanlarını anımsatan Bedesten
ve Kurşunlu Han, bu tarihlerde Ankara’da ticaret hayatının herhalde hareketlenmeğe ve yoğunlaşmağa başladığına,
farklı ölçeklerde hanların bu bölgede toplandığına işaret etmektedir. .
Osmanlılar Devrinde, artan tüketici kitleler,
kentlerde önemli bir ticari canlılık ve hareketlilik yaratmış, Tuncer’e göre de,
bu ticaretin kapalı
yerlere, hanlara taşınması ile büyük kazanç sağlanacağı, hanların depolama ve saklamaya
elverişli olmaları da han yapımını desteklemiştir. “Toplayıp dağıtma işini yaptıkları malın adını alan hanlar, ya birkaç
tanesi biraraya gelerek bir ticaret merkezi oluşturmakta veya bir vakfın
yarattığı "imaret" ya da
"külliye" de diğer işlevlerle birlikte bütüncül bir uygulama ile
gerçekleştirilmişlerdir”.
Tuncer, Ankara’ya
ait Şer’iye Sicilleri ve Vilayet Salnameleri gibi resmi belgelere dayanarak
Osmanlı döneminde Ankara kenti içerisinde gelişen mahalleler ve ticari yapılar
için sayısal bilgiler vermektedir.
Ankara’nın 15. ve 16.yüzyıllarda hızla gelişlen ticaret hayatı ve buna bağlı olarak kentin yukarı yüzünün ticaret taleplerini karşılayabilecek mekânsal gelişmesini izleyen 17.yüzyılda, Tuncer’in “bozulma, azalma ve çöküş” olarak tanımladığı yeni bir dönem gelir. Çöküntünün nedeni “sof ticaretinin azalması, sofun canlı kaynağı olan Angora keçisinin, Osmanlı İmparatorluğu dışına canlı olarak ihraç edilmesi, bazı yabancı merkezlerde aynı kalitede üretilmesi ve geliştirilen endüstriyel dokuma tezgâhlarının rekabeti” olmuştur. Ankara’nın ticaret hayatındaki zayıflama ve çöküş vakıf hanlarının da sayıca azalmalarına neden olmuştur..
ANKARA’NIN ESKİ BİR RESMİNDE SOF ÜRETİMİ
(Kaynak: Semavi Eyice, R. Koç Müzesi)
Tablonun alt kısmında
bulunan ve "şehir hayatı" nı anlatan bu bölüm tablodan ayrı bir sahne
olarak resmedilmiştir. Bilhassa 17 ve 18. yy.'da Avrupa'da "şehir
hayatı" tabloları adı altında bir takım tablolar moda olmuştur. Bu
tablolarda o şehirdeki hayat ne ise hepsi bir arada yansıtılmıştır. Yukarıdaki
bölümde de Angora'daki ticaret hayatı, esnaf ve sanatkâr loncaları görülüyor.
Kenarda büyük bir dokuma tezgâhı ve terazili beyaz sakallı bir satıcı var.
Feraceli kadınlardan başka, pazarlık yapan, çünkü aralarında biri keseye
davranmış vaziyette, bir takım tüccarlarda var. Hatta arada bir de dilenci ve
dövüşenler de ihmal edilmemiş. Herhalde çok sayıdaki bu kadınlar, yünleri
yıkayıp hazırlayan işçilerdir. Çünkü ateş yanan bir ocak var. En kenarda büyük
bir tezgâhta yünler dokunmaktadır. Ortada dua edildiğini görüyoruz. Belki de
yıllık mahsulün satışı sırasında yapılan bir dini tören ile ilgili bir sahne.
Resimde kadınların çokluğu Osmanlı devrinde tiftik endüstrisinde kadınların
önemli yeri olduğunu gösteriyor. (Semavi Eyice, Ankara'nın Eski Bir Resmi,
S.106)
Kitabın 19.yüzyıldan günümüze kadar olan bölümleri, yazarın mesleğinden gelen bilgi birikimi ve deneyimlerinden gelen bakış açısı ile daha analitik ve eleştirel bir yöntemle ele alınmıştır. Yazar, Ankara’nın, bu dönemini “yüzyıl başlarında iç ve dış ticaretteki konumunu korumaktadır, ancak yüzyıl sonlarında, günden güne fakirleşmiş, ekonomisi çökmüştür”. Sof (Tiftik/Angora) üretiminin durması ile yerli endüstrinin önemini yitirmesi, 1873-1875 yılları arasındaki kıtlık felaketi ile 1881 ve 1916 tarihli büyük yangınlar bu çöküşün nedenleri olarak gösterilmektedir.
UZUNÇARŞI KESİMİ, ÇIKRIKÇILAR YOKUŞUNDAN KALEDİBİ’NE BAKIŞ
Aynı dönemde, Osmanlı
devletindeki ekonomik değişiklikler kentlerin ticari merkezlerinde de yapısal
değişikliklere neden olmuş, bunlarla birlikte gelen dışa dönük ticaretle
bağımlı olarak İstanbul ve İzmir gibi liman kentleri canlanmıştır. Ankara’nın İç
Anadolu’da bu limanlara uzak konumu, ticaret hayatında ilerleyen
çöküş ile de giderek de çok yönlü bir gerileme yaşamasına, bir taşra merkezine
dönüşmesine neden olmuştur. Tuncer, bütün bunların sonucu olarak “Atpazarı ve çevresi Hanlar Bölgesi'nin,
başta Bedesten ve Kurşunlu Han olmak üzere, fiziksel yapısının ekonomik
gerileme ve yangınlara bağımlı olarak büyük ölçüde çöktüğü, geleneksel
ticaretin ancak belirli yollar boyunca ve bazı hanlarda varlıklarını sürdürerek
devam ettiği” şeklinde yorumlamaktadır.
16-18. YÜZYILLARDA ANKARA TİCARET MERKEZİ
GELİŞİMİ (Kaynak: Tunçer, M., 1839 – 1924 - 1929 Tarihli haritalar üzerinde
yapılan kişisel çalışma, 2014, Sunulan Bildiri; “Ankara’da Vakıf Mülkiyetindeki
Bedesten ve Hanların Gelişimi ve Şehir Ekonomisinin Dönüşüm Süreci (15-20.YY)
“,
Tuncer’in kitabı bir yanda Ankara’nın tarihi ve kentsel gelişme sürecini çözümleyen, resmi ve özel ve kaynaklardan gelen bilgileri gün yüzüne çıkaran ve bunlarla beslenen ön bölümleri ve daha güncel resmi kaynaklar, yazarın gözlem ve algılamalarına dayanan son bölümleri ile çok yönlü, faklı ağırlıkları olan ve bazı yerleşmiş bilgilere yeni yorumlar getirerek tartışan bir bakış açısı ile yazılmıştır. Kitap, kuşkusuz bu alanda bir boşluk dolduracak ve yazarın getirdiği belge ve bilgiler üzerine yeni çalışmalar yapılmasına olanak sağlayacaktır.
Prof. Dr. Ömür Bakırer
ODTÜ Restorasyon ABD
Öğretim Üyesi (Emekli)
Nisan 2020