6 Aralık 2020 Pazar

ANKARA'DA VAKIF BEDESTEN VE HANLAR (15.-20. YY) / Gazi Kitapevi Yayınları

Amsterdam Rijksmuseum'da bulunan ve

Halep’i tasvir ettiği zannedilen yağlıboya tablonun aslında

Ankara’ya ait olduğunu, yabancılara ait eski seyahatnameler ve

çizimlerdeki Angora ile ilgili ilk çalışmayı yapan

Prof. Dr. Semavi Eyice'nin anısına saygıyla..

 



ÖNSÖZ

 

Prof. Dr. Mehmet Tuncer’in bu kitabı, kentler ve  kent planlanması eğitiminden gelen ve yıllar içerisinde zenginleşen bilgi birikiminin, önceki yıllarda Ankara’nın kent gelişimi ve ticaret merkezi üzerine yaptığı küçüklü büyüklü araştırma ve yayınlarından gelen bilgilerle de beslendiği, harmanlandığı ve yeniden yorumlandığı, ortaçağın ticaret yapıları olan Bedesten ve Han’ larla ilgili, yeni bilgileri  eklendiği özgün bir çalışmadır.   

 Tuncer’in  önceki çalışmaları, daha çok,  Cumhuriyet döneminde Ankara’nın ticaret merkezi ve onun değişimi üzerine odaklanırken, bu yayında zaman olarak öncesine giderek Osmanlı dönemi Ankara’sının ticaret merkezine ve bu merkezi oluşturan yapılara odaklanmaktadır. Ankara’nın eski kent merkezinde,  Yukarı Yüz (Hanlar Bölgesi) ve Aşağı Yüz (Taht ‘el Kal’a ve Karaoğlan Çarşısı) içindeki Vakıf kökenli (ve diğer önemli bazı) hanların yapım ve gelişim süreçlerinin kentin ekonomik yapısına fiziki yapısına ve yaşantısına katkılarını incelemektedir. Kitabın,  19.yüzyıla kadar olan bölümleri çeşitli yazılı ve görsel nitelikte belgelere dayanan, yüzyıllara dayalı kronolojik yaklaşımla, 19.yüzyıl  sonrası ise analitik bakış açısı ile yorumlanmıştır..

 


                           Prof. Hermann Jensen'in Ankara Bedesten ve Hanları Planı


Tuncer’in yayınını destekleyen kaynakların başında Yukarı Yüz (Hanlar Bölgesi) de, başta  Mahmut Paşa Bedesteni  olmak üzere,  halen ayakta olan hanlar gelmektedir. Kitabın bir bölümünde tek tek özellikleri betimlenen bu hanlara ait bilgilerin başında, çeşitli nedenlerle Ankara’dan gelip geçen veya bir süre burada yaşayan  yerli ve yabancı seyyahların, araştırmacıların hazırladıkları ve çoğu zamanımıza ulaşan seyahatnameler ve gezi notları; farklı meslek dallarından kişilerin kaydettikleri, özel görüşlerini ve deneyimlerini aktadıkları anılar gelmektedir.. Bunlar yanısıra, daha güvenilir resmi kaynaklar olarak da tahrirler ve nüfus sayımları, şer‘iye mahkeme sicilleri, vakfiyeler, salnameler (İl Yıllıkları) gibi yazılı belgelerden de yararlanmıştır. Özellikle yabancılara ait  ve seyahatnamelere eklenen kentin farklı bölgelerini, iş dallarını ve üretim özelliklerini betimleyen gravürler, resimler ve az sayıda  eski harita yazılı belgeleri destekleyen görsel belgeler olarak kullanılmıştır. Ankara’nın hanlar bölgesinin daha önce yer aldığı araştırma ve yayınlar mimarlık tarihi, sanat tarihi disiplinlerinin  yaklaşımı ile  tek tek yapılar olarak ele alınarak fizikî özelliklerinin belgelenmesi yapılmış, eski ve yeni işlevleri verilmiş ancak bulundukları alan ve kente getirdikleri olumlu - olumsuz değerler fazla tartışılmamıştır. Bu açıdan Tuncer’in çalışması, Ankara’nın ticaret yapıları ve bunların oluşturdukları ticaret alanını tartışan yeni bir bakış getirmektedir.

Roma Döneminden günümüze kadar ulaşabilmiş en önemli anıtlardan biri Augustus Tapınağı (Ankara Anıtı)

Kitabın ön bölümleri kronolojik yaklaşımla ele alınmış, Ankara kentinin çeşitli kültürlerle  şekillenen ve kentte izlerini bırakan katmanları Ankara üzerine yazılmış farklı yayınlardan gelen bilgilerle özetlenmiştir. Roma döneminde, Galatya eyaletinin merkezi olarak Ankara, İmparatorluğun askeri ve ticari trafiğini taşıyan, Doğu-Batı, Kuzey-Güney doğrultusunda yayılan ana yolların kavşak noktasında, orduların durak ve ikmal yaptıkları bir kent, farklı nitelikte görkemli yapılarla donatılmış parlak bir eyalet merkezidir. Roma döneminin kent içinde ve dışındaki ticaret hayatı, ticaret ilişkileri için somut ve yeterli bilgi bulunmazken, kaynaklar izleyen Bizans döneminde tarım ve hayvan ürünleri yönünden zengin ve belki de “kendi  ürettiklerinin ticaretini yapan” bir erken ortaçağ kenti olarak ticarette önemli yer tuttuğunu bildirmektedir.

 

 Ankara'da Selçuk Döneminden günümüze kadar ulaşabilmiş ve ticari amaçla da kullanılmış oln Akköprü

Ankara, 11 yüzyılın sonlarına doğru yeni kültür katmanlarına tanık olur. 1071 Malazgirt zaferinden sonra, bir süre Bizans, Danişment ve Anadolu Selçuklu’ları arasında el değiştirdikten sonra, yönetim 1143 yılında Selçuklu’lara geçmiş, 1169 yılında da II Kılıçaslan’ın kurduğu  Anadolu Birliğini’nin parçası olmuştur. Selçuklular döneminin, kent içerisinde ticaret faaliyetleri varmıydı? ve bir ticaret merkezi gelişmiş miydi? sorularını yanıtlıyabilecek bilgi eksiktir. Aynı dönemde şehirler arası ticaretin nitelik ve niceliği,  Selçuklu döneminin ticaret trafiğini taşıyan kervan yolları ve bu yollar üzerinde tüccarlara, belirli  aralarda güvenli konaklama ve   ihtiyaçlarını karşılama olanaklarını sağlayan kervansarayların yıllardır belgelenerek çalışılıyor ve yayınlanıyor olmasıdır. Araştırmacılar, “13. ve erken 14. yüzyıllarda, Anadolu şehirlerinde, ticaret ve zanaatla ilgili eylemlerin, surların kervan yoluna en yakın bağlantıyı sağlayan kapısının hemen dışına taşındığı yönünde gelişmeler görülmeye başladığını” belirtirler. Böylece kentten gelen ticaret malları ile kervanların getirdiği malların satış-alış işlemleri surların dışında ve haftanın / yılın belli günlerinde kurulan geçici meydan pazarları ve panayırlarda gerçekleşiyordu. 

Giderek, ikinci aşamada, zaman içerisinde sur dışındaki ticaret faaliyetleri, sur içine girerek ticari merkezleri oluşturmağa başlamışlardır. Konya, Kayseri, Sivas gibi Selçuklu kentlerinde bu konuyu aydınlatacak bilgi varken, Ankara için de bilgi esiktir. Ancak kesin bilgi olmasa da, Dış Kale Kapısı önünde ve Atpazarı'na doğru gelişen, ayrıca Kaleyi kervan yollarına bağlayan yol üzerinde bir meydan çevresinde yoğunlaşmış bir ticari etkinlik düşünülebilir. Bu bilgiyi destekleyen bir kitabe 14.yüzyılın ilk çeyreğine aittir. Ankara 14. yüzyılda İlhanlılar ve Eretna Beyliği idaresine girdiği dönemde,  Kalenin güneydeki esas kapısı üzerine konulan, 1330  tarihli kitabe, İlhanlılar’dan Ebu Said Han zamanında,  hayvan alım satımı ve hububat- buğday ve benzeri– mahsullerin vergilerine getirilen ve 1 Mart 1331 tarihinden başlayarak yürürlüğe girecek olan verginin kimler tarafından ve nasıl uygulanacağı bildirilmektedir. Kale kapısı dışında, herkesin gelip gittiği dolayısıyla halka ilan amacıyla konulan bir yazıyı görebilecekleri bir Pazar yerinin olduğunu kanıtlamaktadır.


 Ankara topografyası içinde Yukarı Yüz (Bedesten ve Hanlar Bölgesi) ile Sulu Han Çevresi Tahta'al Kal'a kesimi

14 – 15 yüzyıllarda, Ankara’da Yukarı yüzden Aşağı yüze doğru, küçük mescidler etrafında oluşmağa başlayan mahalleler, içiçe çemberleri anımsatan bir gelişme şeması ile yayılmıştır. Kitabın ele aldığı, Yukarı Yüz ve Aşağı Yüz’deki  hanların aynı gelişme düzenini izlediklerine ve mahallelerde yaşayan nüfusun ticaret faaliyetlerini bu yerleşik düzende sürdürdüklerine gösterge olabilir. Fatih Sultan Mehmet’in veziri Mahmut Paşa’nın vakfı olarak ve 1464 yılında yapıldığı benimsenen, ölçek ve malzeme açısından, Bursa ve İstanbul hanlarını anımsatan Bedesten ve Kurşunlu Han, bu tarihlerde Ankara’da ticaret hayatının  herhalde hareketlenmeğe ve yoğunlaşmağa başladığına, farklı ölçeklerde hanların bu bölgede toplandığına işaret etmektedir. .

 


Amsterdam Rijksmuseum'da bulunan ve
Halep’i tasvir ettiği zannedilen yağlıboya tablonun aslında
Ankara’ya ait olduğunu, yabancılara ait eski seyahatnameler ve
çizimlerdeki Angora ile ilgili ilk çalışmayı yapan
Prof. Dr. Semavi Eyice'nin anısına saygıyla..

Osmanlılar Devrinde, artan tüketici kitleler, kentlerde önemli bir ticari canlılık ve hareketlilik yaratmış, Tuncer’e göre de, bu ticaretin kapalı yerlere, hanlara taşınması ile büyük kazanç sağlanacağı, hanların depolama ve saklamaya elverişli olmaları da han yapımını desteklemiştir. “Toplayıp dağıtma işini yaptıkları malın adını alan hanlar, ya birkaç tanesi biraraya gelerek bir ticaret merkezi oluşturmakta veya bir vakfın yarattığı "imaret"  ya da "külliye" de diğer işlevlerle birlikte bütüncül bir uygulama ile gerçekleştirilmişlerdir”.

Tuncer, Ankara’ya ait Şer’iye Sicilleri ve Vilayet Salnameleri gibi resmi belgelere dayanarak Osmanlı döneminde Ankara kenti içerisinde gelişen mahalleler ve ticari yapılar için sayısal bilgiler vermektedir.

 

Ankara’nın 15. ve 16.yüzyıllarda hızla gelişlen ticaret hayatı ve buna bağlı olarak kentin yukarı yüzünün ticaret taleplerini karşılayabilecek mekânsal gelişmesini izleyen 17.yüzyılda, Tuncer’in  “bozulma, azalma ve çöküş” olarak tanımladığı yeni bir dönem gelir. Çöküntünün nedeni “sof ticaretinin azalması,  sofun canlı kaynağı olan Angora keçisinin, Osmanlı İmparatorluğu dışına canlı olarak ihraç edilmesi, bazı yabancı merkezlerde aynı kalitede üretilmesi ve geliştirilen endüstriyel dokuma tezgâhlarının rekabeti” olmuştur. Ankara’nın ticaret hayatındaki zayıflama ve çöküş  vakıf hanlarının da  sayıca azalmalarına neden olmuştur..



ANKARA’NIN ESKİ BİR RESMİNDE SOF ÜRETİMİ       

(Kaynak: Semavi Eyice,  R. Koç Müzesi)

Tablonun alt kısmında bulunan ve "şehir hayatı" nı anlatan bu bölüm tablodan ayrı bir sahne olarak resmedilmiştir. Bilhassa 17 ve 18. yy.'da Avrupa'da "şehir hayatı" tabloları adı altında bir takım tablolar moda olmuştur. Bu tablolarda o şehirdeki hayat ne ise hepsi bir arada yansıtılmıştır. Yukarıdaki bölümde de Angora'daki ticaret hayatı, esnaf ve sanatkâr loncaları görülüyor. Kenarda büyük bir dokuma tezgâhı ve terazili beyaz sakallı bir satıcı var. Feraceli kadınlardan başka, pazarlık yapan, çünkü aralarında biri keseye davranmış vaziyette, bir takım tüccarlarda var. Hatta arada bir de dilenci ve dövüşenler de ihmal edilmemiş. Herhalde çok sayıdaki bu kadınlar, yünleri yıkayıp hazırlayan işçilerdir. Çünkü ateş yanan bir ocak var. En kenarda büyük bir tezgâhta yünler dokunmaktadır. Ortada dua edildiğini görüyoruz. Belki de yıllık mahsulün satışı sırasında yapılan bir dini tören ile ilgili bir sahne. Resimde kadınların çokluğu Osmanlı devrinde tiftik endüstrisinde kadınların önemli yeri olduğunu gösteriyor. (Semavi Eyice, Ankara'nın Eski Bir Resmi, S.106)

 

Kitabın 19.yüzyıldan günümüze kadar olan bölümleri, yazarın mesleğinden gelen bilgi birikimi ve deneyimlerinden gelen bakış açısı ile daha analitik ve eleştirel bir yöntemle ele alınmıştır.  Yazar,  Ankara’nın, bu dönemini “yüzyıl başlarında iç ve dış ticaretteki konumunu korumaktadır, ancak yüzyıl sonlarında, günden güne fakirleşmiş, ekonomisi çökmüştür”. Sof (Tiftik/Angora) üretiminin durması ile yerli endüstrinin önemini yitirmesi, 1873-1875 yılları arasındaki kıtlık felaketi ile 1881 ve 1916 tarihli büyük yangınlar bu çöküşün nedenleri olarak gösterilmektedir.  


UZUNÇARŞI KESİMİ, ÇIKRIKÇILAR YOKUŞUNDAN KALEDİBİ’NE BAKIŞ 

Aynı dönemde, Osmanlı devletindeki ekonomik değişiklikler kentlerin ticari merkezlerinde de yapısal değişikliklere neden olmuş, bunlarla birlikte gelen dışa dönük ticaretle bağımlı olarak İstanbul ve İzmir gibi liman kentleri canlanmıştır. Ankara’nın İç Anadolu’da bu limanlara uzak konumu,  ticaret hayatında ilerleyen çöküş ile de giderek de çok yönlü bir gerileme yaşamasına, bir taşra merkezine dönüşmesine neden olmuştur. Tuncer, bütün bunların sonucu olarak “Atpazarı ve çevresi Hanlar Bölgesi'nin, başta Bedesten ve Kurşunlu Han olmak üzere, fiziksel yapısının ekonomik gerileme ve yangınlara bağımlı olarak büyük ölçüde çöktüğü, geleneksel ticaretin ancak belirli yollar boyunca ve bazı hanlarda varlıklarını sürdürerek devam ettiği” şeklinde yorumlamaktadır.


16-18. YÜZYILLARDA ANKARA TİCARET MERKEZİ GELİŞİMİ (Kaynak: Tunçer, M., 1839 – 1924 - 1929 Tarihli haritalar üzerinde yapılan kişisel çalışma, 2014, Sunulan Bildiri; “Ankara’da Vakıf Mülkiyetindeki Bedesten ve Hanların Gelişimi ve Şehir Ekonomisinin Dönüşüm Süreci (15-20.YY) “,

 Tuncer’in kitabı bir yanda Ankara’nın tarihi ve kentsel gelişme sürecini çözümleyen, resmi ve özel ve kaynaklardan gelen bilgileri gün yüzüne çıkaran ve bunlarla beslenen ön bölümleri ve daha güncel resmi kaynaklar, yazarın gözlem ve algılamalarına dayanan son bölümleri ile çok yönlü, faklı ağırlıkları olan ve bazı yerleşmiş bilgilere yeni yorumlar getirerek tartışan bir bakış açısı ile yazılmıştır.  Kitap, kuşkusuz bu alanda bir boşluk dolduracak ve yazarın getirdiği belge ve bilgiler üzerine yeni çalışmalar yapılmasına olanak sağlayacaktır.

 

Prof. Dr. Ömür Bakırer

ODTÜ Restorasyon ABD 

Öğretim Üyesi (Emekli)

Nisan 2020


 

MEDUSA 'NIN 35. YILI : PATARA / GELEMİŞ TOPLANTISI (29-30-Temmuz 2024)

Değerli çevreci Pamir Yılmaz ın Medusa Tesislerinin Patara’daki 35. Yılı çerçevesinde düzenlenen ve "Patara ÖÇKB ve Gelemiş KAİP" ...